Kim kimi tutacak? Açlık bizi mi yoksa biz süflî arzularımızı? Biz mi Ramazan’ı değiştiriyoruz, Ramazan mı bizi? Ramazan, terbiye olma ve şeytanlardan kurtulma ayı mı yoksa tıkınma ve şeytanları toplama ayı? Ramazan arınma, düşünme ve akıllanma ayı mı yoksa yan gelip yatma, gösteriş yapma, zengin sofralarında görünme ayı mı?
İstediğiniz kadar çoğaltabiliriz soruları. Ben oruç tutmaya başlayalı 36. Ramazan’ımı idrak edeceğim. Lakin Müslümanların her yeni bir Ramazan’a irfan ve idraklerini artırma yerine daha da çok kaybetmeleri nedeniyle özleyemez hale geldim Ramazanları.
Ramazan öncesi bu idrakin oluşumu için en güzel makaleleri kuşkusuz Dücane Cündioğlu kaleme aldı. Bu vesileyle teşekkürü bir borç bilirim.
O halde bu Ramazan’ı bir başka karşılayalım ve hep birlikte değişim ayı ilan edelim…
Geliniz, Ramazan’ı yalnızca oruç ritüelinin icra edildiği ay olmaktan çıkaralım. Ramazan’ı anlamaya yanaşalım. Peygamberi hasletleri çoğalma ayı haline dönüştürelim…
Geliniz, içimizdeki isyan, tuğyan, riya, tamah, yalan, dedi doku, iftira, asabiyet, ifrat ve tefrit, emanete ihanet, hilekârlık, tembellik, idraksizlik, itidalsizlik, cimrilik, nankörlük, basiretsizlik, ferasetsizlik, iffetsizlik, sabırsızlık, vefasızlık, bin yüzlülük, şüphecilik, şımarıklık, şükürsüzlük, haram kazanç, helâl kazanıp haram tüketme, helâl-haram ayırımı yapmama, şüphelilerden sakınmama, komşu aç için tok yatma gibi kurtulması gereken ne kadar kötü haslet varsa bunlardan kurtulma mücadelesini başlatalım!
Geliniz, sofralarımızda çorba ve bir kap yemekten başka yemekler olmasın…
Geliniz, iftarı kolalarla değil hurma ile açalım…
Geliniz, iftarımızı helâl nimetlerle açalım. Helâli, köşe müftülerinin dikte ettiği’ sadece alın teri algısından kurtaralım. Geliniz, soframıza koyduğumuz nimetleri haram ve şüphelilerden arındırmaya çalışalım...
Geliniz, bu arınmaya kişilik, kimlik ve neslimizin yapısını belirleyen nimetin kazanımından tüketimine kadar ki süreçlerin tümünün helâlliği konusunda kafa yoralım...
Popüler ilahiyatçılarımızdan bazıları ‘Allah’ın helâlleri de bellidir haramları da. Haramlar, Kur’an-ı Kerim’de sayıldığına göre, gayrısı helâldir’ diyorlar. Geliniz, emperyalizmin oyununa gelmiş ve kapitalizmin tüketim çarkına rıza gösteren bu adamları yok sayalım…
Geliniz, haramları Bakara 173 ve Mâide 3’de sayılanlarla sınırlandıran cahiller gibi algılamaktan uzak duralım. İslam’ın, insan ve çevre için zararlı olanlardan kaçınılması emrini hatırlayalım...
Geliniz, menşei bilinmeyen, böcek vs gibi yenilmesi caiz olmayan, hatta İslam’ın ön gördüğü kesim olup-olmadığı netleştirilemeyen yahut da menşesi bilinse bile, beden ve ruh sağlığını bozucu katkı maddelerinden neslimizi ve nefsimizi koruyalım...
Geliniz, Nisa 118, 119 ve Bakara 211’de ‘şeytani bir eylem’ olarak tanımlanan, İslam Konferansı Teşkilatı araştırma heyetinin de “haram” fetvası verdiği, genetiği değiştirilerek elde edilen zararlı hatta öldürücü etkiye sahip GDO’lu ürünlerden uzak durup onlarla mücadele edelim…
Geliniz, “Haram olan şeyle tedavi olmayın" emrini veren bir Peygamber’in, haram olan şeylerle beslenmeyi uygun görmeyeceğini düşünelim…
Geliniz, “Her kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, şerefini de korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere yönelirse harama düşmüş olur” buyuran bir Peygamber’in nebevi tüketim modelini öğrenelim…
Geliniz, ürün etiketine ‘sığır jelâtini’ veya ‘yenilebilir jelâtin’ yazılarak hazır çorbadan yoğurda, dondurmadan pastaya, sakızdan meyve sularına kadar her türlü endüstriyel gıdaya eklenen jelâtin gibi şüpheli katkılardan uzak durarak, orucumuzu arındırmaya çalışalım…
Geliniz, Hz Peygamber s.a.v.’in unu elemeye müsaade etmediği ve kepeğinden ayrılmış una izin vermediği için Hz Ömer r.a.’in un elemeyi yasakladığını ve bu yüzden Ebuzer r.a.’ın Muaviye’ye “Değişmişsiniz. Şimdi arpalarınızı elekten geçiriyorsunuz, oysa geçmişte böyle değildi. Ekmeğiniz çifte ateşte pişiyor ve iki katıkla yiyorsunuz. Oysa Peygamber s.a.v. döneminde böyle değildi” sözlerini hatırlayıp, yiyenleri öldüren beyaz ekmeği, soframızdan uzak tutmaya çalışalım…
Geliniz, ‘Peygamber s.a.v. kepeksiz beyaz ekmeği neden yasakladı’ diye düşünelim ve Fransız psikolog Francois Magedie bir grup köpeği, sadece beyaz ekmek ve su ile diğer grup köpeği ise tam buğday unundan yapılmış ekmek ve su ile besleme hikâyesinin sonucunu idrak ederek sürdürelim bu değişimi. (Francois Magedie deneyinin ellinci gününde beyaz ekmek yiyen köpekler ölür. Ancak tam buğday unundan yapılmış ekmekle beslenen köpekler sağlıklı bir hayat sürdürmeye devam eder.)
Geliniz, bu örnekten hareketle Peygamber s.a.v.’in yasağını ve Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘Türkler beyaz ekmek yiyerek gizli açlık çekiyorlar’ tespitinin manasını anlamaya çalışalım…
Geliniz, iftar sofralarında gazlı içecekler yerine, halen çarşı pazarda arzı endam eden erik, vişne, kayısı gibi meyvelerden yapılmış hoşaflar veya bal şerbeti ile bulundurulalım…
Geliniz, iftar sofralarının vazgeçilmezlerinden bir olan -ancak ne eskinin tahrana çorbası ne de hanımların biraz emek harcayarak yaptığı mercimek çorbalarına benzemeyen- sağlıksız ve şüpheli katkı maddesi içeren sentetik çorbaları içmeyelim…
Geliniz, unutulmaya yüz tutmuş nimetlerden biri olan yoğurdu, düşürüldüğü içler acısı durumdan kurtaralım ve jelâtinden nişastaya, koruyucudan margarine birçok katkı maddesi içeren market yoğurtları yerine kendimiz ev yoğurtları yapalım...
Geliniz, Efendimiz s.a.v.’in "Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın" buyurdukları çörek otunu, yoğurdumuza kaşık kaşık ilave ederek sıhhat bulalım…
Geliniz, sahurda ve iftarda Resülullah s.a.v.’in "Kim her sabah acve hurmasından yedi tane yerse o gün geceye kadar ona ne zehir ne de sihir zarar verir” emri gereği, acve hurması olmasa bile hurma yiyerek sıhhatimizi geri kazanalım…
Geliniz, bin bir zararı olan bayram şekerleri, GDO’lu ve de birçok zararlı katkı içeren çikolatalar yerine bayramlarda misafirlerimize hurma, kuru incir, kayısı kurusu, taze meyve, ceviz, badem ve fındık içi ikram edelim…
Geliniz, bu Ramazan vesilesiyle Efendimiz s.a.v.’in “İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır” buyruğunu hatırlayalım ve tükettiklerimizin dörtte birinin bize yeterli olduğunu, geri kalanın ise sağlığımızı bozan ifrat olduğunu hatırlayalım...
Ey zenginler! Geliniz, “Altın ve gümüşü biriktirip, Allah yolunda harcamayanları elem veren acıklı bir azap ile müjdele!” (Tevbe 34) Ayet-i Kerime’si gereği geliniz fakirlerle eşit olmayı deneyelim. Bu Ramazan Ebuzer r.a.’ın hayatını okuyup onun gibi olmayı deneyelim…
Geliniz, sadaka ve zekâtları; ucuza kapatılan, vergiden düşülen, fakirlerin evlerini bakliyat depolarına çeviren ve kendisinin tüketmeye tenezzül etmediği içerikteki gösteriş paketleri yerine, nakit para vererek borçlunun borcuna, dertlinin derdine ortak olalım…
Geliniz, Hayrettin Karaman hocaya kulak verip, zekâtı amacına uygun hale getirelim. Gıda Hareketi gibi örgütlerin faaliyetlerini kolaylaştırıcı katkılar sunalım...
Geliniz, artık bu Ramazan’da değişelim ve süflî alışkanlıklarımızdan kurtulalım!
Ramazan’ı ve Ramazanları Allah c.c.’ün murat ettiği gayeye uygun hale getirelim.
Hayırlı Ramazanlar…