Dolar

35,2043

Euro

36,6684

Altın

2.954,86

Bist

9.626,56

Saadet Kazan’ı yeniden doğuruyor

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-28 15:31:00

Saadet Kazan’ı yeniden doğuruyor

Saadet Partisi’nde son zamanlarda yaşananlar herkesin malumu. Numan Kurtulmuş, süreçle ilgili, partililerin dışındaki kesimlerle de istişarelerine devam ediyor. Bu kapsamda dün yazarlarla ikinci istişaresini yaptı.

 

Saadette yaşananlar beni, ailemin geçmişine götürdü. Bu vesileyle ‘Milli Görüş’ hareketinin ailemle ilgili geçmişini ele almak istiyorum. Ailemin geçmişinde benden başka hiç kimsede ‘Kemal’ ismi yok. Ben doğduğumda henüz Milli Nizam Partisi kurulmamış, ‘bağımsızlar hareketi’ de ortaya çıkmamış.

 

Amcamın biri, oğlunun adını ‘Cemal' koyarak ne kadar CHP’li olduğunu göstermiş. Diğer amcam, ben doğduğum da adımı ‘Kemal’ koymuş. Bu sözün üstüne söz söyleyecek birinin çıkması mümkün de değilmiş. Amcama, ‘niye aynı günlerde doğan oğlunun adını Ali, benim adımı ise Kemal koydun’ diye sormak, hiç aklıma gelmemişti.

 

Bu vesileyle aradım ve sordum. İlginç bir savunması vardı: “Senin adın çok güzel… Ama o zaman böyleydi işte... Çevremizdeki İsmet, Kemal, Cemal, Celal, Adnan gibi isimler, bizim oralarda kullanılan isimler değildi. Fakat ö denemde CHP’liler çocuklarına ‘İsmet, Kemal, Celal’  isimlerini koyarken, milleti CHP’nin elinden kurtardığına inananlar ise ‘Adnan’ gibi isimler koyuyorlardı.

 

Demokrat Parti kurulduktan sonra, İsmet İnönü; ‘biz ortanın soluyuz’ diyene kadar, solun ne olduğunu bilmiyorduk. Ferruh Bozbeyli, ‘bunlar komünist’ dediğinde, sorgulamaya başlamıştık CHP’yi” dedi.

 

* * *

O güne kadar Adnan Menderes’i, Ragıp Gümüşpala’yı, Süleyman Demirel’i, Alpaslan Türkeş’i, Ferruh Bozbeyli’yi, Turan Feyzioğlu’nu, Osman Bölükbaşı’nı dinlemişler. Kimine kızmışlar, kimine gülüp geçmişler. Tâki, Necmettin Erbakan’ı dinleyene kadar, kimse onları CHP’lilikten kurtaramamış.

 

TOBB’da Demirel’le yaptığı mücadeleyle kamuoyunun gündemine gelmeye başlayan Erbakan hoca, çok kimseyi etkilediği gibi, bizimkileri de etkilemiş. Konya’da yaptığı ilk mitingden sonra babam CHP’den MSP’ye geçer.

 

* * *

 

Erbakan hocanın başlattığı hareket, Milli Nizam Partisi’ni doğurmuş ama MNP ikinci militarist darbe tarafından kapatılmış.

 

Ardından gelen -ve benimde yakından izlediğim- Milli Selamet Partisi dönemi, 12 Eylül darbesine kadar devam eder. Hareketten, 12 Eylül sürecinden önce Korkut Özal ve Abdülkerim Doğru gibi kopmalar yaşanır.

 

Bu kez partinin adı Refah Partisi’dir. Genel Başkan ise liderlik ve hatiplik vasfı olmayan Ahmet Tekdal. Siyasi yasakların kaldırılmasından sonra ise, Hoca yeniden partiye döner.

 

Kısa bir süre sonra, Türkiye’nin en büyük partisi ve kapatılma süreci… Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da elde ettiği başarı ve halktan gördüğü teveccüh, parti içinde rahatsızlık yarattığı gibi, önünü kesmek için derin yapıları da harekete geçirmiş ve nihayet siyasi yasaklı haline getirilmesi sağlanmıştı.

 

Erdoğan, parti için büyük bir kayıptı. Artık düşüşler birbirini izlemeye başlamıştı. Refah Partisi, 28 Şubat’ta, balansçılara gereken cevabı veremediği için kapatılmış ve ardından da hazır bekletilen Fazilet Partisi devreye sokulmuştu. Garip tecellidir ki; Fazilet Partisi’nin kurucu başkanı İsmail Alptekin, küstürülmüş ve Ak Parti’ye katılmıştı.

 

Fazilet Partisi’nde Abdullah Gül’ün genel başkan adaylığı sürecinde yaşananlar ve ardından Fazilet Partisi’nin de kapatılmasıyla, partinin iki kola ayrılışı...

 

Hem derin güçlerce, hem de parti içinden engellenen Erdoğan, yeni bir parti kurmuştu. Üstelik boynuz kulağı geçmiş ve halen devam eden güçlü bir iktidar ortaya çıkmıştı.

 

Saadet Partisi kurulmuş, gidenler ‘hain’ ilan edilmişti. Kimisi gitmekte geç kalmış, kimisi de kalmayı yeğlemişti. Hâlâ gidemediği için içleri yananların varlığından bile söz edilir. Onlardan birinin adı da bu sıralarda genel başkanlık için geçiyormuş.

 

Numan Kurtulmuş; yakın arkadaşları Erdoğan, Ömer Dinçer ve Davutoğlu gibi isimler yeni oluşumda olmasına ve artarda gelen teklifler almasına rağmen Saadet’te kalmıştı.

 

Bayrak; temiz, samimi ve hasbi adam Recai Kutan’dan, Numan Kurtulmuş’a geçer geçmez, teşkilatlarda asiltürklük kazanı kaynaya başlamış ve eski köye yeni bir adet getirilip, ‘Yüksek İstişare Kurulu’ adlı bir vesayet sistemi inşa etmişlerdi.

 

Numan Kurtulmuş’un iktidarın ‘iyi’ icraatlarına övgü, ‘yanlış’ icraatlarına eleştiri getirmesi toplumda ciddi bir teveccüh görmesine rağmen, eski kafalarda şok etkisi yapmıştı. Yok efendim nasıl olurda gömleğini çıkarmışlara ‘iyi’ dermiş. Dedi kodu ve akıl almazlıklar birbirini izlemeye başlar.

 

Ve son genel kurul ve sonrasında yaşananlar… Çoğunu herkes biliyor. Erbakan Hoca ömrü vefa ederde ‘nerede hata ettik’ demeye kalkarsa diye not ediyorum. Numan Kurtulmuş’a ‘sütü bozuk ve gayri meşru’ gibi ifadelerini kendi evladınıza söyleseydiniz acaba size nasıl bir tepki verirdi? Belki düşünme imkânları olur. Ama şunu çok merak ediyorum. Acaba bu cümleler “önce ahlak ve maneviyat”ın neresine isabet ediyordur?

 

Bugün bir yandan Numan Bey’i dinledim, bir yandan da yaşananları nasıl sabrettiğini düşündüm. Karşısında dik duran, sabır âbidesi ve kararlı bir ‘yeni lider adayı’ vardı.

 

‘Yeni lider adayı’ dediğimin farkındayım… Neden mi böyle düşünüyorum?

 

Numan Bey anlatıyor:

 

“27 Nisan e-muhtırasından hemen sonra Anap, DP, BBP, SP’yi’de içine alan bir çatı parti planlanmışlar. Ama planı başaramadılar. Çünkü ben işin içinde olmadım.

 

Referandum sürecine, ta başında âmâsız bir şekilde ‘evet’ dedim.

 

Bu süreçte Şevket bey, Önder Sav’ı ziyaret etti ve sonra Önder Sav, Sabih Kanatoğlu, Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk’ün geçtiğimiz günlerde bir araya geldi. Umarım bu doğru değildir…”

 

* * *

Kurtulmuş, bugün bu sürecin derin bir el tarafından yönetildiğine inandığını anlatırken, bende oluşan şu üç seçeneğin olduğunu, ihtimal sırasına göre not aldım.

 

Bir: Ayrılıp, yeni bir parti kurmak...

İki: Kongreye katılıp sonucu görmek…

Üç: Ayrılıp, yola Ak Parti’de devam etmek…

 

Siyasi evlatlarını yiyen, iftar basılmasına göz yuman, CHP’lilerden taktik alıp onların argüman ve malzemelerine sarılan, her gün sahte isimler eliyle görülmemiş bir dille, ona buna saldıran bir yapıda, Numan Bey gibi birinin kalmayacağı kanaati ağırlık kazanmaya başladı.

 

Ben hiçbir partinin mensubu değilim. Ak Parti iktidarının başarılı bulduğum ve başarısız bulduğum yönleri var. Yeri geldiğinde eleştirilerimi yazıyorum da.

 

Ama, Saadet Partisi’nde Erdoğan’a yapılanların daha ağırı Numan beye yapılıyor. Hoca ve bazı partililerin çok ağır ithamlarına rağmen Erdoğan; büyük bir vefakârlık örneği gösterip, ne hoca ne de Saadet camiası hakkında, bugüne kadar hiç olumsuz konuşma yapmadı.

 

Ayrılacağı gün gibi aşikâr olan Numan beyde, tıpkı Erdoğan gibi, Erbakan hoca hakkında tek kelime olumsuz konuşmuyor. Hatta vefası ve kadirşinaslığı dilinden bırakmıyor. Kamuoyunun bildiği üzere, davranışları da sözlerinden farklı değil.

 

Numan Bey, ilk konuşmasını bitirdiğinde ikinci ve üçüncü ihtimalin kafasında bittiğini gördüm. Artık tek bir yol gözüküyor: İlk günden bu yana Erbakan Hoca’ya inanıp; emeğiyle, parasıyla, duasıyla destek olan kimselerin hepsi bir yana, iki elin parmağı kadar kişinin mülküne dönüşmüş bir ihtiyarlar partisinin anahtarlarını iade edip veda etmek. Tıpkı Erdoğan ve Gül gibi…

 

Onlar ne gitmeden ne de gittikten sonra geri dönüp bakmadılar ve bugün siyasi sonuçları ortada. Numan beyi bekleyende aynı akıbet! Kısacası, benim gördüğüm sabırlı, azimli, samimi ve birikimli bir lider daha doğuyor. Sanırım sancı başladı.

 

Görüyorum ki bu süreçte, Erbakan Hoca’ya taparcasına sadakat gösterenler, sevgi ve hürmette kusur etmemeye gayret edenler, kızdığı halde ‘Hoca çok kahır çekti, ahir ömründe üzmeyelim’ diyenler olduğu kadar; yeter be hocam niye ihtiyarlara kontrol edip gençlerin önünü açmıyorsun, ‘ne bu hırs’ ve hatta ‘yetti be artık’ diyenler de var. Ak Parti doğarken kızanların daha çok olduğunu görmüştük. Şimdi hangisi daha çok, galiba yakında yeniden göreceğiz.

 

Haber Ara