Dolar

35,2043

Euro

36,6684

Altın

2.954,86

Bist

9.626,56

Sağlık Bakanlığı sigaracıları neden korur?

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-20 16:45:00

Sağlık Bakanlığı sigaracıları neden korur?

Geçtiğimiz ay Sidney Üniversitesi Kamu Sağlığı bölümünden Prof. Dr. Simon Chapman yaptığı laboratuar incelemelerinde, sigara filtrelerinde domuz kanı kullanıldığını açıklamıştı. Konuyla ilgili bizde bir yazı kaleme almıştık.

 

Ancak bu sırada, Sağlık Bakanlığı yaptığı yazılı bir açıklamada “sigara filtrelerinde domuz kanı ile domuz yağı ve domuza ait herhangi bir katkının kullanılmadığı tespit edilmiştir” dedi.

 

Türkiye’nin bu açıklamasına karşın, komşumuz Yunanistan’daki sigara üreticileri ise sigara filtrelerinde domuz kanı kullanımını kabul ediyordular.

 

Sigara tiryakilerinin bırakınız domuz kanı kullanılsa da sigara kullanımından önemli ölçüde vazgeçmek istememeleri ayrı bir tartışma konusu. Fakat bir ülkenin Sağlık Bakanlığı’nın alelacele, sigaralarda domuz kanı ve yağı dâhil hiçbir katkıya rastlamadıklarını ifade ederek ‘aklaması’nın gerçek olup araştırmak istedik.

 

Bunun içinde 13 Nisan tarihinde Sağlık Bakanlığı’na “Bakanlığınızdan yapılan açıklamada sigara filtrelerinde domuz kanı ile domuz yağı ve domuza ait herhangi bir katkının kullanılmadığı belirtildi. (1) Bu araştırma nerede yapılmıştır? (2) Bu araştırma da kullanılan bilimsel yöntem nedir? (3) Araştırma hangi markalarda kaçar defa tekrarlanmıştır? (4) Analiz sonuçlarının birer suretinin tarafıma gönderilmesini” şeklinde bilgi edinme müracaatında bulundum.

 

30 gün sessiz kalan Sağlık Bakanlığı, 15 Mayıs tarihinde “talep ettiğiniz bilgi ve belgeler Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nda olduğundan, talebiniz anılan kuruma gönderilmiştir” mealinde bir cevap gönderdi.

 

2 gün sonra ise Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’ndan gelen yazıda “Başkanlığımız ISO 9001-2000 Kalite Yönetim Sistemi Taahhütleri çerçevesinde üçüncü kişilere veremeyeceğimiz analiz sonuçları, kullanılan metot ve benzeri konulardaki soruların Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nden sorulması gerekmektedir” şeklinde bilgi edinme talebim reddediliyordu.

 

Aynı gün gönderdiğim itiraz yazımda “4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu’nun 5. maddesinin son fıkrası ‘4988 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten itibaren diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz’ hükmünü getirmektedir. Bu kapsamda verdiğiniz yanıt hukuki dayanaktan yoksundur” bu nedenle sorularıma cevap verilmesini talep ettim.

 

Bu itirazıma bir gün sonra cevap, bu kez Sağlık Bakanlığı’nın Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Tütün ve Bağımlılık Yapıcı Maddelerle Mücadele Daire Başkanı’ndan geldi. Cevabı yazıda yine, ISO masalı okunuyordu.

 

Aynı gün itirazı yeniledim. Bu bir gün sonra, direkt Sağlık Bakanlığı bilgi edinme biriminden hukuku ve kamu görevlisinin görev ve sorumluluklarını zorlayıcı bir şekilde kamuda alışık olduğumuz türden “git bildiğin yere şikâyet et” anlamında “Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik’in 24.maddesi gereği  Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna müracaatta bulunabilirsiniz” cevabı geldi.

 

Kısacası, son anayasa değişikliği çalışmasında, anayasal güvenceye kavuşturulan bilgi edinme hakkı konusunda yaşadığım bir hikâye.

 

Bu hikâyenin iki önemli sonucu var.

- Birincisi, hukuk tanımazlığın yeni ve son bir örneğini daha müşahede etmemiz…

- İkincisi, anayasal güvenceye kavuşturulsa bile riayet edilmediği takdirde cezai bir müeyyidesi olmayan bilgi edinme hakkının anlamsızlığı… 


- Üçüncüsü ve en önemlisi, devletin sigara üreticisini koruması. Üstelik bu koruma, ülkenin Sağlık Bakanlığı’nca yapılıyor olmasıdır ki hukuk, insaf, dinî ve vicdani hassasiyetler bir yana, sağlık açısından bile bu davranış sadece sahiplerini değil, siyasi iradeyi bağlar dolayısıyla Sağlık Bakanı’nı bağlar.

 

Doğrusu, Sağlık Bakanımızın en azından bendenizin taşıdığı hassasiyet ve endişeleri taşıdığına inanmayı çok isterim. Lakin domuz gribi konusunda, memleketime ve insanıma yaptıkları da bizim için güveni tümüyle tüketmiştir.

 

Doğrusu kabinede, Tarım ve Sağlık Bakanlarının ve dolayısıyla bu bakanlıkların lağvedilmesi, ülke için zarardan çok yarar sağlayacağına inancım tam. Her iki bakan ve bakanlığın icraatları, kelimenin tam anlamıyla ülkeme ve milletime zarar veriyor.

 

Tarım Bakanlığı ile ilgili yaşadığım ‘al birini vur öbürüne’ cinsinden bir bilgi edinme hikâyesi daha var ki, inşallah bu konuyu müteakip bir yazımda kaleme almaya çalışacağım. Yine Tarım Bakanlığı’nın son bir hibrit ve GDO’lu tohumları destekleme tebliği var ki; sözlükler de bu icraat için iyi bir kelimeyi kaydetmemişler.

 

Sigaralardaki domuz kanına yönelik sorularımıza, Sağlık Bakanlığı cevap veremediğine göre;


Bir
: Bu analizi yapmadılar…


İki
: Yaptılar ama yaptıkları analize güvenmiyorlar…


Üç
: Yaptılar ama sonuç pozitif çıktı. Yani sigara filtrelerinde domuz kanı çıktı…


Dört
: Bunların hepsi yanlış, sigara firmalarını koruyorlar…


Beş
: Analiz sonuçları temiz çıktı ama hukuka saygı duymadıkları için cevap vermek istemediler…

 

Ben bir sigara tiryakisi değilim. Çocukluğumda içtiğim üç adet dışında elhamdülillah sigara da içmiş değilim. Kimilerinin sığınağı nargileyi de kullanmam. Hatta tütün içicilerin yardım edilmesine bile rıza göstermem. Fakat kamunun yapıp ettiklerinin doğruluğunu denetlemek, her yurttaşın olduğu gibi benimde en tabiî hakkım. Kamu kaynaklarından geçinen ve dokunulmazlık zırhı içinde hukuk tanımazlıkta dünyada benzerine az rastlanır Türkiye bürokrasisi ile mücadele, herkesin yapması gereken hak ve sorumluluklarından.

 

Ortada bir ‘yalan’ var. Bu yalan, millet adına söyleniyor. Bu yalan, sade vatandaşın kişisel bir menfaat uğruna söylediği yalan kadar basitte değil. İktidarda hangi siyasi görüşten olursa olsun, bürokrasi hangi siyasi görüş tarafından tayin edilirse edilsin, hangi yasal düzenlemeler yapılırsa yapılsın, biz yurttaşlar haklarımıza sahip çıkmadığımız zaman bize zulme devam ederler. Zulüm, bürokrasinin ve bürokratik düzenlerin anayasasıdır.

 

Aliya İzzetbegoviç merhum diyor ki  “Şahsi hayatta söylenen yalan ahlaka aykırıdır. Ancak yalanın, sosyal hayatta bir durumda kaçınılmaz bir aktör olduğu veya toplumdaki istikrar ve barışın şartı olduğu ortaya konulmuştur. Maalesef.”

 

Gerekçesi ne olursa olsun bu yalanlara, hukuksuzluklara yani siyaset ve bürokrasinin zulmüne rıza gösterir isek zulme rıza göstermiş oluruz. Aldatmamak kadar aldanmamak da gerek.


Haber Ara