Dolar

35,2041

Euro

36,7170

Altın

2.955,53

Bist

9.626,56

Seçilmişlik saplantısı ve mayın

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-06-02 10:12:00

Seçilmişlik saplantısı ve mayın

Yaklaşık bir aydır mayınla yatıp mayınla kalkıyoruz. Durumun makul bir noktaya gelindiği de söylenemez. İşin içine İsrahell girmişse, mesele yeni boyutlar kazanıyor. İsrail'in bölgeyle ilgili siyasi ve dini iddiaları, talepleri var.

 

Arz'ı Mev'ud (vaat edilmiş topraklar) sadece Siyonistlerin değil, bütün Yahudilerin rüyalarını süslüyor. Özellikle Siyonistlerin bölgeyi ele geçirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek olmaları, hemen herkeste haklı bir endişe oluşturuyor.

 

Seçilmişlik safsatası ve kutsal toprak iddiası, Yahudiliği, İslam ve Hıristiyanlık ile diğer dinlerden ayıran en önemli özellik... Diğer dinler yeryüzünün herhangi bir yerinde, kural ve kurumlarıyla yaşayabilirken; Yahudiler kendilerini vaat edilmiş topraklarda yaşamaya ve seçilmişlik saplantısına mahkûm ediyorlar.

 

Arz-ı Mev'ud gerçek bir kavram. Lakin Siyonistlerin iddia ettiklerinden farklı olarak, Kur'an-î bir kavramdır. Kur'an-ı Kerim, bu toprakları muharref bir kitabın mensupları olan İsrailoğullarına değil, muvahhitlere (İslam'a mensup olanlara) vaat ediyor.

 

Yahudilerin Rahmanî ne varsa tahrife memur edilmişlercesine değiştirmeleri, aynı zamanda Kur'an-î bu kavramı kendilerine mâletmeye çalışmaları gerçeği değiştirecek değildir.

 

İsrailli fanatik hahamın 'Yahudi halkı burada Tevrat'ta verilen hakla yaşıyor. Müslümanlar yaşamak için başka bir yer bulmalı' sözlerinin söylendiği günlerde, mayınlı bölgenin Yahudi bir şirkete verilmesi düşüncesi bile, insanları tedirgin etmek için yeter de artar.

 

Bu veriler ışığında Başbakanın, 'sermayenin rengi olmaz' sözüne katılmamak imkânsız.  Ancak Sayın Başbakan'ın eksik bıraktığı önemli bir nokta var: Elbette sermayenin rengi ol(a)maz. Çünkü tüm sermaye Masonîk odakların kontrolündeki doların rengine boyandığından, değiştirilmesi teklif dahî edilemez. Diğer yandan rengi olmayan sermayenin bir ideali vardır. O ideal sayesinde attığı her ayrık tohumu, bölge için acı, kan ve gözyaşı olabilir.

 

Mayın tartışmalarını bu yönünü göz ardı etmemeliyiz. Fakat konun sadece bu yönü ile meşgul olup, başka muarızlara da sebebiyet verilmemeli.

 

Kanun tasarısı meclise gelmeden, ordu ile hükümet anlaştığı -sanki mecburmuş gibi- halde ordu sözcüsünün mayın temizleme işinin NATO'ya verilmesini istemesi, bazı siyasetçilerin ülkenin İsrail'e devredildiği gibi ?abartılı? yorumları, ana muhalefet lideri Baykal'ın ?sivil itaatsizlik? çağrısı, araziyi köylüye dağıtalım önerileri, bazı kimselerin bölgenin altında büyük miktarlarda petrol ve maden olduğunu iddia etmesi, bölgenin Filistin ve Golan Tepesi'nin işgal süreci gibi adım adım işgal edileceği görüşü, 'ben bunu bir milyon dolara temizlerim' teklifi getirenler hatta öküzlü, eşekli öneriler gibi ilginçlikler gördük...

 

Kimileri süreçte yaşananları bir ?paranoya? olarak nitelendirirken, kimileri ulusalcılığın pirim yaptığını hatta iktidarın kendi kalesine gol atarak Saadet'i güçlendirdiğini söylediler.  

 

Bütün bunlar olup biterken, muhalefeti ?yanlış bilgi yaymak?la suçlayan iktidarın kamuoyu ile doğru bilgileri (en azından kendi açısından) paylaşmaması, tedirginliği artıran bir durum oldu...

 

Sık sık geri adım atmasıyla önlenen iktidarın bu geri adımların toplumsal bir reddedişten kaynaklansaydı hiçbir sorun olmayacaktı. Ancak bu geri adımlar gerginlik olmasın, fincancı katırları ürkmesin kabilinden olunca can sıkıcı oluyor.

 

Kamuoyu, mayınların araziye soğuk savaş döneminde Rusya cephesinde Suriye'ye karşı, 1956 yılında Menderes Hükümeti'nin NATO ve TSK'nin işbirliği ile NATO'nun emirleri doğrultusunda döşendiğini öğrendi. Mayınların döşenmesinde görev alan komutan, döşenen bütün mayınların yerlerinin bilindiğini, haritalarının ordunun elinde olduğunu açıklasa da; ordunun döşediği mayınları temizlemek yerine pası NATO'ya atması, sürece yeni bir heyecan getiremedi. Lakin NATO'nun bu amaçla bölgeye konuşlanmasının en az İsrail kadar tehlikeli olduğundan kimse söz etmedi.

 

NATO deyince öfkelenenler neredeler? Sahi nerede bu eski tüfek solcular? Yoksa kırpıp kırpıp liberal ve kapitalist mi yapıldılar?

 

55 yıldır ekim yapılmayan bu arazinin, ekilebilir bölümünün neden mümbit olacağı ortada... 500 km'den fazla bir uzunluğa sahip arazinin, tek bir işletmeci tarafından üretime açılmasının elverişsizliği ise ayrı bir tartışma konusu. Fakat komşu bir ülkeyle aramıza uzun bir şerit çekmesi ve bu şeridin 44 yıllık kullanım haklarının ister yerli ister yabancı bir şirkete verilmesi, normal midir?

 

Gelinen süreç ve tartışma şeklimiz, bazı gerçekleri göz ardı etmemize sebep oluyor. Varislerin arazileri bölerek küçültmesini yasaklarken, bu verimli arazilerin parça parça yapılıp yeniden verimsizleştirilmesine izin verilmesi, doğru mudur? 86 yıllık tarihi olan bir devletin, ömrünün üçte ikisine tekabül edecek kadar (2058 yılına kadar) uzun bir süre, sınırını bir şirkete devretmesi büyük bir risk değil midir?

 

Mayınları döşemesini bilen bir ordu toplamasını neden bilmiyor? Askeri zayiattan mı endişeli, yoksa bilmediğimiz özel durumlar mı var? Bizim sormamızı gerektirmeyecek kadar soruları cevaplandırmaya alışık olan Genelkurmay Başkanı, bunu da cevaplayıp da merakımızı giderse?

 

Bu mayınları temizleyebilecek teknolojiyi ve ekibi bu ülke kendi içinden çıkaramıyorsa; imkânlarınız, güveniniz, gücünüz, beceriniz, insanınız hatta niyetinizin sorgulanmasına kızamazsınız!
 

Haber Ara