Dolar

35,2041

Euro

36,7170

Altın

2.955,53

Bist

9.626,56

Sığır ve koyun eti helâl mi?

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-11 00:34:00

Sığır ve koyun eti helâl mi?

Başlıktaki soruya herkes hep birden ters ters bakıp, ‘tabiî ki helal’ diye cevap veriyor. Aslında yanılıyorlar.

 

‘Şimdi bu nasıl soru’ dediğinizi duyar gibiyim…

 

O halde biraz daha ileri gidelim. Söylediğim çok açık ve net: Kur’an-ı Kerim’e göre sığır eti de koyun eti de ‘haram!’

 

Yanıldığımı ve hata ettiğimi söyleyebilirsiniz

 

O zaman Kur’an-ı Kerim’i bir daha okumanızı öneririm.

 

Biliyorum şimdi ben bir cami kürsüsünden bunları söylesem beni taşlarlar. Taşlamasalar bile ‘ne diyor bu …’ diye mırıldanırlar.

 

Hatta ‘sapıttığımı’ yahut ‘dini değiştirdiğimi’ bile iddia edebilirler… Ama yanılan ben değil onlar…

 

Türkiye’de önüne konulan bir eti, ‘bu et helâl mi haram mı’ diyerek tereddüt geçiren birini hiç gördünüz mü?

 

Ya da bir kasaba gidip etiniz helâl mi diye soru soranı?

 

‘Sorsan ne olacak ki, ya döverler ya da söverler’ diyebilirsiniz.

 

Peki, yurt dışı seyahatlerinde etli bir yemek tercih ederken, ‘bu et hangi hayvanındır’ diye hiç tereddüt ettiniz mi?

 

Farz edelim, ‘domuz mu değil mi?’ diye sordunuz. ‘Hayır, domuz değil. Sığır/koyun/keçi/deve eti’ dediler. Peki, sığır/koyun/keçi/deve eti olunca ne değişir ki? Onlar helâl mi sanki?

 

Peki uzatmayayım. Sadede gelelim.

 

Başlıkta ve başta da ifade ettiğim gibi; ister haramlığı tartışmasız olan domuz olsun, isterse de diğer hayvanlar olsun tümünün etleri haramdır. Ancak yenilmesinde sakınca olmayan sığır/deve veya koyun/keçi türü hayvanların etleri sadece İslam’ın yani Kur’an-ı Kerim’in öngördüğü besleme ve kesim koşullarına riayet edilmesi durumunda helâlleşirler.

 

Maide Suresi 3. Ayeti Kerime’de ‘kan’ açık bir şekilde haram kılındığı halde, kelamcı Saim Yeprem çıkıp, “domuzun kanı değil, eti haram” demişti. Aslında kendisine sormak gerekiyor “Domuzun kanından yararlanmak için bir Müslüman, domuzu ‘Bismillah’ diyerek mi kesmeli? Böyle kesilirse domuz helal mi oluyor?”

 

Fakat işi magazinleştirmeye gerek yok. Tarihin her döneminde böyle ‘ucuz fetvalar’ verile gelmiştir.

 

Bu da nereden çıktı şimdi diyebilirsiniz?

 

Ne acıdır ki, Türkiye’de bir ürünün helâl olması için, Türkiye’nin ‘İslam ülkesi’ daha açık ifadeyle Müslümanların yoğunlukta olduğu bir ülke olması yeterli görülüyor.

 

Geçen gün Dilipak bir muhabire örnek olması için dedi ki: “Ne kadar hijyenik ve leziz olursa olsun Murat Belge’nin kestiği eti yemem. Çünkü o bir ateist. Fakat sizin ki lezzetsiz bile olsa kestiğinizi yerim.”

 

* * *

Acaba bu hayvanlar, helâl ürünlerle mi beslendi? Üretim süreçleri İslam’a uygun mu? İslam’ın ön gördüğü biçimde mi kesildiler?

 

Bu zorunlu soruların cevapları, dindarların ezici çoğunluğunun bile umurunda değil. Bunu dert etmek şöyle dursun, akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar.

 

Hatta bu endişeler konuşulunca hepsi birden o lanetlik soruyu yöneltiyorlar: “O halde ne yiyelim?”

 

Sigara filtrelerinde domuz kanı kullanımından dolayı sigarayı bırakan birine henüz rastlamadım. Bunun gerçekliği konusunda hiçbir şüphe yok. Bu gerçeklik dindar Müslümanlar için bile etkileyici olmadı…

 

Çok acı. Aslında acı değil utanç verici.

 

* * *

 

Sahil kentlerinde sık sık haberlere konu olan domuz eti tartışmalarına geçen hafta Gebze’de bir yenisi eklendi. Birçok kasap ve lokantada domuz etleri yakalandı. Ayrıca Trakya bölgesinde domuz etinden yapılan sucuklar ortaya çıktı. Bu etleri sevk eden firma tespit edildi ve 5.700 TL ceza ile kurtuldu. Devletin gıda güvenliğinden ve toplumun hassasiyetlerinden anladığı işte bu?

 

Yine Tarım Bakanlığı, geçen ay Kahta Tüketici Mahkemesi’ne gönderdiği resmi yazıda ‘sucuk, salam, sosislere hangi etlerden hangi oranda katıldığını belirleyebilecek bir alt yapılarının olmadığını’ itiraf ediyor. Bunlara rağmen Tarım Bakanı ve bürokratları her şey süt limanmış gibi ‘gıda güvenliği masalı’ anlatıp duruyorlar.

 

* * *

Bugünkü haberlerde Türkiye’de diyabet yani şeker hastası miktarının 6,5 milyon kişiye ulaştığı belirtiliyor…

 

Neredeyse ülkenin yüzde 10’u düzenli şeker tedavisi görüyor…

 

Devlet bu iş için, kişi başına 400 Euro harcıyormuş. Toplamda yıllık 2,6 milyar Euro yani 3,5 milyar dolar.

 

Bu oransa, yıllık tüm sağlık harcamalarının yüzde 11’ine tekabül ediyormuş.

 

Korkunç ve ürkütücü…

 

* * *

 

Peki devlet ne yapıyor bu iş için: Daha da artsın diye GDO’yu salıveriyor…

 

Şeker hastalığının ana müsebbiplerinden olan –aspartam, sakkarin gibi– tatlandırıcıların sorumsuzca kullanımına izin veriyor.

 

Ayrıca, diyabeti tetikleyen çok sayıda katkı maddesinin yanı sıra, beyaz ekmek ve beyaz şeker tüketimi had safhada…

 

Dünyanın en büyük Tarım İlacı üreticilerinden, GDO’cu Bayer Tarım'ın Türkiye Genel Müdürü Dr Sebastian Guth diyor ki; "Türk çiftçisi, tarlaya ne kadar çok ilaç atarsam o kadar iyi sonuç alırım diye düşünüyor."

 

Bunun sonucu nedir biliyor musunuz? Diyabet yani şeker...

 

Meyve sebzelerle gelen birçok kimyasal, toplumu şeker hastası yapıyor. Arzuladıkları tam da bu... Yani kazan kazan formülü.

 

Buda yeterli değil. Yöneticileriniz de bu kazan kazan çarkının içinde olmalı. Olmuyorsa bile tekerin dönüşüne engel olmamalı.

 

İşte bu, deccaldir. Deccal tabaklardan midelere yol almaya devam ediyor.

 


Haber Ara