Her konuda zokayı yutan bir toplumun, küçücük bir hapı yutması çok görülmemeli.
İstisnalar müstesna; eczacısı ilaç bakkallığı, doktoru reçete yazma memurluğu, hemşiresi ilaç yutturma görevlisi, hastasının ise ilaç maymunu olduğu bir çağda, tarafların küresel bağımlılık araçlarından biri olan ilacı tanıdıkları söylenebilir mi?
Keşke evet demek mümkün olabilseydi.
Geçtiğimiz hafta altı aylık bebeği komaya sokan ilaç skandalını hatırlıyorsunuzdur.
Eczacı çırağı, soğuk algınlığı için yazılan ilaç yerine şeker düşürücü ilacı veriyor.
Bu yüzden şimdi bebek ölüm kalım mücadelesinde...
Peki, bu vb olaylarda sorumlu kim?
Bebeğine yeterince bakamayan anne baba mı?
Her sıradan hastalık için doktora koşan ve her elde ettiğini yutan hasta(!) insanlar mı?
İlaç pazarlama memuru gibi çalışan doktor mu?
Ürünlerinin içeriği anlaşılmaması için her türlü cambazlığı yapan ilaç füccarları mı?
İnsan sağlığını bir çırağın insafına terk eden ilaç bakkalı mı? (Kendilerine eczacı dendiği de oluyor)
Yedi yılda ilaç bilgilerini Türkçeleştiremeyen Sağlık Bakanı mı?
Taraflardan biri tüketici olan her konu, tüketici kanunu kapsamına girer diyerek kanun çıkaran, bununla da yetinmeyip Türkçe olmayan her türlü ürünü ayıplı saydığı halde ilaç ambalaj ve kılavuzlarının Türkçeleştirilmesi için hiçbir gayret sarf etmeyen Sanayi ve Ticaret Bakanları mı?
Uluslararası ilaç tröstleri mi?
Hepsi müştereken ve müteselsilen…
Bu olay, masum bir bebeğin hayatına mâl yahut da bir ömür çile çekmesine neden olabilecek sıradan bir vak’a olarak kalmamalı.
Çağını yakalamış, ‘adalet’ duygusu iliklerine kadar işlemiş ve ona âşık olan bir savcı -varsa ki mutlaka vardır- vakit geçirmeden müştereken ve müteselsilen sorumlular hakkında dava açmalı.
Komaya sokulan masum bebeğin annesi; "Doktor yazıyor, eczacı veriyor, ilaçların üzerindeki yazıları, prospektüsteki bilgileri anlamamız mümkün değil. Doktora, eczacıya güvenmezsek kime güveneceğiz. Kutunun üzerinde, şeker ilacı olduğu açıkça yazsaydı belki de fark edecektik ve ilacı bebeğimize içirmeyecektik. Bu tür olaylara tedbir için Sağlık Bakanlığı'nın ilaç kutularının üzerine Türkçe anlaşılabilir yazılar yazdırılmasını da istiyorum" demiş veya dedirtilmiş.
Bu bilinçli cümleleri sarf edebilen bir anne bu hatayı nasıl yapar? Bu başka bir konu lakin önemli tespitler içeriyor.
Sağlık karnesi yazdırma ve SGK’nın ödemelerinde sorun çıkmaması için prosedürler dizisini tamamlamakla meşgul, bir kısmı hiç eczanesine bile uğramayan mahallemizin ilaç bakkalları, sorumluluklarını yerine getirebiliyor mu?
Bugüne kadar benzer hataların olmamasının nedeni; ilaç bakkallarının hassasiyetinden mi yoksa SGK’nın hatalı işlemde ilaç bedelini ödememesinden mi kaynaklandığını bilen bilir.
Yıllık 10 milyar dolarlık ilaç tüketen Türkiye, ilaçta büyük oranda dışa bağımlı bir ülke.
Ülkemizde 108 bin –uzman, pratisyen ve asistan- doktor görev yapıyor. Tümü dikkate alındığında doktor başına 650 uzman doktor başına 2680 kişi düşerken sadece ilacı yutturmak için doktora tanıtım depo ve eczaneye satış pazarlama yapan 50 bin hazır kıta mümessil, plasiyer ve pazarlama elemanı var. 90 bine yakın eczane çalışanı var ve her 500 kişiye bir ilaç satıcısı düşüyor.
Üç ilaç üreticisi (Bilim, Mustafa Nevzat ve Sanover) hariç, tamamı yabancıların eline geçmiş durumda. İster önemli bir kısmı ithal, isterse yerli üretim ilaç etiketlerini çoğu doktorun da anladığına bizi kimse ikna edemez.
Merak edilen soru şu; Doktorların önemli bir kısmının özellikle yeni ilaçlarla ilgili bilgileri, ilaç mümessilleri ile adına kongre veya seminer dedikleri, ezici kısmı ilaç firmalarının sponsorluğunda yapılan -ve ilaç tanıtım şovu- toplantılarda kendilerine enjekte edilen bilgilerden mi müteşekkil?
İlaç ambalajlarındaki bilgiler, ilaç bileşimi, yan etkileri vb. ile nasıl kullanılacağını anlatması gereken ancak bir türlü Latinceden kurtarılamayan prospektüs -bu Fransızca kelimeye karşılık TDK’u kendi şanına layık ‘tanıtmalık’ diye bir kelime uydurmuş- ’lerin ehlince bile anlaşılmadığı ortada.
Bu konuda neler söylenmiş diye sorgularken bir okurun, “Bu konuyu bir doktora sormuştum ‘eczaneden bilgi almanız gerekiyor’ demişti. Bir eczacıya sordum o da (tahmini pek güç değil) ‘doktorunuza sorun’ dedi. Madem kimsenin açıklamaya niyeti ya da bilgisi yok o zaman neden var prospektüsler anlamıyorum” şeklindeki isyanı, ortak derdi özetliyor.
Erkan Çelebi, 14 Aralık 1998 tarihli Hürriyet’te ‘Sağlık Bakanlığı, sonunda ilaç prospektüslerinde anlaşılabilir bir dil kullanılmasına karar verdi. 2000 yılına kadar tüm ilaçların prospektüslerinde anlaşılabilir bir Türkçe kullanılacak’ diye yazmış. Aradan on bir yıl geçtiği halde bazı kişiler yine benzer cümlelerle bu sorunun çözüleceğini duyuruyorlar. Erkan Çelebi ise yazdıklarının ardında dur(a)mamış. Yaz, köşen dolsun. Gerisi önemli değil demek ki?
Tüm ilaçlar ayıplı mı?
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun amaç ve kapsam maddelerinde taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu, her konunun tüketici kanunu kapsamında olduğunu, bunun yanı sıra kanunun amacını, ‘kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak’ olarak tanımlar.
Mezkur kanunun 14. maddesi ile ‘Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin’ ilgili 4/c ve 5. maddeleri “yurt içinde üretilen veya ithal edilen tüm ürünlere ait her türlü materyalin “Türkçe” olmasını ve “Türkçe kılavuzla ve gerektiğinde uluslararası sembol ve işaretleri kapsayan etiketle satılması zorunlu”luk haline getirir. Aksi durumda kullanılsalar bile ayıplı mal sayılarak 30 gün içerisinde eczanelere iade etme hakkı doğar.
Sağlık Bakanlığı’nın önemsemediği Türkçe sorununu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile konunun hukuki sorumlusu, Tüketiciyi ve Rekabeti Koruma Genel Müdürlüğü’nün önemsemesi pek beklenmese gerek. Önemsememiş olmaları pek tabii ki sorumluluktan kurtarmaz.
Tabelaları Türkçeleştirmek için uğraşanların ya da Milliyetçilik damarları yüzünden tozu dumana katanların insan sağlığı gibi hayati bir alanda, Türkçe etiket ve Türkçe kullanım kılavuzu talebinde bulunmadıklarının mantıklı bir izahı olabilir mi?
Doğrusu ne Sağlık, ne de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın bu Türkçe sorununu çözebileceğinden ümit var değilim. İş yine tek başına terleyen Başbakan’a düşüyor. Her iki bakanını da uyarıp bu büyük meseleyi de çözerek tarihe geçmeli.