Bit müddet önce kaleme aldığım ancak yayınlamaya fırsat bulamadığım yazıyı, ‘Taha Kıvanç’ mahlaslı Fehmi Koru’nun ‘Dinleyenleri de dinliyorlar, hem de İsrail'de...’ başlıklı yazısını okuyunca, tamamlayıcı olması nedeniyle yayınlamak şart oldu.
Kıvanç & Koru diyor ki; “Elbette kimse tarafından dinlenmek istemezsiniz ama yine de şu soruma cevap arayın lütfen: ‘Eğer dinlenmek mukadderatsa, kim/ler tarafından dinlenmek istemezsiniz?’
a- Devlet
b- Cemaat
c- İsrail.
Ne yapalım, 'd- Hiçbiri' şıkkının bulunmadığı bir soru bu.
Soruda garip gelen şıkkın 'c- İsrail' olduğunu biliyorum. Dün burada yazdım: Telefon dinleme cihazlarını dünya için İsrail firmaları üretiyor. En son sayımda 100'ün üzerinde ülkeye, Verint firması kurmuştu cihazları... Avustralya'da, Parlamento, "Uzun kulaklar çok uzaklardan bizleri dinliyor" kaygısına kapılıp, Verint yetkililerini soruşturma komisyonu önüne çıkarınca gerçeği herkes öğrendi: Cihazların topladığı verilere İsrail'den de ulaşılıyor...”
* * *
Bu seçenekler içinde ‘hiçbiri’ şıkkı olması, herkesin en büyük dileği midir bilmiyorum. Ama kendini devletin sahibi zanneden çevrelerin böyle düşünmediği kesin...
Mesela Genelkurmay dinleme cihazı almış. Kimden? Tabi İsrail’den... Göstermelik amaç, terör örgütünü dinlemek… Ne anlamlı bir tesadüf ki cihazlar sınırda değil de, Ankara’da ‘kozmik oda’da çıkıyor.
Yoksa PKK Ankara’da mı? Yada devleti kendilerine ait sanan bu çevreler, PKK kılıfıyla bizi yani hepimizi dinliyor olmasınlar…
‘Dinleniyoruz’ gürültüsü, pekâlâ ‘biz dinlediğimize göre onlarda dinliyordur’ saplantısından kaynaklanıyor da olabilir?
Ama keşke bizi dinleyen sadece devlet olsaydı. Aslında son yıllarda sözlüklerden adalet, vefa, hak, hukuk, özgürlük, kardeşlik, dürüstlük, sadakat, helâl gibi çok kelimeyi atmıştık. Anlaşılan artık sözlüklerde ‘mahrem’ kavramını da atacağız...
Hatırlayınız, geçen aylarda medyada ‘BlackBerry’ telefonları hakkında her gün yeni bir haber çıkıyordu. Hatta kimi ülkeler, BlackBerry yasaklamıştılar. Burada ‘neden?’ ve ‘BlackBerry kimin?’ sorularının cevabı önem kazanıyor.
Bir: Söz konusu marka, Kanada merkezli RIM (Research In Motion Limited) tarafından üretilen bir telefon markası. RIM’in ‘Sears’ firması gibi şöhretli hissedarları var. Sears’in yönetiminde Donald Rumsfeld, McDonald’s’tan Jim Cantalupo, American Airlines’ten Donald J. Carty ve CIA’den Dusty Foggo gibi kimseler bulunuyor.
İki: BlackBerry markalı cihazları kullanan kişilerin yaptığı tüm yazışmaları RIM’in Kanada’daki merkezinde arşivlediği ortaya çıkmıştı.
Üç: Devletlerle, BlackBerry arasında bir anlaşmaya gidilerek sorun çözüldü. Bu anlaşmaya göre BlackBerry, arşivini ilgili devletlere açmaya karar verdi ve haberler birden kesildi. Yani bütün bu haberlere rağmen, BlackBerry taviz vermedi ve kişilerin mahremlerini arşivlemeye devam edecek ve de bu arşivin birer sureti ise, ilgili devletlerin kuracağı sunuculara ulaştırılacak.
Kimse ‘bu nasıl iş’ demedi. ‘Alan razı satan razı’ da, faturayı ödeyene kimse bir şey sormuyor. Devletler, vatandaşını mahremine erişebilmek için, Kanadalı bir şirket RIM’in, vatandaşlarının mahremlerini kontrol etmesine izin veriyor. Akıl alır şey değil…
Sanıyorum devletler, bu sorunun sadece BlackBerry ile sınırlı olmadığından haberdârlar. Mesela ‘Gmail’ veya ‘Hotmail’ gibi servislerde, mahremlerinizi arşivliyor. Silseniz bile, onlar her zaman erişebiliyor olacaklar. Nasıl ki, ‘var olan yok olmuyorsa’ teknoloji de kaydedilen bir veri de bir daha asla silinmez. Sadece sildiğinizi sanırsınız o kadar. Yakılmış bir diskin küllerinden bile veriye erişilebiliyor. Şaka yapmıyorum, durum aynen böyle.
Bu durum, fizik kurallarına aykırı olmadığı gibi insan içinde geçerli… Konu öldükten sonra yeniden yaratılacağımız ve asla çürümeyen kuyruksokumundaki ‘acbuzzeneb’e kadar gider ki, bu başka bir yazının konusu. Lakin şu kadarını belirtelim. Efendimiz s.a.v. Buhari’de geçen bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyururlar: “İnsanın her şeyi yok olur, sadece acbüzzenebi kalır. Yeniden yaratılış ondan oluşur.”
* * *
Malum, artık her bilgisayar İnternet’e bağlı. Virüsler, solucanlar ve güvenlik açıkları... İnternet’e bağlı her bilgisayardaki veri, silinebilir ve çalınabilir. Bu yüzden özellikle de devlete ait veriler, her zaman önemli bir riskle karşı karşıya.
Bu riskten korunmak için kişisel kullanıcılar, şirketler ve özellikle de devlet, ciddi güvenlik yatırımları yapıyor.
Bunun içinde Türkçeye ‘ateş duvarı’ olarak tercüme edilen ‘firewall’ yazılımları veya donanımları satın alınıyor. Firevallın amacı; gelen ve giden veri paketleri başta olmak üzere İnternet trafiğini kontrol altında tutmak. Virüsler ve hacker denilen yabancı konuklara karşı sisteminizi korumaya çalışır.
Buraya kadar her şey normal ama normal olmayan bir durum var.
Türkiye’de hem kamuda hem de özel sektörde bu alanda en etkin firmalar, Check Point Symantec, Cisco, Netscreen, Juniper gibi yabancı teknoloji firmaları.
Bunlardan Check Point bir Tel Aviv firması yani İsrailli. Daha fazlasını söylemeye gerek yok.
Symantec, Cisco ve Juniper: Bunlar birer Amerikalı. Sahipleri ise Siyonist kuruluş ve şirketler.
* * *
Malum, geçtiğimiz günlerde bazı kimseler ‘Mernis’ verilerini çalıp sattıkları için tutuklandılar.
Bu bilgi, Türkiye’de kişisel verilerle beraber, kamu verilerinin özellikle de gizli verilerin, büyük bir risk altında olduğunun ipuçlarını taşır.
Türkiye’nin en üst düzey kamu kuruluşlarından birkaçının bilgi işleminde görev yapan arkadaşlar ile firewall konusunda oldukça deneyimli hatta ticaretini yapan dostları aradım. Biri diğerine o, öbürünü derken, ondan fazla uzmanla görüştüğümde, âdeta ağzım açık kaldı.
Meğer, Türkiye’nin arka kapısı İsrail’e çıkıyormuş. Muhtemelen de bazı istihbarat örgütlerine.
Korkunç bir güvenlik açığından yani kara delikten söz ediyorum.
Dostlar ve dostlar aracılığıyla tanıştığım arkadaşların bir kısmı, konuşmaktan çok çekindiler. İsminizi asla deşifre etmeyeceğim güvencesi bile tereddütlerini azaltmadı.
Kimisi telefonda konuşamayacağını belirtti. Yüz yüze gelmeyi önerdim. Kabul edenlerle özel ortamlarda, telefonların simlerini sökerek hatta farklı bir mekâna bırakarak konuştuk.
Türkiye’nin verileri güvende mi? Soruma hiçbiri ‘evet’ diyemedi.
Veri hırsızlığına yönelik ciddi bir önlem alındığı konusunda hepsi şüpheli. Dediler ki; Firewall kurulu sistemlerden ‘veri hırsızlığı’ yapılabilir hatta daha profesyonelce… Bazı kurumlarımızın yetkilileri firewall üzerinden de, ‘veri hırsızlığı’ yapılabildiğinin farkında bile değil. Bu nedenle, firewall yatırımları yeterli görülüyor.
Bir: İnternet iyi bir istihbarat toplama aracıdır. Maalesef çoğu kişi, kurum ve kuruluş verileri, ticari ve istihbâri kullanıma açık durumda. Firewall yatırımının bu açığı kapattığını düşünmek son derece yanlış...
İki: Firewall yazılım ve donanımlarına “arka kapı” konulabilir. Bunu bilmenizde engellenebilir. Gerektiğinde üreticilerin veya üreticilerin ilişkili olabileceği veya üreticilerin içinde yer alabilecek gizli istihbaratçılar, bu arka kapılar aracılıyla, ağa erişebilir ve her türlü veriyi nakledebilir.
Üç: Türkiye’nin ciddi bir güvenlik sorunu var. Bu konuda ortak bir politika yok ve bir izleme ve denetleme merkezi de mevcut değil…
Dört: Türkiye’de bu konuda küçük ölçekli yatırımlar hariç bir gayret de gözükmüyor. Önemi yeterince anlaşılmayan bir alanda yatırım yapılması ve teşvik verilmesi elbette düşünülemez. Hâlbuki kendi firewall yazılımı ve donanımını yapabilecek çok sayıda kabiliyetli genci olan bir ülke, bunu neden düşün(e)mez anlaşılır gibi değil.
Bu arkadaşlar, İsrail ile Türkiye arasında kopmaz bağın firewall aracılığıyla da sürdüğü düşüncesindeler.
Israrla ‘bu veri transferinden, sistem sorumlularının haberi ol(a)maz mı ya da ‘log’ tutulmaz mı?’ sorusunu yönelttim. Ancak cevapları oldukça iç acıtıcı.
* * *
Bu sırada bazı firmaların, kamunun yazılım ihalelerini, bırakınız kârı, işgücü bedelinin bile çok altında fiyatlara aldığını öğreniyorum. Bu da başka bir veri hırsızlığı yöntemi imiş…
Mesela geçen yıl bir -ismi bende mahfuz- bakanlığın veri bankası ihalesini, bir firmanın aldığını, ardından bu verilerin bir yabancı bankada ortaya çıktığını, bu bankanın bunu kredi ve kredi kartı için kullandığı da iddialar arasında.
Yine geçen aylarda, yeni bir ihale yapılmış. Bu ihaleyi de aynı firma almış. Üstelik ihaleye giren diğer firmaların beşte biri fiyata…
* * *
Anayasa değişikliğinde, ‘kişisel verileri’ güvenceye alan bir madde var.
2007’de fazla cüretkâr davranarak hazırladığım “Böyle bir anaysa istiyorum” isimli çalışmamda “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin gizliliği ve korunması hakkına sahiptir” düzenlemesini önermiştim.
Meclisten geçen ve 12 Eylül’de halkoyuna sunulacak olan anayasa değişikliğinin ikinci maddesi; “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir” şeklinde oldu. Yani önerimin birebir aynısı… Aynı olan ayrıca başka beş madde daha var…
Bu çalışmamdan dolayı Sayın Cemil Çicek, çeşitli kanallarda bendenize teşekkür etmişti. Kişisel bir çalışmayı dikkate aldıkları için Sayın Başbakan Erdoğan’a ve Bakan Çiçek’e bende teşekkür ediyorum.
Ancak, elbette anayasanın değişmesi arka kapıları kapatmayacak. Buna yönelik ivedi önlemlerinde alınması gerekiyor.
* * *
Doğup büyüdüğüm köy, 1982 anayasasına, yüzde 55 oranında ‘hayır’ demişti. Türkiye ortalamasından çok üstünde olan bu feraset tablosunun yeniden tekrarlanacağını ve bu kez de yüzde 80-90 ‘evet’ çıkacağını ümit ediyorum.
Oy
Yüzde
Evet
187
45
Hayır
226
55
Toplam
413
100
Köye gidebilme imkânım olsaydı bunu başarırdım sanırım. 800k uzakta bile olsa, bunu denemek için bayram iyi bir fırsat.
Hayırlı bayramlar!