Türkiye’nin insan, deprem ve hayvan gerçeği
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-26 01:44:11
Ordusuyla Şam’a giden Halife Hz Ömer şehre yaklaştığı zaman, ‘veba salgını’ olduğu haberini alır. Bunun üzerine, orduya geri dönülmesi talimatını verir. Arkadaşları Halife’yi “Ya Ömer, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye eleştirirler. Hz Ömer; “Allah'ın bir kaderinden, Allah'ın bir başka kaderine kaçıyorum!” buyurur. Evet bizde;
- Deprem bölgesine ve zemini sağlam olmayan araziye konut yapmayarak,
- Sağlam bir temel ile bir veya iki katlı dayanaklı yapılar inşa ederek,
- Beşeri ilişkileri zayıflatan ‘modern hapishaneler/apartmanlar’ yerine, tekniğine uygun, taş veya ahşap binalar kurarak, Allah’ın bu acı kaderinden kaçabilirdik! Ama kısa gün kârı, rant, tamah, hırs vb bildiğiniz çıkarlar buna elvermiyor bir türlü. TOKİ bu hengâmede çok matah bir şeymiş gibi, “bizim binalarımızda hasar yok” diye açıklama yapıyor. Allah korusun, bir başka deprem yaptığınız ucubelere zarar verirse, o zaman da ‘Allah’tan geldi mi?’ diyeceksiniz? Şimdi ise bastıran kış şartlarından Vanlı depremzedeleri nasıl koruyacağınızı bile bilmiyorsunuz. Çünkü sizin aklınız, sadece tarım arazilerinin üstüne ucube yapılar inşa etmeye çalışıyor. ‘Bu ucuz reklâm ayakları bırakılır mı’ bilmiyoruz. Lakin, TOKİ’nin artık kültürümüzle, geleneğimizle, medeniyetimizle hiçbir bağı olmayan bu bayağı şehirleşmeye son vermesinin tam vakti. Kızılay ise yine kelimenin tam anlamıyla çaktı. Van depremi, devlet denilen hantal mekanizmanın üstüne yıkıldı. Tıpkı her yapıdan otopark parası aldığı halde otopark yapmadığı, sonrada yol kenarlarına park edilen araçlardan haraç kestiği gibi, deprem vergisini almasını bilen devlet, depreme dair önceden planlanması gereken hiçbir konuda neredeyse hiçbir adım atmamış… BDP ve PKK’nın bölgede hükümeti zaafa uğratıp, kendi reklamını yapmak için kaotik davranışlar içinde olduğu bilgisi doğru ise, bu durum gerçekten kelimenin tam anlamıyla alçaklık... Dileğimiz doğru olmaması. Öte yandan devletinde hem deprem öncesi hazırlık, hem de deprem anında yardım koordinasyonu konusunda beceriksizliği ayan beyan ortada. Bölgenin güvenliğinin bile sağlanmamış olması tam bir facia. Makamlar ateşten zırhtır, yakar, kavurur, kül eder. Zamanı geçmeden fark etmek gerek. Dün Elazığ, Erzurum, Gölcük, Kütahya, Adapazarı yarın bir başka yer. Gelişmeleri ekrandan izlemekle, kimse Allah’ın kaderinden kaçamaz. Hep tekrarlanan bu acı felaketlerden ancak işini sağlam yaparak korunulabilir.
* * * Bir yanda bunlar yaşanırken, diğer yandan da bayram hızla yaklaşıyor Bir tarafta acı, diğer tarafta bayram. Tabi bayram yap, yapabilirsen… Bu bayram Kurban Bayramı ve her şeye rağmen insanlar kurban kesecekler. İmkânı olanlar, bir Kurban’da Van’a göndermeli. Üstelik hayvanı Van ve Ağrı gibi şehirlerden alıp, bizzat veya güvenilir yardım kuruluşları aracılığıyla bölgede kesilmesi sağlanmalı.
* * * Yaklaşan bayram nedeniyle ‘Bu bayram ‘tavuk mu kessek’ ne?’ başlıklı yazının devamı olarak, Türkiye’nin bir başka sorununa temas edelim. Yaptığımız araştırmaya göre küçükbaşlar için 500 ile 1.000 lira aralığında fiyatlar isteniyor. Besili büyükbaşlar içinse 5 bin ila 10 bin lira… Deve kesen var mı bilmiyorum ama kesilse de önemli miktarlar da olmasa gerek. Dünya çapında kurban organizasyonu yapan kuruluşların kurban fiyatları ise şöyle: İHH 350, Yardımeli, 240, Cansuyu 300, Kimseyokmu 500, Kızılay 260, Diyanet Vakfı 260 lira… Görüleceği üzere fiyatlar 240-500 lira aralığında. Bu kuruluşlar onlarca ülkede organizasyon yapıyorlar. Aldıkları sadece kurban bedeli de değil. Bunun içinde zorunlu organizasyon giderleri de var. Peki, dünyada fiyatlar ne durumda? Filistin ve Türkiye hariç, dünyada küçükbaş bir hayvan 20 dolar ile 150 dolar aralığında. Gazze’yi saymazsak, dünyada en pahalı hayvan/kurbanlık sadece Türkiye’de. Türkiye’nin bir vilayeti kadar bile olmayan Gazze’nin şartları malum. O kadarcık alanda bu kadar hayvan bulabilmek bile büyük bir başarı. Peki, Türkiye neden böyle? Neden biz dünyanın en pahalı etini yiyoruz? Neden en pahalı kurban bizde? Biz bunu hak edecek ne yaptık? Aslında bu sorunun cevabı çok basit. Deprem gerçeği konusunda ne yaptıysak, bu konuda da onu yapmaktayız. Yani, Türkiye petrol fiyatında olduğu kadar, et ve hayvan fiyatında da dünya lideri. Eee, bu da bir başarı ve bu başarı herkese nasip olmaz elbet.
* * * Kurban bir yana, Edirne gümrüğüne gidip, gördük, belgeleri topladık, resimler çektik. Hayvanların kaça geldiğini biliyoruz hatta hangi ünlülerin hayvan ithal ettiğini de… Kimler olduğunu merak ediyor musunuz? İsimleri bizde kalsın. Ama şunu bilmek herkesin hakkı… Petrolcüsünden ilahiyatçısına, siyasetçisinden işadamına, gazetecisinden müteahhidine, işsizinden bilmem kimine kadar, kimler yok ki? Anlayacağınız herkes, hayvan veya et ithalatçısı olmuş. Niye olmasın? Dışarıda bin - iki bin liraya aldığınız hayvan, Türkiye’de sekiz - on bin lira ediyorsa, bundan “âlâ” iş mi olur? Dünyanın neresinde görülmüş, bu krizde bu kadar kârlı iş? Siz dişinizden tırnağınızdan artırın, kesme gücünüz olmadığı halde eskilerin tabiriyle, ‘ele güne muhtaç olmamak’ ve çocuklarınızın sorularını cevapsız bırakmamak için can hıraç mücadele edin, biri senin kurbanın üzerinden köşe olsun, buna ‘sosyal adalet’ denmezde ne denir? İşte hayvancılık politikası dediğin böyle olmalı. Yoksa kıymetiniz bilinmez. Bilirsiniz hepimiz, Nasrettin Hoca ve Timur’un fil hikâyesiyle büyütüldük. Zihnimiz böyle deforme edildi. Edirne’de anlattılar. Ne kadar doğru bilmiyorum. Dileriz doğru değildir. Şayet doğruysa başımızda pişirilen bozadan haberiniz ola. İddia odur ki; “Birileri valizine, T.C.’nin hayvan küpelerini doldurup, Bulgaristan’a gidiyor. Bulgaristan’dan pul parasına aldığı veya diğer ülkelerden alıp, Bulgaristan’a getirdiği hayvanların kulak küpelerini değiştirip, sınıra otlamaya bırakıyor. Sonra sınır görevlilerine gidip, ‘şu şu küpe nolu hayvanlarım kayıp’ diye dilekçe veriyor. Ardından yazışmalar başlıyor. Bulgaristan tarafından ‘evet bizim sınırda böyle hayvanlar bulduk’ deniliyor. Yazışmalar ve sonra, ver elini gümrüksüz Türkiye!” Helâlinden(!) kazanmak böyle olsa gerek! Bire aldığını, ona satmak... Gümrüksüz mâl getirmek… İşi ve mesleği bu olmadığı hâlde, bir yolunu bulup hayvan ithal etmek… Sonra’da Bismillah ‘Allah için niyet ettim kurban kesmeye…’
* * * Artık büyükbaş hayvanlar normal/fıtrî yolla hâmile kalmıyorlar. Ve artık köyün bir boğası bile yok. Her şey laboratuarda cereyan ediyor. Genetiği değiştirilmiş soya ve mısırla, kanla, mezbaha atıkları ve sairlerle besliyorlar hayvancıkları. Üstelik besihane adlı hapishanelerde… Belediye yöneticisi bir dostum anlatıyor: Satış yerlerine getirilen hayvanlara sürekli tuz yediriyorlar. Sonra hayvan durmadan su içiyor. Hayvan davul gibi…
* * * Hz Peygamber bir gün -sadece Müslümanlar için Hz Peygamber s.a.v. tarafından inşa edilmiş- ‘Medine Pazar’ında denetime çıkar. Bir satıcının tahılına elini daldırır. Üstü kuru olan tahılın altı ıslaktır. Efendimiz s.a.v.; “Bizi aldatan bizden değildir!” buyurur. Bizi aldatanlara ithaf olunur. Edirne’den Kars’a hatta 2 milyar civarında ki Müslüman’ı bu mihenk taşına vurun, kaç kişi çıkarsa, işte o kadar. Bilmem meramımı anlatabildim mi? www.twitter.com/ozerkemal www.kemalozer.com
Haber Ara