Dünya
nüfusu azalıyor. Yanlış okumadınız hakikaten dünya nüfusu azal(tıl)ıyor.
Bununla beraber Türkiye’nin nüfusu da...
Dünya
nüfusu ile ilgili yaşanan karmaşayı anlayabilmek için Henry Kissenger, Rockefeller
Ailesi başta olmak üzere Unesco, Ford Vakfı, Carnegie Vakfı, Cloerance Gamble (Proctor & Gamble), Jonn Harvey
Kellogg, Cleveland Dodge, Winston Chuechill, Maynard Keynes, Lour Arthur
Balfour, Julian Huxley gibi kişi ve kurumları yakından tanımak gerekiyor.
Dünyanın
yer altı ve yer üstü zenginliklerinin tümünde gözü olan ABD ve son yüzyılda bütünüyle ABD’nin
kuklası rolüne bürünen İngiltere’nin
dünya nüfusunu kontrol etme planını iyi analiz etmeliyiz.
Dünya
nüfusunun istenen seviyenin üstünde olması durumunda ülkeler, kaynaklarını
kendi halklarına pay etmek zorunda kalırlar. Yöneticiler buna yanaşmasa bile halk
yöneticilere bunu yapmaya mecbur edebilir.
Sorun tam
buradadır. Ülkelerin kaynaklarını daha rahat elde edebilmelerinin yolu nüfusu
kontrol altında tutmak ve azaltmaktan geçtiğini çok iyi bilmekteler.
Torun John
David Rockefeller, “BM Tarım ve Gıda Organizasyonu 2. McDougall Konferansında
“Bana göre nüfus kontrolü günümüzde atom silahlarının kontrolünden sonra ikinci
en büyük önceliğimizdir” diyerek özetliyordu, kimin doğum yapacağını kimin
yapmayacağını.
En
isabetli anlatımla kimin hayatta kalıp kimin öleceğine, kimin doğup kimin doğmayacağına, kimin doğurup
kimin doğurmayacağına, kimin hangi hastalığa yakalanması gerektiğine ,
kimin ölüp kimin tedavi edilmesi gerektiğine, hangi ırkların yaşamlarına devam edip hangilerinin tarih sahnesinden
çekilmesi gerektiğine onlar karar verecekti.
Çünkü
onlara göre kendilerine hizmet edenler
istisna diğerleri itlaf edilmesi
gereken birer sürüden ibaretti…
Bu adı konulmamış ilahlık iddiasının tepki
çekmemesi için, yol ve yöntemler gerekecektir. Bunun için 1923’de doğum kontrol teknikleri için çok
kapsamlı çalışmalar başlatılır. Doğum kontrolü birçok ülkede yerli taşeronlarla hayata geçirilir. Projenin
finansı tüm vergilerden muaf olarak faaliyet gösteren Rockefeller Vakfı’nca
sağlanır. Hafızalarımızı yoklarsak hangi büyük koçun, ülkemizde bu faaliyetleri
yürüttüğünü görebiliriz.
İlk denemeler,
ideal bir deney istasyonuna çevrilen
Porto Riko halkı üzerinde yapılır. 1965
yılında Porto Riko’da yapılan bir araştırmada doğum yapma yaşına gelmiş kadınların yüzde 35’inin başarıyla
kısırlaştırıldığı görülür.
İkincil
hedef Brezilya’dır. 1970’lere gelindiğinde Brezilya
hükümetince yapılan araştırmaya göre 14-55
yaş aralığındaki kadınların yüzde 44’ü doğurganlığını kaybetmiştir.
Hindistan başta olmak üzere birçok ülkede hiçbir engelleme ile karşılaşılmadan
kısırlaştırma faaliyeti halk sağlığı,
aşı, yardım vs gibi adlar altında sürdürülür.
ABD’nin gelişmemiş
ve gelişmekte olan ülkelere yaptığı yardımlarını(!) dağıtırken artık, nüfusu
kontrol edenler ve edemeyenler olmak diyerek üzere iki ana tasnife tabi
tutacaktır.
Henry
Kissenger’in NSSM200 projesi devreye sokulduğunda gelişmekte olan ve büyük
kaynak zenginliğine sahip; Hindistan, Nijerya, Meksika, Bangladeş,
Brezilya, Pakistan, Endonezya, Filipinler, Kolombia, Tayland, Mısır, Etiyopya
ve Türkiye gibi 13 ülke hedef
tahtasının tam ortasına oturtulurlar.
Projenin
hayata geçirilebilmesi için bu ülkelerde
sürekli istikrarsızlık politikaları devreye sokulur. Darbeler, suikastlar, terör olayları, ayrılıkçı hareketler
birbirini izler. Bu sürede hem kısırlaştırma
faaliyeti devreye alınır hem de zengin
kaynaklar bir bir sömürülür. Bu durumun adını da “aile planlaması”, “sürdürülebilir
kalkınma” ve “seçim özgürlüğü” koyarlar.
Bu
faaliyetlerin yürütülmesinde kürtaj
teşvik edilir, korunma aletleri
dağıtılır, bazı hastalıkları önleme adı altında aşı kampanyaları düzenlenir, sezaryen
doğumu teşvik edilir, bazı ülkelerde kadınlar sezaryenle doğuma mecbur edilir
ve bu operasyon sırasında kadınlar
istekleri dışında tüpleri bağlanır, gıdalara
kısırlaştırıcı katkı maddeleri
eklenir, genetiği değiştirilmiş ürünler
gizliden ve aşikâren tükettirilir, tedavi olmak için satın alınan ilaçlara kısırlaştırıcı içerikler
eklenir, teşhis ve güvenlik adı altında geliştirilen aletlerle radyasyona tabi tutulurlar.
Bir soykırım suçlaması ile karşı karşıya
kalmamak için her türlü kılıfları da hazırlamışlardır. Bu hedefe ulaşmak için
ülke yönetimlerini, siyasetçilerini, bürokrasisini, akademik çevrelerini hatta
halklarını da ikna edecek gerekçeleri de boldur.
“Artan
nüfus, fakirleştirir. Halk sağlığı tehlikeye düşer. Gelir paylaşımında sorunlar
yaşanır. Tarım alanları yetersiz kalacağından gıda krizi çıkar” türü
propagandalar… Gerçekte olmadığı halde adına “küresel ısınma” dedikleri
yalanlarına, doğadan kendi elleriyle tahrip ettikleri yeterli malzemeleri de
vardır.
Netice
itibari ile cin şişeden çıkarılmıştır. Şeytani
plan gözlerimizin önünde cereyan etmekte adına da “aile
planlaması” denilmekte... En ürkütücü sonuçlardan biri de Brezilya ve ABD’deki
Afrika kökenli kadınların yüzde 90’ının
kısırlaştırılması… Türkiye’de ise
1970’lerde yüzde 2 seviyelerindeki kısırlık oranı, 2009’a gelindiğinde yüzde
25’lere çıkmış…
Şimdi ise
tüm dünyada uygulanacak olan “domuz
gribi aşısı” ile benzer bir projenin hayata geçirilmesi mukadderdir. Daha
henüz aşısının bulunduğu resmen ilan edilmese bile insan üzerinde bazı
deneylere başlandığı haberleri geliyor. Hacca gidecek olanlara bu aşı zorunlu
hale getirilmeye çalışılıyor. İkna içinde Haccı
yasaklamak gibi haberler yayarak bilinçaltı
yönetimi yapılmakta. Bu oyuna ilk gelen ülke ise İran’dır.
Virüsü
üretenlerin ellerinde tuttukları anti-virüs,
insanlar iyice tedirgin edildikten sonra piyasaya sürülecek ve operasyon
bütünüyle hayata geçirilmiş olacaktır.
Aslında
yapılan şundan ibaret: Virüsü geliştir, bulaştır, yaygınlaştır, ilacını
pazarla, kısırlaştır ve kurtul!
Bütün
bunlar size komplo teorisi gibi mi geldi? Merak etmeyin bu bir komplo teorisi değil bütünüyle insanlığa yapılan komplodur. Ölüm uykusundan uyanmazsak gençlerimiz çocuk sahibi olamayacak, orta yaşlılarımız ise torun özlemiyle
terki dünya edecekler.
Sahte
Mehdilerimiz, ‘kıyamet 21. yy’da kopacak’ kehanetinde bulunsalar da,
akledemeyen feraset yoksunlarımız 22. yüzyılda mensubu oldukları ırkın tarih
olacağını göremeden terk edecekler dünyayı.