Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Kadim ülke Yemen'de neler oluyor

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-03 12:22:24

Kadim ülke Yemen'de neler oluyor
Yemen bugün, büyük bir yapısal ikilemin gölgesinde, çok sayıda siyasi ve iktisadi sorun ile boğuşmaktadır. Yemen hükümeti ile Husi hareketi arasındaki mücadele, Güneylilerin, Kuzeyde bulunan merkezi yönetimle çatışması, "El Kaide" örgütünün, Arap yarım adasında, Yemen’i kendisine yardım ve ikmal üssü edinmesi, bu sorunlardan sadece birkaç tanesidir. Bunlara, şimdi daha yeni iç tüketimin sınırını aşabilmiş Yemen petrolünün tükenme beklentisi ve ilk Arap başkenti olarak Sana’yı tehdit eden kronik su sıkıntısı da eklendi.
Bu iç krizleri daha geniş bir çerçevede değerlendirdiğimiz zaman, Yemeni, Somali’den Afganistan’a kadar uzanan alevli coğrafik alanın kalbinde bulacağız ve bu iki ülkede hakim olan askeri kaos salgını, Yemen’e kolayca sıçrayabilir. Gün geçtikçe daha da katılaşıp tıkanan dar görüşlü askeri yönetimin temsil ettiği derin yapısal ikilem, bu sorunları daha da karmaşık ve çözülmesi zor hale getirmektedir.
Krizin gölgesi Yemen sınırları içerisinde durmuyor, Suudi Arabistan’ın bel kemiğine ve Afrika burnunun bağırsaklarına kadar geçmektedir. Suudi Arabistan ile olan uzun sınırlar, Kuzeyden dökülmeyi, olağan bir durum haline getirmektedir. Aynı şekilde, coğrafi yakınlık ve Yemende bulunan yoğun Somali mülteci varlığı nedeniyle, Yemen’in alevlenmiş Somali ile birlikte erimesi de mümkündür. Sonra Yemen, dünyada en önemli ticari suyollarından biri olan Babu’l Mendeb Boğazına ve Arap Denizinin Kuzey Batı bölümüne hâkimdir, bu da Yemen’in konumunu, dünya ekonomisi üzerindeki etkisini son derece mühim kılmaktadır.
Şimdi Yemenle anlaşmazlığa düşen üç krize ve bunların büyük yapısal karışıklıkla olan bağlantılarını inceleyelim.
Husi hareketiyle olan kriz – şimdiye kadar – Yemen’in en basit ve etrafındaki tüm mezhebi abartılara rağmen, çözülmesi en kolay krizdir. Bu, çağdaş Arap devletlerinin kimlik birikimleri ve kendi toplumları içerisindeki rekabetlerini idare etme başarısızlıklarına bir örnektir. Husi hareketinin özü, sosyal ve kültürel bir tepkidir, sebebi ise, Zeydiye kimliğinin yok olma endişesidir ve bu kimlik, Yemen’de bin seneden beri var olan bir kimliktir.
Zeydiye kimliği - ölü İmamiyenin karışımı nedeniyle – 1960’larda Mısır’dan gelen ulusal devrimci söylemler karşısında geriledi, sonra 1980’lerden beri Suudi Arabistan’dan gelen Selefi kültür karşısında boğulmaya başladı. Husi hareketi, Yemen’de rejimle siyasi bir mücadele içerisine girmiyor ve Zeydilik de Sünnilik ile akidevî bir mücadele içerisinde değildir. Aslında Zeydilik, Sünnilik ile Şiilik arasındaki uzlaştırıcı metoduyla, bugün Selefi Sünniliği ile İmamiye Şiiliği arasındaki derin bölünmenin aşırılığını hafifletmeye yardımcı olabilir. Husi hareketinin edebiyatını takip eden, başlangıçta isteklerinin açık siyasi bir ton taşımadığını anlar. Sadece tarih gücünün süpürüp temizlemeye başladığı bir kültürü korumaya çalışan geleneksel dini ve sosyal bir kuvvettir. Biraz siyasi bilgelikle Yemen yönetimi bu taleplere cevap verebilirdi, geleneksel Zeydiye güçleri lehine, vakıflarını ve okullarını koruyabilirdi, Şafii mezhebiyle birlikte Zeydiye mezhebini de kabul edebilirdi. Ancak Yemen yönetimi, Suudi Arabistan’ın Şii endişesi ve ABD’nin İran korkusu sebebiyle ticareti seçti. Suudi parasını ve ABD desteğini kazanmak için çatışma alevini kızıştırdı. "Uluslararası Kriz Komisyonu" araştırmacılarından birisinin şu mülahazası doğru da olabilir: Suudi Arabistan’ın Husilere karşı Ali Abdullah Salih’e verdiği destek, İran’ın onlara verdiği desteğini - sadece Yemen Hükümeti ve müttefiklerinin siyasi bir propagandası iken - gerçeğe dönüştürebilir. Zeydiye kimliğini bastırma politikası, bu kimlik hakkında endişe duyan – Husi ve diğerlerini – İmamiye Şiileriyle olan ayrılıklarını unutturup uluslararası "Şii Uyanış Hareketine" katılmaya itebilir.
Yemen Yönetiminin, Husiler ile İran arasında olan ilişkiler hakkındaki haberlerinin inanırlığı olmamasına rağmen, – Zeydiye ve İmamiye akaitlerinin muhtelif olmasına karşın – gelecekte çıkarların uyuşması olağan bir durumdur. Tabi eğer bu kriz bir Yemen veya Arap çözümüne kavuşmazsa.
Çağdaş İslam kültüründe dikkate değer bir olgu var; bu olgu, Şii fikir ve fıkıh okulları bir yakınlaşma ve birleşme eğilimi içerisinde, Sünni fikir ve fıkıh okulları ise, bir dağılma ve çatışma eğilimi içerisindedir. Sınıflandırma ve ayırma sevdalısı Selefi fikrinden dolayı Sünni grupları bölünme ve parçalanma ile boğuşurken, Şiiler çağımızda birleşmeye eğilimli, siyasi ve fikri olarak ortak bir zeminde buluşmaya çalışıyorlar, örnek olarak:
-         Araplarla Farslar arasındaki aşırı etnik ve kültürel hassasiyete rağmen, İmamiye İran ile Alevi Suriye arasındaki fıkhî ve siyasi yakınlaşma.
-         Ayrıntı ve taktiklerdeki ihtilafa bakmaksızın, Irak’taki İslamcı ve laik Şiilerin, Irak yönetiminde stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için birleşmeleri.
-         İran ile Lübnan Şiileri arasındaki antlaşma. Bu antlaşmayla Lübnan Şiileri ülkelerini özgürleştirip iç siyasette konumlarını güçlendirdiler, İran ise dış etkisini arttırıp prestij kazandı.
 
Verilen birlik vaatlerinin ve ihtiva ettiği sosyal özgürlük ve adaletin yerine getirilmediğini gören Güney Yemenlilerle yaşanan gerginlik ise, Yemen siyasi yönetimin zihniyetine hâkim olan dar görüşlülüğün, zirvesindeki zulüm ve yolsuzluk derinliğinin başka bir kanıtıdır.
Güney Yemenliler bugün adaletsizliği hissetmeye başladırlar, petrol yatakları Güney illerinde olmasına rağmen, onların hesabına güç ve servetin tekelleştiğini düşünüyorlar. Hatta arazilerinin, Cumhurbaşkanının akrabaları ve yakınındaki yönetim lordları tarafından paylaşıldığını gördüler. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah ve etrafındaki egemen ailesinin emniyet hevesi sebebiyle, binlerce asker çocuklarının ordudan atıldığını gördüler.
Sana’da yönetim çekişmesi, Güneyde ayrılıkçı seslerin doğmasına neden olsa da, güneylilerin birleşik Yemen Devletinden güven kayıpları görünmüyor. Sadece Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in rejimine, izlediği yolsuzluğa, bölünmeden birleşmeye doğru olan süreçte tek başına aldığı kararlara güvenmiyorlar. Bu süreç geniş kapasite isteyen, genel bir kazanma siyasetine ve sömürgecilerin yıllardır birbirilerinden ayırdığı Yemenlileri yaklaştırmaya ihtiyaç duyan bir süreçtir.
Durumu düzeltip birleşmeyi gerçekleştirmek için geç sayılmaz, ancak geçmişteki zulümleri kabul edip mevcut durumu düzeltmek şarttır. Güney protesto hareketi, sosyal görünüme sahip basit isteklerden meydana geldi. Hedefi, güneyli askerlerin itibarını geri almak, ordudan ihraç edilenlere finansal tahsisinin arttırılmasını ve bazı işsiz güneylilere iş sağlamaktı. Ancak Cumhurbaşkanı Ali Abdullah bastırma ve kuvvetle karşılık verdi, bunların ilk gösterilerini ezmek için zırhlılarını gönderdi. Böylece bu makbul sosyal istekleri ayrılıkçı siyasi yönelimlere dönüştürdü.
Geçen son birkaç yıl içerisindeki El Kaide örgütünün emisyonu ise, bu konuların en karmaşıkları ve uzun vadede en tehlikelileridir. Çünkü ABD’nin Müslümanlara yönelik zulüm ve hileleriyle irtibatlıdır ve bu, Yemen’den veya diğer herhangi bir devletten daha büyük bir sorundur… El Kaide’nin edebiyatı, gelişme ve etkinleşmenin üç şartı olduğunu göstermektedir: Para, adam ve dağlar.
Yemen’de adam ve dağların bolca bulunduğu açıktır. Üçüncü şart olan para ise, El Kaide operasyonları buna fazla ihtiyaç duymamaktadır. El Kaide Yemen ve Suudi Arabistan’da, 2009’un başlarında tek şemsiye altında toplandıktan sonra para bulmak kolay oldu, bu şemsiye "Arap Yarım Adasında Cihad Kaidesi (Üssü)" ismidir. Örgüt bu bütünleşmeyi, Ağustos 2009’da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Muhammed bin Nayif’e yönelik yaptığı suikast girişimi ve aynı yıl ABD’nin Detriot kentine düşürmeye çalıştığı yolcu uçağı ile başlattı.
Eğer Yemen derin yapısal ikilemler yaşıyor olmasaydı, El Kaide orada bu kadar etkin olamazdı. Çünkü El Kaide, kırılmış aşiretçi bir sosyal yapıya sahip devletlerde, iç çekişmelere dâhil olurken, sağlam dayanaklar bulmaktadır. Sonra El Kaide – bütün bunların yanında – Yemen’de sert, savaşçı ve eli silah dolu bir halk ve iki denizin birleştiği, iki kıtanın bitiştiği bir yer bulmaktadır. Ayrıca Yemen coğrafik olarak El Kaide örgütünün asıl üssü olan Afganistan’a ve birçok kişinin düşüncesine göre, El Kaide liderlerinin şu an gizlendikleri barınak olan Pakistan’a yakındır.
Öyle görünüyor ki, Yemen’de yakın gelecekte izlenecek üç yol vardır:
Birincisi: Devlet Başkanı Salih’in yönetiminin iflas ettiğini, Yemen’e olan tehlikesini idrak eden bazı askeri generaller veya izlediği politikaların bedelini ödemekten korkan bazı akrabaları inkılâp yapacaktır. Hiç kimse, yaşama mücadelesini yitirmiş, karşısında sorunların biriktiği, her taraftan felaketler oklarını fırlattıkları yenik bir diktatör için kendini feda etmez. Cumhurbaşkanı Salih ve akrabaları, ülkede askeri ve güvenlik dizginlerini ellerinde bulundurmalarına rağmen, askeri darbe yolu hep masanda olacaktır, hatta uygulama açısından izlenecek en öncelikli yoldur.
İkincisi: Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih rejimine destek veren Batı Ülkeleri, yaşlı sistemin ömrünü uzatacak ve bir süreliğine de olsa, bazı tıkanıklara nefes aldıracak siyasi bir açılım için baskı yapacaklardır. Bu açılım, Güney hareketi ve Husilerin lehine geri adım, genel ve yerel seçimlerde nispeten adalet, muhalefetin yönetimde yer alması ve belki daha geniş halk güven ve tabanına sahip Başbakan lehine Cumhurbaşkanı Salih’in yetkilerini kısıtlama şeklinde olacaktır.
Üçüncüsü: Sana’daki tıkanıklık ve yolsuzluk, 1980’lerde Aden kentini harabeye çeviren Sosyalist Yoldaşların kanlı çatışmasına benzer, yönetimi ele geçirmek için askeri bir mücadeleye dönüşecektir. Sonra bu yönetim çatışması yıkıcı bir iç savaşa dönüşüp, bölgesel, kabile ve mezhep gibi küçük iç çatışma dallarına ayrılacaktır. Allah göstermesin, eğer böyle dallı budaklı bir mücadele başlarsa, Yemeni yıkan ve Yemen sınırlarını aşıp Suudi Arabistan ve körfez devletlerine sıçrayan bir yangın olur. Ancak bu yol, mevcut dinamik koşullarda uzak bir ihtimal değildir. Şu an Yemen’de birikmiş siyasi ve sosyal sorunlar, durumun olduğu gibi kalmasına olanak bırakmıyor, tek umut Yemen bilgeliğinin bu karanlık gidişatın önüne geçmesidir.
Körfez devletleri, sosyal bir açıya sahip ekonomik yardım yapıp, yakın vadede ulusal uzlaşma ve iç reformu teşvik ederek, Yemen’in bu dar boğazdan çıkmasına pozitif destek sağlayabilir. Sonra uzun vadede, Yemen vatandaşlarına yönelik çalışma ve oturum vizelerini kaldırmakla başlayıp, Yemen’in "Körfez İşbirliği Konseyine" entegresi için planlamalar yapabilirler.
Yemen, körfez ülkelerinin coğrafik ve etnik devamı ve bu devletlerin en mühim stratejik açısıdır. Yemen çocuklarının – Dünya Bankasının tahminlerine göre - % 46’sının kötü beslenme sıkıntısı çekmeleri, hiçbir insani veya stratejik mantığa uymamaktadır. Hâlbuki dünyanın en zengin kardeş devletleriyle komşudurlar. Ayrıca Yemen devleti dağılma eşiğinde iken, kardeş körfez ülkeleri durumu düzeltmeye çalışmamaları, hiçbir mantıkla açıklanamaz. Oysa bu konum kendi ülkeleri üzerinde derin etkiler yapacaktır.
Hiç şüphesiz Yemen’in Körfez Konseyine entegre edilmesi, Yemen’de gelişme ve istikrarı sağlayacaktır, ancak bu, daha çok körfez ülkelerinin yararına olacaktır. Çünkü bu, Asya’dan gelen göç nedeniyle Arap kimliğini kaybetmek üzere olan bazı körfez ülkelerinin, uzun vadede demografik krizine tek çözümdür. Hatta ABD ve Hindistan’ın körfez devletlerine karşı aynı safta yer aldığı uluslararası ciddi bir krizin patlak vermesi durumunda, bu ülkeler yok olabilirler.
Ben 1990’ların sonlarında Yemen’de yaşarken, geniş sosyal sektörlerin çektiği zor yaşam şatlarına rağmen, umut ruhu yaygındı. O günlerde birlik sevinci yüksekti; Arap devletlerinde siyasi açılım, askeri hükümlerin standartlarınca makbuldü. O dönemde Yemen yönetimi, geniş toplumsal tabana sahipti, bu da yönetime, az da olsa, siyasi bir meşruiyet kazandırıyordu. Ancak bugün o umut kaynakları kurudu, birçok Güney Yemenliye göre, birleşme vaatleri yerine getirilmeyen sözlere dönüşmüş ve siyasi açılım sekteye uğramıştır. Yemen yönetiminin dayandığı sosyal taban tamamen aşınmıştır. Bu konuda yararların birbirine bağladığı, gönül rızası ve mantıki ikna olmaksızın, yöneticilerle birlikte olma istekleri olanlar müstesnadır. 
Kısacası bugün Yemen’in başında başarısız bir yönetim var ve bu yönetim hızla Yemeni başarısız devlet konumuna sürüklemektedir. Eğer bu güzel ve köklü ülke yeniden birbiriyle mücadele eden iyi devlete ayrılırsa veya katı askeri diktatörlük sebebiyle, rakip gruplar, dar ufuklu bölgesel, aşiret ve mezhepsel eğilimler patlak verirse, çok büyük afet ve trajediler olacaktır. Fakat görünen o ki, sadece radikal siyasi dönüşüm, Yemen’in birliğini muhafaza edebilir.
Aynı şekilde, Yemen komşu körfezin ihmal ve gaflet sıkıntısını da çekmektedir. Katar’ın Husilerle olan çatışmada üstlendiği arabuluculuk rolü dışında, bu arabuluculuk Yemen yönetiminden açık isteksizlik ve Suudi yönetiminden de soluk itirazla karşılandı. Komşu Körfez, neticesi korkunç riskler taşımasına rağmen, Yemen’de olayları kendi haline bırakmaktadır. 
Yemen volkanın ağzında oturmuşken, Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in derdi oğluna tahtın yolunu açmak ve ülkeyi kendisinin, ailesinin ve kabilesinin özel emlağı yapmaktır. Belli ki Cumhurbaşkanı Ali Abdullah halkının nabzından uzak, güvenlik ve askeri yönetimi ellerinde bulunduran akrabalarıyla çevrili uzlet hayatı yaşıyor. Halifeliğinin varisi olan oğlu, Cumhurbaşkanlığı Muhafızlarının başında, öz kardeşi Hava Küvetleri Komutanı, diğer kardeşi Zırhlı Kuvvetler komutanı, iki yeğni de, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Güçlerini ve Güvenlik Merkezini yönetiyorlar.
Yemenli ama şair Abdullah el-Berduni’nin şu sözleri, bugün biriken Yemen’in sorunlarını anlatmaktadır:
Sürgünde Yemenliler
Yemen’de sürgünler
Sana’da güneyliler           
Aden’de kuzeyli
İşgalci bir sömürgeden    
Ulusal bir sömürgeye…
Aşikârdır ki, doğru çözüm bu "Ulusal sömürgeden" kurtulmaktan başlar ve bu sömürgeci, otuz seneden beri Yemen’de yerleşmiş katı askeri yönetimdir. Bugün Yemen’de en büyük çatışma, Güney ile Kuzey arasındaki bölünme çatışması veya Sünnilik ile Zeydilik arasındaki çatışma ya da ABD ile El Kaide arasındaki çatışma değil… Bu, Yemen ile Ali Abdullah Salih arasındaki hayatta kalma mücadelesidir.

Tercüme: Burhan Genç

Haber Ara