Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Yemen devriminin gidişatı

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-08-08 01:16:55

Yemen devriminin gidişatı


Yemen, yirminci yüzyılın ortalarından bu yana Arap yarımadasında yer alan ülkeler arasından Arap devrimci geleneğiyle irtibatlı olmasıyla ön plana çıktı. İlk devrimci dalga 1948 yılında İmama karşı başlatılan “Özgür Yemenliler”  devrimiydi. Şimdiki Yemen devrimiyse Mısır ve Yemen arasındaki devrimci ilişkilerin bir teyidi olarak Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek’in iktidardan indirildiği gün başladı. Daha önce Yemen’de arka arkaya ortaya çıkan devrimler daha olgunlaşmadan ölü doğmuştu. İmam 1948 devrimini öldürürken Ali Salih ise 1963 devrimini imha ederek mirasını da katletti. Ali Salih bu devrimi zülüm ve hanedanlığı meşru kılan boş bir slogana çevirdi.

Fikri ve ictimai şartlar o zamanki devrim için olgun değildi, o yüzden Yemen devrimini diri diri toprağa gömmek mümkün olmuştu. Böylece on yıllardır despotluk ve yolsuzluk belirtileri Yemenlinin bedeninde görülmeye devam etti. Bu belirtileri şehit Muhammed Mahmud ez-Zubeyri iki beyitte özetlemiştir. Bu iki beyit dünkü Yemen’e uyduğu gibi bugünkü Yemen için de geçerlidir. Tek fark daha önce kırk yıl Yemen’i yönetmiş olan İmamın bugünkü Yemen’i yöneten başkana dönüşmesidir:

Kahtan’a ne oldu, her anlarında sefalet, kelimelerinde elem
Fakirlik, hastalık ve açık bir zülum, korku, açlık ve İmam!

Ancak kültürel ve ictimai şartlar Yemen’de diri diri toprağa gömülemeyecek olan bir devrim için olgunlaşmıştır. Devrim ruhu bugün Arap kültürünü kasıp kavuruyor. Yemen halkı da son bir kaç aydır kıskanılacak siyasi bir samimiyet ve hikmet örneği göstermiştir.

Yemen devlet başkanı Ali Abdullah Salih’e bağlı kuvvetlerin 29 mayısta Taaz kentinde işledikleri katliam Yemen’in siyasi tarihinde bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O gün Salih’in kuvvetleri şehrin hürriyet meydanına baskın düzenlemiş, göstericilere ait çadırları yakmış, alandaki hurma ağaçlarını ateşe vermiş ve iktidara bağlı buldozerler sanki karşısındakiler et ve kemikten oluşan insanlar değilde çöp yığınlarıymış gibi yakmışlardı. Yakılanlar arasında bu zülum makinesinden ve alevlerden kaçamayan özürlüler de vardı.

Tabi buna cevap gecikmedi. Bu korkunç yakma işleminden sonra ateşin alevleri bu sefer Yemen devlet başkanının bedenine hemd e başkanın sarayında ulaşacaktı. Başkanla birlikte iktidarın önde gelenlerinden bir çok kişinin bedenini de yanacaktı. İşte o günden bu yana Yemen siyasi bir belirsizliğe girmiş şimdiye dek boyutları tam olarak netleşmemiştir.

Başkan uzun bir aradan sonra yanmış bir yüz, koyulaşmış bir ten ve ateşten iyice nasibini almış yaralı iki elle ortaya çıktı. Ancak olan bitenlere herhangi bir itibar veya ateşi sarayına kadar uzanan Yemen devrimini takdir etmek yerine, tam tersine devrimlerin mantığından ve halkların gücünden habersiz bir inatçı ve siyasi bir ahmak olduğunu gösterdi.

ALİ ABDULLAH SALİH NEDEN HALA İKTİDARDA

Peki devrimin ateşiyle iktidarının büyük bir kısmı gitmiş, bu devrimin ateşiyle bedeninin büyük bir kısmı yanmış, hem halkının hem de dünyanın saygısını yitirmiş Yemen devlet başkanı şimdiye kadar nasıl olurda bu kadar kibirlenebiliyor? Bütün bu uzun süre zarfında Yemen devriminin nihai bir sonuca ulaşmasını engelleyen nedir? Dâhili, bölgesel ve uluslararası birçok engel bir araya gelmiş bu da Yemen devlet başkanının inadını katmerleştirmiş ve devrimin şimdiye kadar sonuçlanmasını engellemiştir. En önemli dâhili engeller üçtür:

Birincisi: Salih ve akrabalarının iktidarı siyasi rakiplerine bırakmama hırsı. Salih ve akrabaları bedeli ne olursa olsun rakiplerinin halkın devriminden kazançlı çıkmalarına izin vermek istemiyorlar. Salih’in siyasi rakipleri, Salih’in akrabalarına yetki ve para olarak ne kadar adaletsiz bir dağıtım yaptığını derinden hissediyorlar. Oğlu Ahmed kaşla göz arasında bir siyaset adamına, bir işadamına ve bir subaya dönüşüverdi. Kardeşinin oğlu Yahya etik ve mesleki herhangi bir kritere bağlı kalmadan bir anda zengin bir işadamı haline geldi.

Bu rakiplerden biri de Yemen halkının mizacını çok iyi okuyan ve devrime desteğe koşan Şeyh Abdullah el-Ahmer’in çocuklarıdır. Bunlardan biri de siyasi hırslarını gizlemeyen ve son yıllarda Ali Salih’ten intikam almak isteyen Hamid el-Ahmer’dir. Halk devrimi Ahmer için bu taleplerini fiilen gerçekleştirmesi için bir fırsattır.

Salih’in iktidarını bırakmak istemediği rakiplerinden biri de General Muhsin el-Ahmer’dir. İsim benzerliği olsa da yukarıda andığımız el-Ahmer ailesinden değildir. Ancak uzun zamandır devlet başkanının oğlu Ahmed’in rakibi ve siyasi düşmanı olduğu biliniyor. Bu düşmanın nedenleri karışık. Belki de General el-Ahmer Ahmed’in siyasi ve askeri olarak bu kadar yükselmeyi haketmediğini ve babası yerine iktidara hazırlanmasının Yemenlilerin çokça övündükleri Yemen Cumhuriyeti mirasına tecavüz olarak düşünüyor.

İkincisi: Yemen siyasi partilerin zayıf girişimi, bunun nedeni Yemen’in uzun yıllardın Salih’in iktidarı altında kıvranmaları ve kimi parti liderlerinin mahalli ve bölgesel bazı bağlantılarıdır.

Yemenli siyasi partiler, ulusal bir meclis ve muadil bir hükümet kurarak tedavi için ülkeden ayrılmak zorunda kalan Salih’in bıraktığı boşluğu,  doldurmalıydılar. Oysa bu siyasi partiler, Salih’in yokluğunda sadece yardımcısından anayasal görevini yerine getirmesini rica ettiler, halbuki adamcağızın elinde hiç bir şey yoktu. Zaten hiç bir zaman da Ali Salih’in cılız bir gölgesi olmaktan başka bir işe yaramadı.  Bugün de başkanın oğlu ve başkanın kardeşinin oğluna bir şemsiye görevi görmektedir.

Üçüncüsü: Salih’i destekleyen askeri kuvvetler arasındaki özellikle de oğlunun komuta ettiği cumhurbaşkanlığı muhafız birlikleriyle kardeşinin oğlu komutasındaki merkez güvenlik kuvvetleriyle devrime destek veren kuvvetler arasındaki korku dengesidir. Devrime destek veren bu kuvvetlerin başında General Muhsin el-Ahmer’in komuta ettiği ve başkent Sana’nın da içinde bulunmuş olduğu bölgeyi kontrol eden kuvvetlerdir.

Yemenli devrimciler San’a bölgesinde bu dengeden istifade ettiler. Zira başkanın akrabaları artık Onur Cuması katliamı gibi öyle gündüzün ortasında katliamlar gerçekleştiremiyorlar.Ancak bu denge cephenin donmasına ve devrimcilerin elde ettiği bu askeri destek düşmanın caydırmaya yararken devrimin kesin bir zafer elde etmesi noktasına kadar gitmedi.

PEKİ, NEDEN DEVRİM KESİN ZAFERİNİ İLAN ETMİYOR?

Ancak devrimin şimdiye kadar kesin bir sonuç almasını engelleyen dış faktörler iç engellerden daha ince ve daha gizlidir. Bunların başında Suudi Arabistan’ın mali nüfuzu ve Amerika’nın güvenlik yatırımıdır.

Bu iki devlet aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Suudi Arabistan’ın elinde, yetmiş yıldır ülkeyi gölgeleyen Amerikan strateji şemsiyesinden bağımsız stratejik seçenekler yoktur. Oysa Yemen davası gibi şeyler Suud halkının kanına dokunuyor. Oysa mekâna ve imkân Suudi Arabistan’ın Yemen halkının yanında olmasını, özgürlüğe giden yolda iki ülkenin ve iki halkın çıkarı için bu halka güvenli bir koridor açmasını gerekli kılıyor.

Suudi Arabistan yönetimi normalde Yemen’e ayrı bir devlet gibi muamele etmiyor. Aksine deha ve ata ile kendine bağlamaya çalıştığı bir grup kabile olarak bakıyor. Bu açıdan bakıldığında Ali Salih Yemen’deki birçok kabileden yalnızca bir kabilenin başkanından bir şey değildir. Suudi Arabistan’ın nüfuzu yalnızca Salih yanlısı kişilerle sınırlı değildir. Aksine bu nüfuz başkanın muahliflerini de kapsamaktadır. Suudi Arabistan’ın finanse ettiği Şeyh Hüseyin el-Ahmer’in komuta ettiği Ulusal Kabileler Konseyi Ali Abdullah Salih’in muhaliflerinden oluşmaktadır.

Suudi Arabistan’ın Yemen’deki hedeflerini iki başlıkta toplayabiliriz: Yemen’de iktidarın zayıf kalması ve mali ve diplomatik açıdan kendisine bağlı kalması, başka bir deyişle Yemen’in Suudi Arabistan’da “çavuş” olarak çalışan bir asker tarafından yönetilmesi, Suudi Arabistan adına güney sınırlarını koruması ve terör dosyası gibi kirli dosyaların ihale edildiği bir kişi tarafından yönetilmesidir.

İkincisi: Güney cephesinde Suudi Arabistanlı muhalifleri barındıran, ülkedeki yaşlanmış siyasi yönetimle donmuş dini önderlik arasında sıkışıp kalmış Suudi gençliğine dinamizm aşılayan bağımsız demokratik bir yönetimin olmasını istemiyor.

ABD ise 11 Eylül saldırılarından bu yanada Yemen’de yaptığı güvenlik yatırımından kurtarabildiğini kurtarmaya çalışıyor. Yemen coğrafi konum olarak Suudi Arabistan, Somali ve Afganistan arasında kalması ve halkının askeri ve islami bir ruhla dolu olması Amerikalılar için parlak bir bulmacayı temsil ediyor.

Görüldüğü kadarıyla Amerikalılar son on yıldır Ali Abdullah Salih’le işbirliği yaparak Yemen’de yoğun bir güvenlik yapısı oluşturmuşlar. Amerikalılar her devrim gibi Yemen devriminin bu yapıyı yıkacağını ve bağımsız karar alabilen bir devlet kurmak istediğinde güvenlik ve siyasi açıdan bir ihlale izin vermeyeceğinin bilincindeler.

AMERİKA’NIN YEMEN’DEKİ HEDEFLERİ

Burada Amerika’nın çok daha büyük bir hedefi vardır. Başta devrim örneğini lekelemek ve halkları batıdan yardım istemeye zorlamak böylece batıyı devrimin ortağı yapmak ya da yönlendirmesini ve hatta öldürülmesi olmak üzere siyasi ve stratejik nedenlerden dolayı genel olarak Arap devrimlerini kösteklemek, devrimin meyvelerini kolaylıkla toplamasına izin vermemektir.

Tunus ve Mısır devrimleri, Amerikalılarla Avrupalılar açısından siyasi taktik ve müdahele fırsatının kaçtığı birer örnekti. Ardından gelen diğer devrimleri ötelemek ve kösteklemek için planlar hazırladılar. Kösteklemeye iten nedenlerden biri de merkezi kaybetme korkusundan merkezin etrafını savunmaktır. Amerika’nın Yemen devrimini kösteklemeye çalışması Körfezdeki özellikle Arap yarımadasının kalbi olan Suudi Arabistan’daki nüfuzunu savunma stratejisinin bir parçasıdır.

Amerikalıların çok iyi anladığı jeopolitik mantığa göre batısında Demokratik bir Mısır, güneyinde demokratik bir Yemen olan bir Suudi Arabistan yönetimi gerçek bir çıkmaza girmiş olur. Hâlbuki Amerikan stratejist şeriatına göre petrol ve özgürlüğün bir araya gelmesi Arap yarımadası halkına haram olan bir şeydir.

YEMEN DEVRİMİNİN GİDİŞATI

Yemen devrimi sonunda şu üç gidişattan birisine doğru gittiği görülüyor:

Birincisi: Sana’da cüretkâr bir tırmandırma devrimi mevcut rutininden çıkaracak, partileri devrimi inşa etme ve alternatif oluşturma konusunda cesaretlendirecektir. Bu tırmandırma başta Cumhurbaşkanı sarayı olmak üzere Sana’daki hükümet binalarına yürümektir. Bu yürüyüş Salih ve akrabalarının iktidarı düşünceye kadar durmayacaktır. Bu gidişat kanlı ve şehitli olmasına rağmen alternatiflerin en iyisi ve bedeli en az olanıdır.

İkincisi: Salih ve akrabalarının iktidarının zayıfladığı kentlerde paralel bir iktidar inşasına ve burada ortaya çıkan siyasi ve sosyal boşluğu hemen başlamak. Daha sonra bu alternatif iktidar için bölgesel ve uluslararası tanıma istemek. Bu alternatif iktidar Yemen halkını kazandığı takdirde bu tanıma işi garanti olur.

Ondan sonra iş Salih iktidarını Libya gidişatına yakın bir gidişatla askeri olarak dağıtmaktır. Üstelik Yemenlilerdeki silah ve savaşma tecrübesi Libyalılarda yoktur.

Üçüncüsü: Cumhurbaşkanı muhafız birlikleri ve merkezi güvenlik kuvvetleri gibi büyük bir kitlenin devrim saflarına geçmesi ya da Salih’e sarayında yapılan saldırıya benzer şekilde  bu kuvvetleri elinde tutan Salih’in akrabalarına yapılacak bir saldırı gibi mevcut askeri ve güvenlik denklemini değiştirecek sürpriz bir olayın gerçeklemesi. Bu gidişat birinci gidişatla eş zamanlı olabilir. Bu da Salih yandaşlarının kendi halklarına karşı yenilgisi kaçınılmaz bir savaşa girdiklerini idrak etmelerine neden olur.

Suudi Arabistanlı ve Amerikalı yetkililer Ali Salih’in artık mazide kaldığının bilincindeler. Buna rağmen onun yanmış cesedi ve ucuz kahramanlıklarıyla psikolojik ve medyatik olarak oynamaktan geri durmuyorlar. Ancak bunların hedefi devrimi ötelemek ve kösteklemektir. Belki böylece Yemenliler yarım kalmış bir devrimi kabul ederler de kurmuş oldukları mütecaviz siyasi ve güvenlik yapısının önemli bir parçası kalır, devrimin enerjisi ve dinamizmi kaybolur böylece diğer ülkelerdeki devrimci demokrasi örneği lekelenir. İşte Amerika’nın Yemen’deki en önemli hesabı budur. Geriye Yemenli devrimcilerin devletlerin oynadığı oyunu idrak etmeleri ve devrim ateşi sönmeden kendi elleriyle bu işi bitirmeleri kalıyor. Her devrimin uzayan ve kısalan bir nefesi vardır, ancak böyle sürüp gitmez. Her halükarda Yemen’in bu çıkmazdan çıkması ve şehitlerin kanına olan vefa Yemen’de yeniden ölü doğmuş bir devrime razı olmamayı gerektirir.

Yazarımızın bu yazısı Mehmet S. Direk tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara