Myanmar'daki Osmanlı şehitliğinin hazin öyküsü
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-11 05:37:21
Türkiye dönüşünde bunu bir yazıya döktüğümde, Türkiye’den bölgeye ilk gidenlerden(1997) İHH Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç, “Arakanlı Müslümanlar kendilerine Abdülhamit Han tarafından madalya verildiğini söylüyorlar” deyince, hem merakım hem de şaşkınlığım kat kat arttı. Aslında basit düşünceyle her şey normaldi; Eskiden bu ülkeler arasında bu kadar sınır yoktu ve bu insanlar Hint kıtası Müslümanları olarak geçiyordu.
Türkiye’de gerek internet gerekse de Arakan’ı yakından tanıyan ve Arakan’lı olup Türkiye’de yaşayan insanlarla yaptığım görüşmede karşıma bambaşka gerçekler çıktı. Evet Myanmar’da bir Osmanlı mezarlığı vardı ve Burma Müslümanlarına madalya verilmilmiş. Peki nasıl gerçekleşmişti bütün bunlar.
Önce filmi başa alıyoruz, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Irak, Filistin cephesinde çarpışan askerlerimiz İngilizler tarafından esir edildiğinde ülkelerine gönderilmesin diye çok uzak yerlerde esir tutulmuşlardır. Örneğin; Sarıkamışta esir düşen 2000 askerimiz Sibirya ya sürülmüş diğer cephelerde İngilizlere karşı savaşan askerlerimiz ise Burma, Birmanya, Hindistan ve Hindiçin (Hindiçin, Güneydoğu Asya'da, kabaca Hindistan'ın doğusu ve Çin'in güneyinde kalan bölge) ülkelerindeki esir kamplarına yollanmış ve bu kamplarda sadece çok az kişi yaşayabilmiş kalanı ise açlıktan ve hastalıktan can vermiş, inşallah şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
Şehitliğin hikayesi İngilizlin Osmanlı askerlerini esir almasıyla başladı:
Bugün Burma'da bulunan "Thayet Myo Türk Şehitliği"nin hikâyesi ise İngilizler’in Osmanlı askerini esir almasıyla başlıyor: İngilizlere tutsak düşerek İngiltere'nin bir sömürgesi olan Burma'ya getirilen 12 bin askerimiz yol, demiryolu, köprü ve suni göl yapımında işçi olarak çalıştırılmışlar.Bugün bile Burma'yı baştanbaşa geçen iki ana hattan biri olan başkent Yangon ile Thayet arasındaki 300 millik (9 bin km) demiryolu esir düşen Osmanlı askerleri tarafından yapılır. İnşaat biter ama salgın hastalıklara ve zor çalışma şartlarına dayanamayan 2 bin asker hattın son durağı Thayet kampında şehit düşer. Çalışmayı reddeden birçok asker de öldürülmüştür. Geriye kalanlar ise ancak Mondros Mütarekesi'nden sonra ülkelerine geri dönme fırsatı bulurlar. Ancak rivayetlere göre askerlerin bir kısmı gemilere bindirilip gönderilirken evlenip geride kalmayı seçenler de olur. Burma'da şehit olan esirler için İngiliz hükümeti bir mezarlık yaptırır. Mezar taşlarının üstündeki künye bilgileri bugün hâlâ okunabilecek kadar canlı duruyor. İsimleri İngiliz alfabesiyle yazılan şehitlikte Kerküklü Muhammed, 20 Ekim'de ölen Şaban gibi pek çok asker yatıyor.
Gömü alanının yerini belirten, Türkçe ve Burmaca bir kitabe ve çoğu 1916 Mart ve Nisan ayları tarihli mezar taşları bulunmaktadır. Şehitlik kitabesinin Türkçe (Latin harfleri ile) kısmında bugün zor okunabilen, "Birinci Dünya Savaşı'nda Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerinde Osmanlı ve İngiliz Orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngilizlere tutsak düşerek Burma'ya getirilen ve burada vefat eden aziz Türk askerlerinin anısına" ifadesi yer almaktadır. O dönem yöre halkının anlattığına göre esir Türk askerlerinin orada bulundukları süre içinde hiçbir şekilde disiplinini yitirmediğini, pejmurdeleşmediklerini, hepsinin çalışma dışındaki saatlerde yerli halkın arasına girmek için birer takım elbise edindiğini hatırlıyor. Genelkurmay arşivlerinde de onların Milli Mücadele sırasında aralarında topladıkları cüz'i yardımı akıl almaz kanallar bularak Ankara'ya gönderdikleri bilgisi var.
Osmanlı ailelere gönderilen “Savaş esiri” damgalı mektuplardan haberdar oldu
Peki Osmanlı uzun süre haber alamadığı bu askerlerden nasıl haberdar oluyor; Murat Bardakçı yazdığı yazıda Osmanlının bu askerlerden gönderilen mektuplar vasıtası ile haberdar olduğunu ifade ediyor: “İstanbul, Basra’da İngilizler’e esir düşen birliklerimizin âkıbetinden haftalarca haber alamadı ve askerlerin nerede oldukları ailelerine Burma’dan yollanan ve üzerinde “POW-Prisoner of War” yani“Savaş Esiri” damgası bulunan mektuplar sayesinde öğrenilebildi.İngilizler, esir ettikleri askerlerimizi o zaman idareleri altında olan Hindistan’ın vilâyeti yaptıkları Burma’ya götürmüş, adları haritalarda bile geçmeyen ve en büyüğü “Tayetmo” olan “Meiktila”, “Munklon” ve “Şivebo” kamplarına koymuşlardı. Askerlerimizin çoğu Burma’nın alışık olmadıkları tropik iklimine ve salgınlara dayanamayarak vefat edince kampların bir köşesine defnedildiler. Sağ kalmayı başaranlar ise evlerine ancak 1918’de, Mondoros’taki o meş’um mütarekeyi imzalamamızdan sonra dönebildiler ama orada can verip şehid olanların mezarları kamplarda kaldı.”
Şehitlik ilk 1961 yılında fark edildi
Myanmar’daki Osmanlı mezarlıkları hakkında ilk bilgi, 1961 yılında Yeni Delhi (Hindistan) Büyükelçiliği’nden geldi. O dönemdeki adı "Birmanya" olan ülkeyi ziyaret eden Türkiye Büyükelçisi, Ankara’ya Thayet Myo ve Mekthla’da Türk askerlerine ait mezarlıklar bulunduğunu bildirdi. Myanmar halkının büyük çoğunluğu Budist. Ülkede az sayıda bulunan Müslümanların liderleri, 1982 yılında Dakka Büyükelçiliği’ne sadece Thayet Myo’da 800 kadar Türk şehit mezarının olduğunu söylemiş. Yeni Delhi Büyükelçiliği ise yıllar önce uzun uğraşlar sonucu Türk askerlerine ait olduğu kesinlik kazanmış 221 mezar taşı tespit etmiş. Yine aynı büyükelçilik Mekthla’da 760 kabir bulunduğunu, ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Japon askerleri arasındaki çatışmalarda mezarların çoğunun tahrip olduğu bilgisine ulaşmış. Büyükelçilik, Shewoba’da 100, Aungban’da 18-20, Kyautse’deki Müslüman mezarlığında ise Yusuf Efendi isimli bir Türk subay şehidini belirlemiş.
Gezgin Albay tanıttı
Myanmar’daki Osmanlı şehitleri kamuoyunun gündemine, 2002 yılında Türkiye’nin bilinen gezginlerinden emekli albay Faruk Budak’ın bu ülkeye yaptığı seyahatle geldi. Budak, ziyareti sonrası internette Thayet Myo kentinde şehitlere ait mezarların harabe olduğunu gösteren fotoğraf ve yazılar yayınladı ve onarım için kampanya başlattı.
Emekli albay Faruk Budak, 2002 yılında bu ülkeye yaptığı ziyarette adı geçen şehitlikleri de ziyaret eder. Şehitlikler içler acısı bir haldedir. Tarlayı andıran derecede yeşillenmiş arazi ve insan boyu otlarla çevrelenmiş mezar taşlarını gören Budak, bazı fotoğraflarla durumu görüntüler. Döndüğünde Dışişleri ve Genelkurmay'a başvuruda bulunur ve bir de kampanya başlatır. Çeşitli basın organları da konuya ilgi gösterirler. Dışişleri Bakanlığı konuya hassasiyetle yaklaşır ve Uzakdoğu uzmanları konuyla ilgilenmeleri için görevlendirilir. Budak'ın çabalarıyla Genelkurmay Başkanlığı'ndan restorasyon için gerekli bütçe 2002'de tahsis edilir…Bu arada 2004 yılında Genelkurmay Başkanlığı da kendi bütçesinden tadilat için bir ödenek aktararak Dışişleri Bakanlığı'na iletir. Dışişleri Bakanlığı da ödeneği kullanarak tadilatı yaptırması için Türkiye'nin Bangkok Büyükelçiliği'ne gönderir.
Faruk Budak, 2005 yılında tekrar bölgeyi ziyaret ettiğinde öncesine nazaran daha acı verici bir manzarayla karşılaşır; bölge, tarım arazisi olarak kullanılmaktadır. Dönüşünde konuya tekrar ve daha sıkı takiple eğilir.Bu yıpranmışlık yanında, mezarlığı çevreleyen taş sınırın ve mezar taşlarının da tropik iklimde yetişen yoğun bitki örtüsü altında okunamaması, kimliksel ve anlamsal tanım eksikliği oluşturmaktadır.
Dışişleri Bakanlığı'nın Burma hükümeti nezdindeki yoğun diplomasisi sonucu gerekli restorasyon izni ancak geçtiğimiz yıl alınabilmişti
Türk kolinisi de var
Ülke genelinde Thayet şehitliği dışında birçok küçük Türk Mezarlığı olduğunu belirten Burma Fahri Başkonsolosu Ercan Aygün, bir süre önceki Birmanya ziyaretinde de yeni hikâyelerin izine rastladığını ve bunların da araştırılması gerektiğine işaret ediyor. "Yaşlıca bir profesörle tanıştım. Büyük dedesinin Türkleri tanıdığını ve orada bir Türk kolonisi olabileceğini anlattı" diyen Aygün, bugün kimse bilmese de rivayet edildiği gibi evlenip Burma'da kalan askerlerin izini sürmeyi planlıyor.
Bugün Ahmed Davutoğlu’nun ziyaret ettiği şehitlik, Türkiye’den giden bütçeyle yapılmıştır.
Arakanlılara Hicaz demiryolu madalyası verildi
Arakanlıların ifade ettiği Osmanlı bize madalya verdi sözlerini tarihçi Erhan Afyoncu, “Arakan'da katledilen Müslümanlar'ın dedelerinin Türkiye'ye yardımı” başlıklı yazısında Osmanlının Arakanlı Müslümanlara neden madalya verdiğini şöyle anlatıyor:”Osmanlı İmparatorluğu bizim zayıf zannettiğimiz dönemlerde bile dünyanın en önemli devletlerinden biriydi ve dünyadaki bütün Müslümanlar'ın şemsiyesi konumundaydı. Afrika'dan Asya'ya bütün Müslümanlar'ın gözü kulağı hilafetin merkezinde, yani İstanbul'daydı. Asya Müslümanları özellikle de Hindistan Müslümanları, hilafetin merkezi olduğu için Osmanlı İmparatorluğu'nu yakından takip ediyorlardı. Madagaskar'dan Myanmar'a kadar her taraftaki Müslümanlar halifeyle ilişki kurmuşlardı. 1870'te Birmanya'daki (Myanmar) Ava sultanının sadrazamı Osmanlı yönetimiyle ilişki kurmak için mektup göndermişti.
II. Abdülhamid döneminde Osmanlı'nın Asya'daki faaliyetleri neticesinde padişah Hindistan, Çin veMyanmar Müslümanları arasında popüler olmuştu. 1897'de Türk-Yunan Savaşı çıkınca Asya'daki Müslümanlar hemen yardım toplayarak Türkiye'ye gönderdiler. Savaş kısa bir süre sonra Osmanlı'nın zaferiyle sona erdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren birçok demiryolu yapılmıştı; ancak bunların çoğu Avrupalı sermaye çevreleri tarafından inşa edilmişti. Kutsal hac yolculuğunu kolaylaştıracak Hicaz demiryolu dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlar'ın yardımlarıyla inşa edildi. Başta Hindistan, Mısır, Rusya ve Fas'tan olmak üzere Endonezya'dan, Singapur'dan, Güney Afrika'dan, Tunus, Cezayir, İngiltere ve Amerika'dan bağışlar yapıldı. Hicaz demiryoluna yardım edenler arasında Myanmarlı Müslümanlar da vardı. Osmanlı yönetimi Myanmar'dan yardım gönderenlere Hicaz demiryolu madalyaları göndererek teşekkür etti.
Balkan savaşında bize yardım gönderdiler
II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra hükümdar olan Sultan Mehmed Reşad'ın tahta çıkışı; dünyanın her tarafındaki Müslümanlar'ın yanı sıra, Myanmar'daki Müslümanlar tarafından da telgraf gönderilerek kutlandı.
1911'de İtalyanlar'ın Libya'yı işgali üzerine dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlar'dan yardım gönderildi ve İtalya değişik ülkelerde protesto edildi. 1912'de Balkan savaşları sırasında Hindistan, Çin, Singapur ve Myanmar'daki Müslümanlar'dan maddi yardımlar geldiği gibi, sağlık eki¬pleri de teşkil edilerek Türkiye'ye gönderilmişti.
O dönemde Myanmar'ın adı Birmanya (Burma) idi. Birmanya'daki Müslümanlar topladıkları yardımları konsolosluk, Osmanlı Bankası ve Avrupa bankaları aracılığıyla Türkiye'ye gönderdiler. Örneğin, İbrahim Ali Molla ve Abdurrahman efendiler topladıkları 800 İngiliz lirasını Rangoon'daki fahri Osmanlı şehbenderliğine teslim etmişlerdi. Yine savaş yardımı olarak Birmanya Hilâl-i Ahmer'i, yani Kızılay'ı üyelerinden İbrahim Ali Molla ve Abdurrahman ve Cemal efendiler topladıkları 3000 İngiliz lirasını göndermişlerdi. Rangoon'un yanı sıra Birmanya'nın önemli şehirlerinden Mandalay'daki Müslümanlar da para toplayarak Osmanlı İmparatorluğu'na gönderdiler. Moulmein şehrindeki Müslümanlar da yardıma katıldılar. Birmanyalı Müslümanlar fakir ve ülkede azınlıkta olduklarına bakmadan ellerinde ne varsa Türkiye'ye yollamışlardı.”
Bugün Budist Myanmar cuntası atında ezilen Arakanlı Müslümanlarının dertleriyle dertlenirken, o topraklarda, buradan gitmiş insanların mezarlarına Fatiha okumaktan başka bir şeyler yapmaksanırım hepimizin boynunun borcu.
SON VİDEO HABER
Haber Ara