2 Mayıs 1999 darbesi ve nefretin devletleştirilmesi
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-11-09 19:57:30
Diğer yandan detay gibi görünse de, “sistemin vücut dili” olarak algıladığımız komisyon odalarının, neredeyse sadece üyelerini ve sekretaryasını barındırabilecek şekil ve büyüklükte tasarlanmış olması; meraklı birkaç milletvekilinin bile kendisine ancak duvar dibinde bir sandalyede yer bulabileceği bu iç mimari anlayışı da komisyonlara bakışları etkiler niteliktedir. Komisyon toplantılarının halka açık olduğunu vurgulayacak şekilde geniş dinleyici bölümlerini de içeren salonların düzenlenmesi ve önemli komisyon toplantılarının radyo ve televizyondan naklen verilmesi; ayrıca komisyonların yetkilerinin arttırılması zihinlerimizdeki ‘komisyonlara’ ait olumsuz algıyı düzeltmeye yardımcı olabilir. Mevzuattaki ve mimarideki birkaç düzenlemeyle komisyonlar meclisin duyu organları hatta beyni haline getirilebilir.
Merve Kavakçı Olayı’nda Bir Kırılma Noktası
Komisyon’un görevinin ilk olması yanında, 19 Ekim 2012’de TBMM’de bir ilk daha yaşandı. Fazilet Partisi (FP) 21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın, Komisyon’a ifade vermek için, onüç yıllık bir aradan sonra Meclis’e resmi bir giriş yapması bir başka ilkti ve toplum açısından da heyecan vericiydi. Bugünün sade T.C. Vatandaşı Dr. Merve Kavakçı-İslam açısından ilk olan ise 99 seçimlerinde aday olmasından bu yana ilk defa resmi bir organ tarafından ‘normal bir vatandaş’ muamelesi görmesiydi. Bu algıyı pekiştiren Komisyon Başkanı Nimet Baş’ın sıcak hoş geldin mesajı ve bütün komisyon üyelerinin olaylara önyargısız, ciddi ve nitelikli yaklaşımlarıydı.
Merve Kavakçı’nın başörtülü bir milletvekili adayı olarak gündeme gelmesiyle başlayan, kampanya süresince tırmandırılan ve 2 Mayıs 1999 günü milletvekili yemin töreninde patlama noktasına ulaşan; ülkemizde ve dünyada “Merve Kavakçı Vakası” olarak tarihe geçen olaylar zincirinin içerisine girildiğinde ve detaylar incelendiğinde durumun vahameti insanı ürküten bir şekilde belirginleşmektedir. Devlet denen mekanizmanın kurallardan bağımsızlaştırıldığında, Süleyman Demirel’in tabiriyle, “rutin dışına çıktığında”, kendi elleriyle yazdığı hukuku da hiçe sayarak nasıl bir yok ediciye dönüşebildiğini görmek insanın hayal gücünü bile paramparça edebilmektedir. Devlet mekanizmasının, kendisine emanet edilenler tarafından suiistimal edilmesi hem toplumda hem de tek tek fertlerde onarılması çok zor, derin yaralar açabilmektedir.
Dr. Merve Kavakçı-İslam TBMM Darbeleri ve Muhtıraları İnceleme Komisyonu’na yazılı ve sözlü olarak verdiği ifadenin bir bölümünde:
- “Yemin töreninin hemen akabinde Abdullah Gül Bey’in beni uyarması sonucunda hemen ilk maaşımı aldım. Bu devlet tarafından vekilliğimin tanınması anlamına geliyordu. Akabinde maaşımı almama onay veren TBMM Personel Başkanı Bekir Sıtkı Yalçın’ın görevine son verildi. Görevden alma, Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Altaylı’nın 11.06.1999’daki yazısında maaşımı aldığımı gündeme getirerek yetkilileri uyarması akabinde gerçekleşti. Bir daha hiç bir zaman maaşım verilmedi.” demektedir.
Özetle, İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın ilk maaşı kendisine ödenmişti. Hatta Fatih Altaylı bu olağan uygulamayı, haksız uygulamalarıyla temayüz eden dönemin darbeci yönetimine köşesinde hemen ‘jurnallemiş’, bu jurnal üzerine hem TBMM Personel Başkanı -Merve Kavakçı’ya maaş ödediği için- görevden alınmış hem de Merve Kavakçı’nın bundan sonraki maaşları ödenmemiştir. İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın milletvekilliğinin düşürülmesi yaklaşık iki yıl sonra gerçekleşmesine rağmen ilk maaşı dışında kendisine bir maaş ödemesi yapılmamıştı. Ancak daha önemli ve ürkütücü olaylar bundan sonra gelişiyor.
Dr.Merve Kavakçı-İslam ifadesinde ayrıca şu beyanlarda bulundu:
- “17 Ağustos 2012de TBMM Başkanı Cemil Çiçek beyle yaptığım bir görüşmede bu konu ile ilgili yeni bir bilgiye vakıf oldum. Sayın Çiçek bizzat Ziraat Bankası kayıtlarını incelediğini ve hiç bir zaman milletvekili maaşı almadığımı ifade etti. Oysa ben ilk maaşımı almıştım. Detayları ile izah ettim. Ortada maddi bir bilgi hatası vardı. Bunun üzerine toplantıda hazır bulunan TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanlığı Başkanvekili Yıldız Bezginli Hanım araya girerek kayıtlarda paranın çekildiği ve sonra iade edildiğini söyleyerek Cemil Çiçek beyin sözlerini düzeltti. Sayın Çiçek bu yoruma sessiz kaldı. Her iki halde de yani maaşım alınmamış veya alınıp iade edilmiş halde gözüküyor olsun, bu iki durumda da belge tahrifatı söz konusuydu. Sayın Çiçek'ten bu konu başta olmak üzere Kavakçı Olayında yaşanan bu ve benzeri usulsüzlüklerin araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulması konusunda öncülük etmesi talebinde bulundum. Talebimi, ‘bu siyasi bir iş, bunun size ne faydası olacak ki’ diyerek reddetti.”
Dr. Merve Kavakçı-İslam’ın Komisyon’a verdiği bu ifadeden sonra TBMM Başkanı Cemil Çiçek basına yazılı bir açıklama yaptı. AA kaynaklı ve basında yer aldığı şekliyle Cemil Çiçek’in açıklamasını konu alan haber şu şekildedir:
- “”TBMM Başkanı Cemil Çiçek, komisyona gönderdiği yazıda, Kavakçı'nın, komisyonun 19 Ekim 2012 tarihindeki toplantısında, kendisi ile ilgili yaptığı açıklamalarda yanlış anlaşılmaya müsait bazı ifadelerde bulunduğu, bunların düzeltilmesine ihtiyaç olduğunu belirtti. Çiçek, şunları kaydetti: ''Sayın Kavakçı, bir görüşmede, kendisine hitaben, 'Bizzat Ziraat Bankası kayıtlarını incelediğimi ve hiçbir zaman maaş almadığını' ifade ettiğimi, TBMM İdari Teşkilatı Hukuk Hizmetleri Başkanvekili'nin de araya girerek, 'Kayıtlara göre paranın çekildiğini ve sonra iade edildiğini' söyleyerek, sözlerimi düzelttiğini ve bu yoruma sessiz kaldığımı ileri sürmektedir.”
TBMM Başkanı devam ediyor:
- “Doğrusu şu şekildedir: Sayın Kavakçı'nın TBMM'den maaş alıp almadığı talimatım üzerine hem Ziraat Bankası'nın TBMM Şubesi yönetimince hem de TBMM İdari Teşkilatı yönetimince araştırılmış; hem TBMM'nin kurum kayıtlarında hem de Ziraat Bankası'nın kayıtlarında, adı geçene maaş ödendiğini gösterir bir bilgi veya belgenin bulunmadığı tarafıma bildirilmiştir.” “Sayın Kavakçı'ya aktardığım bilgi bundan ibarettir ve Hukuk Hizmetleri Başkanvekili'nin sözlerimi düzelttiği iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır.'' açıklamasında bulunuyor.
TBMM Başkanın açıklamaları:
- “Merve Kavakçı'nın ayrıca, ileri sürdüğü usulsüzlük iddialarının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulması konusundaki ifadelerini de anımsatan Çiçek, şunları kaydetti: Sayın Kavakçı'nın ileri sürdüğü usulsüzlük iddialarının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulması konusunda, tarafımdan öncülük etmemi talep ettiği ve cevaben, 'Bunun size ne faydası olacak?' dediğim ifade edilmektedir.” “Doğrusu şu şekildedir: Kendisinden gelen söz konusu talep üzerine, konu hakkında gereken her türlü araştırmayı zaten yaptırmış olduğumu belirtmiş ve bu konuda araştırma komisyonu kurulmasının siyasi iradenin takdiri ile olabileceği kendisine ifade edilmiştir.”” açıklamasıyla sona eriyor.
Yalın Olarak İfade Edersek…
Algılama, anlama ve yorumlama insanoğlunun tarihi ile başlayan ve halen insanı hem teorisi hem de pratiği ile belki de en çok meşgul eden zorlu bir alandır. Hem çatışmalarımızın hem de uzlaşmalarımızın kaynağı bu alanı doğru kullanmak her zaman çatışmaları önlemese de uzlaşma ve çatışmaların doğru temeller üzerinde kurulmasını sağlar. Aynı metinden, aynı olgudan veya aynı olaydan farklı öznelerin farklı anlamlar çıkartabilmesi mümkündür. Genellikle de böyle olur. Bizleri farklılaşmaya götüren bu beşeri özelliğimiz yanında bir başka özelliğimiz daha vardır ki insanlar arasında ortaktır ve aynı zamanda iletişimimizi gerçekleştirmenin ve yapay veya örtük farklılıkları ortadan kaldırmanın yapı taşlarıdır. İlk bakışta çelişik gibi görünse de, hem uzlaşmalarımızı hem de çatışmalarımızı temellendiren; bizleri çatıştığımız alanlarda dahi zihinsel bir tutum ile aynı şekilde anlamaya zorlayan aklın zorunlu bilgisi, insanlar arasında ortak ve her şeyi üzerinde temellendirebileceğimiz bir alandır. Aklın zorunlu bilgisi dediğimizde iki basit sistemden yani mantık ve matematikten söz açmış oluyoruz. Önermelerimizi yalın hallerine getirip bu yalın haller arasındaki mantıksal ve matematiksel ilişkiyi incelediğimizde olayları daha net olarak görme şansını yakalayabiliriz. Bu noktaya gelmek farklılıkları ortadan kaldırmak anlamına gelmiyor. Belki de sadece sorunu ortak bir dile çevirmek ve sorunu yani uzlaşma veya çatışmaya yol açacak olanı kavramak anlamını taşıyor. Sorunu anladıktan sonra belirlenen tutumlar, verilen hükümler ise çok farklı gerekçelere dayanabildiklerinden çoğu zaman farklılaşma kaçınılmaz oluyor.
Merve Kavakçı-İslam yalın halde, özetle şunları söylüyor:
- “Cemil Çiçek kendi ulaştığı sonuçta hiçbir zaman maaş almadığımın göründüğünü ifade etti.”
- “Ben ilk maaşımı aldım ve aldıktan sonra iade veya başka bir işlem yapmadım.”
o “Fatih Altaylı’nın 10.06.1999 tarihli ‘maaşımı aldığım konusunda yetkilileri uyardığı’ yazısı ve bu yazıyı müteakip TBMM Personel Başkanı Bekir Sıtkı Yalçın’ın görevden alınması bu ifademi kanıtlayan olaylardır.”
- “TBMM Hukuk İşleri Başkanlığı Başkanvekili Yıldız Bezginli kayıtlarda maaşımın alındığı ve sonra iade edildiği şeklinde göründüğünü ifade etti. Yani Başkanvekilinin verdiği bilgiye göre resmi belgelerde maaşım çekilmiş sonra da iade edilmiş görünüyor.”
- “Her iki bilgi de yani ‘maaşımı hiç almadığım’ bilgisi de, ‘maaşımı alıp sonra iade ettiğim’ bilgisi de ‘ilk maaşımı aldığım ve iade etmediğim’ gerçeği ile uyuşmamaktadır.”
O halde;
- “Önüme getirilen her iki durumda da belge tahrifatı söz konusudur.”
- “O dönemde yaşanan olayları aydınlığa kavuşturmak için TBMM Başkanından Araştırma Komisyonu kurulmasına öncülük etmesini talep ettim.”
Cemil Çiçek özetle ve yalın halde şunları söylüyor:
- “Tarafıma iletilen bilgi, gerek Ziraat Bankası gerekse TBMM kayıtlarında ‘Merve Kavakçı’ya maaş ödendiği hakkında herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı’ şeklindedir.”
- “Hukuk Hizmetleri Başkanvekili’nin sözlerimi düzelttiği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.”
- “Merve Kavakçı Olayı hakkında her türlü araştırmayı zaten yaptırmış bulunuyorum.”
- “Merve Kavakçı Olayı hakkında bir araştırma komisyonu kurulması siyasi iradenin takdiri ile mümkündür.”
Çuvala Sığmayanlar
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in açıklamasının çekirdeğini “Hukuk Hizmetleri Başkanvekili’nin sözlerimi düzelttiği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır” ifadesi oluşturmaktadır. Bu ifade iki veçhesi ile önemlidir; şekil ve içerik. Bunlardan birincisi doğrudan şekil ile alakalı. Yani Hukuk Hizmetleri Başkanvekili’nin, kendisinin en üst amiri olan TBMM Başkanı’nın sözlerini düzeltmesi hiyerarşik idari yapılanmamızdaki teamüller açısından mümkün değildir. Bu mümkün olmayınca, yani başkanın sözleri bir başkası tarafından düzeltilemeyince de bu ifadeden içerik hakkında bir bilgi elde etmenin imkânı tümüyle ortadan kalkıyor. Şekil, içeriğin önünü kapatmış oluyor. Eğer ‘düzeltme olmadığı’ ifadesi “…çünkü maaşı çekme ve yatırma söz konusu olmamıştır” gibi herhangi bir gerekçeye dayansaydı o zaman içeriğe ait bir göndermeden bahsedebilirdik. TBMM Başkanı Cemil Çiçek içerik hakkında kendisine TBMM ve TCZB çalışanları tarafından verilen bilgi ile yani ‘konu hakkında herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı’ bilgisiyle, daha doğru ifadeyle bilgi yokluğuyla, dolandırmadan söylersek bilgisizlik ile iktifa ediyor ve sadece bunu açıklamakla yetiniyor. Ancak hepsi üst üste konduğunda, elde bilgisizlikten daha fazlası yani ‘bilgi’ mevcut. Birincisi Merve Kavakçı’nın kendisi tarafından ifade edilen “ilk maaşını aldığı” bilgisi. İkincisi ise Hukuk Hizmetleri Başkanvekili’nin verdiği “maaş çekilmiş ve daha sonra geri yatırılmış görünüyor” bilgisi. Bu ilave bilgiler de “herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı” bilgisinden, yani bilgi yokluğundan, bilgisizlikten daha fazla bilgi içerdiği için bu konu hakkında -düzeltme olmasa da- bir ‘güncelleme’ yapmak zorunlu. Bu noktada, Dr.Merve Kavakçı-İslam’ın “Her iki halde de yani maaşım alınmamış veya alınıp iade edilmiş halde gözüküyor olsun, bu iki durumda da belge tahrifatı söz konusudur” beyanını hatırlatalım. Bu durumda TBMM Başkanı’na konu hakkında verilen ve onu bilgisizliğe götüren “bilgi veya belge bulunmamaktadır” cevaplarının ne adı geçen kurumların saygınlığı ile ne de “Merve Kavakçı Olayı”nın ciddiyeti ile paralellik arz eden cevaplar olmadığı ortadadır.
TCZB TBMM Şubesi tarafından verilen “bilgi veya belge bulunmamaktadır” cevabı bu konuda herhangi bir belgeye ulaşılıp ulaşılmadığı noktasını da muğlak bırakmaktadır. Yani Meclis ve Banka görevlilerinin elinde “bu belgeler mevcut mu değildir” yoksa “biz bulamadık” mı denmektedir. Yoksa Merve Kavakçı’ya ait bir bordro numarası veya banka hesabı mı yoktur. Görüldüğü gibi verilen cevaplar devlet ciddiyetinden ve soran makamın ağırlığından çok uzakta. Bu noktada sormaktan kendimi alamıyorum. TBMM Başkanımız Cemil Çiçek bu cevaplardan tatmin oldu mu? “Konu hakkında her türlü araştırmayı yaptırmış bulunuyorum” ifadesini bu cevaplara dayanan bir muğlaklığa ve bilgisizliğe sığdırabilir mi? Yine dolandırmadan soralım: bu mızrak bu çuvala sığar mı?
Siyasi ve İdari Boyut
Bilgisizliği ortadan kaldırmak amacıyla konu hakkında biraz daha detaylı bilgi verelim. İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın ilk maaşı TCZB İstanbul Şenesenevler Şubesinden vekâlet ile bir yakını tarafından çekilmiştir. Olaylar 1999 yılı Mayıs ve Haziran aylarında yaşandığına ve bu tarihten sonra hesapta bir işlem yapılmadığına göre hesap muhtemelen 2009 yılının aynı aylarında TC Merkez Bankası’na devredilmiştir. TBMM Başkanlığı buralardan bilgi istedi mi? İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın Milletvekilliği’nin düşürülmesi yaklaşık iki yıl sonra gerçekleşti, bu dönemde TBMM ilgili birimlerinde İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı maaş bordrolarında nasıl ve ne şekilde görünmektedir. Ayrıca, Merve Kavakçı’nın ilk maaşının ödendiği bilgisini teyit eden iki olay daha var elimizde. Bunlardan birincisi Fatih Altaylı’nın Hürriyet Gazetesi’nde 10.06.1999 tarihli yazısı. İkincisi ise 21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’ya maaş ödemesi yapan TBMM Personel Başkanı Bekir Sıtkı Yalçın’ın bu olaya binaen yani İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’ya maaş ödediği gerekçesiyle görevinden alınması. Fatih Altaylı’nın bu konuda da bir yazısı mevcut. Maaşın kesilmesini yeterli bulan ancak rutin işini yapan Personel Başkanı’nın görevden alınmasını aşırı bulan bir yazı. Bütün bunlar, 21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın ilk maaşını aldığını teyit ediyor. Bu bilgi Meclis ve Banka yetkililerinin Başkanlığa ilettiği bilgi ile çelişmiyor çünkü onların elinde herhangi bir bilgi veya belge bulunamamış. Yani olan bir belge üzerine konuşmuyorlar, bulamadıkları veya ellerinde olmayan bir şey üzerinden bilgi veriyorlar. Kısaca ‘aradık ama bulamadık’ diyorlar; bilgisizler. Aslında daha dikkatli ve hedefe yönelik bir inceleme yapılsa olayın belgelerle de bilgiye dönüşeceği hemen hemen muhakkak gibi. Çünkü belge varlığından söz eden bilgi kaynakları da mevcut. İşin siyasi yönünü araştırmak üzere bir komisyon kurmak siyasi iradeye havale edilebilir, bu yönüyle doğrudur. Diğer yandan bir milletvekilinin başını örttüğü için bir darbe ile meclisten atılması TBMM Başkanını doğrudan ilgilendiren bir konudur. Ayrıca bu olan biten en azından bir idari soruşturmayı zorunlu kılar niteliktedir. Bunlar TBMM Başkanı’nın yetki ve görevleri dahilindedir.
21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın ilk maaşı konusundaki en çarpıcı bilgi TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanvekilinden geliyor: “Belgelerde maaş çekildiği sonra geri yatırıldığı görünüyor.” Cemil Çiçek maaşın alındığı konusunda “elimde bilgi veya belge yok” derken 21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı “ilk maaşımı aldım” diyor. Aslında bu iki bilgi de birbiri ile çelişmiyor çünkü maaşın alınması bilgisi herhangi bir nedenle Cemil Çiçek’e ulaş(tırıl)mamış. Maaşın geri yatırıldığı bilgisine Dr. Merve Kavakçı-İslam 13 yıl sonra vakıf oluyor. Aslında bu bilgi de ne Cemil Çiçek’in konu hakkındaki bilgisizliğiyle ne de Merve Kavakçı-İslam’ın sahip olduğu daha doğrusu kendi yaşadığı gerçekliğe dayalı olan bilgi ile çelişmiyor. Bu bilgi ikisini de aşan bir bilgi. Konu hakkındaki bilgiler toplamını ‘düzeltemeyen’ ama güncelleştiren bilgi. O halde maaşı geri yatırma işleminin, Merve Kavakçı’nın bilgisi dışında, üçüncü bir el tarafından gerçekleştirildiği ortada. Ortada iki boyutlu bir suç var. Hem bir şahsın bankadaki kişisel hesabında rızası alınmadan işlem yapılıyor hem de devlet kayıtlarında tahrifat yapılıyor. Öncelikli iş bu maaşı Merve Kavakçı adına ama ona haber vermeden geri yatıran ‘işgüzarı/hayırseveri’ bulmakta düğümleniyor. Akla ilk anda geliveren şahıs, askerden tehdit yiyerek konuyu ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmak kararlılığında olan dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in bu maaşı örtülü ödenekten yatırmış olabileceği ve Ziraat Bankası’nın açığını bu şekilde kapattığı yönünde. Belki de bir işadamına rica edilmiş ve olay bu şekilde çözülmüştür. Ziraat Bankası’nın bir alacağını affetme yetkisi yoksa veya olmasına rağmen kullanılmamışsa aklımıza gelen çözüm yolları bunlar. Ortadaki buz gibi gerçek bunların hepsinin 21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın bilgisi dışında yapılmış olması.
28 Şubatın Yavrusu: 2 Mayıs 1999 Darbesi
“Merve Kavakçı Olayı”ndaki ikinci önemli nokta, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu olayın bütün yönleriyle açıklığa kavuşturulması amacıyla, bir meclis komisyonu oluşturulmasıdır. “Merve Kavakçı Olayı”nın vatandaş-devlet ilişkileri açısından da didaktik bir tarafı vardır. Dr. Merve Kavakçı-İslam, 2 Mayıs 1999 olaylarını “adı konulmamış bir darbe” olarak nitelemektedir. Bu konuda Murat Yılmaz’ın değerlendirmesi de bu yöndedir ve konuyu siyaset bilimi çerçevesinde açıklayıcı niteliktedir. Başörtülü milletvekili adayı Merve Kavakçı’ya karşı henüz adaylık sürecindeyken başlatılan medyatik psikolojik savaş, tehditler, nefret söylemi, halkın bir kısmının kendisine karşı kışkırtılması gibi birçok eylem hem adalet mekanizmasının huzurunda hesap vermek hem de tekrarının önlenmesi açılarından incelenmeye ve soruşturulmaya muhtaçtır. Süreç sonucunda Merve Kavakçı iki küçük kızı ile birlikte ülkeyi terk etmeye icbar edilmiş, Merve Kavakçı vatandaşlıktan çıkartılmış ve görünen-görünmeyen sayısız tehdit, tahdit, taciz ve tahkire maruz kalmıştır. Kendisine karşı yapılan aşağılayıcı yayınlara karşı açtığı ve kaybettiği davaların birinde hâkim, “müellifin yaptığı yayın ifade özgürlüğü sınırları içerisindedir” gibi bir gerekçe yerine “sanık bu tür ifadeleri -yani hakareti- hak etmiştir” şeklinde bir beyanda bulunuyor. Bir milletvekilinin önce cebren meclisten tart edilmesi, bunu takiben cari mevzuata dayalı şekli bir meşrulaştırmaya yönelik alt yapının hazırlanma gayretine girişilmesi çabaları manidardır. Evlilik yoluyla tekrar vatandaşlık elde etmesini önlemek amacıyla dönemin hükümetinin evlilik kanununda değişikliği bile gündeme getirmesi ibretliktir. 2 Mayıs 1999 yemin günü meclis zabıtlarının hala TBMM Web-Sitesi’nde bulunmaması neyle açıklanabilir? “Başlangıcından Bugüne Meclis Albümü”nde fotoğraflarının basılmaması nasıl izah edilir? ABD’deki Dış İşleri Temsilciliklerinden dilekçelerine cevap alamaması ve son üç kalemin AK Parti Hükümetleri döneminde vuku bulması bizleri 28 Şubat’ın sona erdiğine ikna eder mi?
Bu olup bitenler hem konu hakkında bir komisyon kurulmasını hem de TBMM içerisinde bir idari soruşturma açılmasını zorunlu kılar niteliktedir. “Merve Kavakçı Olayı”nın araştırılması ve bütün boyutları ile incelenmesi için bir komisyon kurulması bir yönüyle siyasi iradenin işidir. Ancak hadise TBMM içerisinde vuku bulmuştur ve bir milletvekili haksız ve kamu vicdanını yaralar bir şekilde görevinden engellenmiştir, bir linçe tabi tutulmuştur. Bu hadiseler TSK içerisindeki bazı görevlilerin dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e ve başta DSP olmak üzere bütün siyasi parti gruplarına yaptığı baskı nedeniyle gelişmiştir. Olay bu yönüyle siyasetler üstüdür, bir milletvekilinin asker talimatıyla görevden uzaklaştırılması, TBMM’ye doğrudan bir müdahaledir ve TBMM’nin itibarını da doğrudan ilgilendiren bir olaydır. TBMM Başkanlığı’nın olaya el atması ve gerçek sorumluları ortaya çıkartacak bir komisyonun kurulmasına önderlik yapması yadırganmayacak, aksine geniş destek bulacaktır. Olayın bir de idari yönü vardır ki bu kısmı tamamıyla TBMM Başkanlığının yetki ve sorumlulukları dâhilindedir. Merve Kavakçı Olayı hakkında idari bir inceleme ve soruşturma açılması ve konunun bütün yönleriyle açıklığa kavuşması elzemdir.
“Merve Kavakçı Olayı” hakkında TBMM Üyelerinin genel görüşme açmaları da uygun bir yaklaşım olacaktır. İki Mayıs 1999 hadisesi doğrudan meclise karşı işlenmiş bir darbe suçudur ve meclisin itibarını ilgilendirmektedir. Ayrıca “Merve Kavakçı Olayı” hakkında bir Meclis Kararı alınması lafzen milletvekilinin başörtülü olabileceği şeklinde anlaşılan içtüzüğün fiiliyatta da uygulama yoluyla onaylanması anlamına gelecektir. “Merve Kavakçı Olayı”nın özel bir komisyon tarafından soruşturularak veya Darbeleri ve Muhtıraları İnceleme Komisyonu’nun oluşturacağı bir alt komisyon tarafından gün yüzüne çıkartılması sadece bu toplumun üçte birini oluşturan başörtülü kadınların değil halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bu ülkenin vicdan kanamasını da hafifletecektir. Ayrıca “Merve Kavakçı Olayı ve 2 Mayıs 1999 Darbesi” hakkında bir araştırma ve inceleme komisyonu kurulması meclis tarafından tarihi bir sorumluluğu yerine getirmek olacaktır.
Bu haksızlığın giderilmesi yönünde kararlı bir siyasi iradenin ortaya konması Başbakanın da siyasi sorumlulukları dahilindedir. Daha özelde 21.Dönem İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın aldığı ilk maaşın kendisinden habersiz olarak yerine konmasında dönemin başbakanının ne derece ilgisinin olduğu hususunu da ancak kendileri açığa çıkartabilir.
Bilmediğimiz Neler Var?
“TBMM Darbeleri ve Muhtıraları İnceleme Komisyonu” 2 Mayıs 1999 darbesini daha detaylı bir şekilde ele alabilir ve öncelikle TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i komisyona davet ederek dinleyebilir. Kendilerinin ayrıca o dönemde “bilmediğiniz şeyler var” beyanı Dr.Merve Kavakçı-İslam’ın komisyona verdiği ifadede mevcuttur. Biz sade vatandaşların, hatta dönemin milletvekillerinin bile bilmeyip Sayın Çiçek’in bildikleri nelerdir, bunları hiç olmazsa bugün bilmek hakkımızdır.
Bu noktadan sonra sürekli dile getirdiğim bir talebimi, bir anlamda hatırlatmamı yineliyorum:
Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın TBMM Başkanım, Sayın Başbakanım ve Hükümet Üyelerimiz, parti farkı gözetmeksizin Değerli Milletvekillerimiz, Belediye Başkanlarımız, siyasi parti il ve ilçe başkanlarımız, siyaseti meşru temeller üzerinde yapmakta kararlı olan bütün vatandaşlarımız; her zaman dile getirdiğimiz bir hatırlatmayı bir kez daha dile getirmeyi bir görev sayıyoruz. “Başörtüsü sorununun çözümü bu hakkın ve özgürlüğün kullanımında, başörtüsünün istisna gözetmeksizin bütün uygulamalarda bir faktör olmaktan çıkartılması, bu durumun anayasal güvence altına alınması, husumet gösterenlerin ciddiyetle kovuşturulması demektir. Bu ülkede başörtüsü sorununu çöz(e)meyen hiçbir değişim girişimi halkın nezdinde bir “değişim” anlamına gel(e)meyecektir. Vicdanlarda hala müzmin bir yara olarak duran “Merve Kavakçı Olayı” aydınlığa ve çözüme kavuşmadan başörtüsü sorunu çözülmüş sayılmayacaktır.”
Arz Ederim.
Prof.Dr.N.Cihangir İSLAM
[email protected]
SON VİDEO HABER
Haber Ara