Biz Batı Mübarek’i sevmiştik(!)
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-03 10:00:01
Elbette, 1980’lerin ve 1990’ların askeri mahkemelerindeki ölüm hükümlerini sormuyoruz. Ordu hala Mısır’da baştayken zaten de soramayız. Ülkeyi yöneten Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi, bu mahkemelerin ve dahi ölüm cezalarının hatalı olduğundan asla bahsetmedi. Mübarek “terör”le savaşıyor değil miydi? Sanırım bizim içindi. Batı’nın “ılımlı” bir dostu oluğu içindir ki Mübarek’in oğulları Cemal ve Alaa paçayı kurtardı. Ülkeden ayrılacaklar mı? Mısır’ı terk edecekler mi? Hiç şüphesiz.
Yani hikâye budur. Şimdi Beşar Esed’den bahsetmeyelim. Mısır mahkemesinin onun için bir ders olması lazım. Kofi Annan, dün Suriye hükümetinin günahları hakkında konuşmak için Katar’a inmişti. Ancak bazı sorunlar da var, değil mi? Mübarek, George W. Bush’tan birkaç “iade” mahkûm alıp Washington adına onlara işkence etmemiş miydi? Şam da birkaç “iade” mahkûma işkence etmemiş miydi? Akla gelen Arar isimli Kanada vatandaşı, JFK Havaalanı’ndan Suriye başkentinde bir tutam işkence görmesi için gönderilmemiş miydi? Evet, bizim “ılımlı” Araplarımız her daim bize yardımcıydı, değil mi?
Kahire’deki ABD büyükelçilerinin Mübarek’e, polislerinin mahkûmlarına işkence etmeyi bırakması için nasıl ricacı olduklarını hatırlayalım. Özellikle bir ABD büyükelçisinin başkana, Kahire dışındaki Tora zindanlarında, kadın isimleri verilerek, toplu tecavüze uğradığını, ancak elbette ki Müslüman “aşırıların” bu tür bir cezayı görmediğini söyledi. Dün Mübarek bunun için değil sadece devrimdeki ölümler için yargılandı.
Mübarek’in keskin nişancıları, Tahrir Meydanı’nda geceleyin genç devrimcileri vurdu. Belki de bu yüzden Hâkim Ahmet Rıfat, Mübarek’in hükmünü verirken“adalet ile özgürlük için barış içinde ayaklanan ulusun çocukları” diye adlandırdığını överek “30 yıllık karanlığa” atıfta bulundu. Fakat o zaman, dün eski Mısır başkanının ölümleri için hüküm giymediği Mübarek’in karakollarında ve İslamcı ayaklanmalarda – Sedat’ın zindanlarında ölen Müslümanlardan da bahsedebiliriz– ölen birçokları daha vardı. Ve bir bakıma Mübarek, Sedat için de cezalandırılmış oldu. Aynı zamanda Nasır’ın polis rejimi için de.
Biz İngilizler, Mısır’ı her zaman sevdik. Firavunların toprağında yolumuzu hep bulduk. Kahire’den, Hartum’un Gordon’unu kurtarmak için güneye yürüdük. Pelerinimizi Kral Faruk’un etrafına örttük. (Demokratlar Kral Faruk’tan kurtulmak isteyene dek) 1920’lerde Mısır’da demokrasiyi teşvik ettik. (Sedat’ın Rommel’in tarafında olduğunu Allah’tan unutarak) Mısır’ın İkinci Dünya Savaşı’ndaki rolüne hayran kaldık. Asında Nasır’ı sevdik. Sonra Rusları kovan ve İsrail’le barışan – şimdi unutsak da Knesset’te Filistin devleti istemediğini söylemişti– Sedat geldi ve kendi ordusunca katledildi. (El-Cezire dün bize yanlış söyledi, katilleri asker “kılığına” girmişti).
Bu inanılmaz askeri geçit töreninin ölü ve yaralıları arasında, bir Hüsnü Mübarek ortaya çıktı. Suratsız, donuk, sıkıcı ve “İslamcılık”a karşı nefreti fazlasıyla aleniydi. En iyi gazetecilerden Muhammed Hasaneyn Heikal’ın ölümsüz sözleriyle “sessizlik denizi bir odaya giren” bir adamdı. Sessizlik en çok istediğiydi. Geçen gece, Mısır devlet televizyonu, onu mahkemeden götüren helikopterde kalp krizi geçirdiğini öne sürdü. Bir meslektaşımın söylediği gibi, müebbet herkesi hasta yapar.
Uluslararası Af ve İnsan Hakları İzleme Örgütü ile sayısız diplomat, başta Asyut olmak üzere Güney Mısır’daki yargısız infazlardan ve polis cinayetleri ile güç koridorlarındaki yozlaşmadan bahsetti. Kahire’de olanlar ise yozlaşmanın sorun olmadığını söylediler: Küçük ölçekli bir yozlaşmaydı; öfkeyi asıl yaratan aşırı münhasırlığı ve başkana yakınlığıydı. Ve bir zamanlar özgür basınıyla ünlü Mısır’da her gazete, Mübarek’in resmini birinci sayfaya, her gün, her hafta, her ay, her yıl basardı. Mısır gazetecileri için gazeteleri sadakatte Saddamcı gibiydi. Başkanlık seçimlerinin sonucunu sorgulamama kızan bir kâtip, beni “Mısır’ın cesedini gagalayan bir karga” olarak nitelemişti.
Gazetecilerinin memnuiyetle Beyaz Saray’daki bir resim üzerinde oynayarak Ürdün Kralı Abdullah’ın önüne yerleştirmesine izin veren bir devlet başkanı olduğunu anımsayalım. Gerçekten genç Obama’yla yarışırcasına berberinin sevgi ile saçlarını boyadığı bir adamdı. (Kabinesindeki arkadaşları aynı berberden istifade etmişti). Konuşmaları Kahire basınında sürekli ve ilelebet basılırdı. Şükürler olsun ki (Saddam ve Kaddafi gibi) roman yazmadı.
Fakat bu mutlu Jübile Günü’nde, Mübarek’i nasıl sevdiğimizi, nasıl ona yaltaklanıp övdüğümüzü, öğüdünü, İslamcılık hakkındaki görüşlerini, güvenlik patronunun (hatırlar gibiyim, parlamento adını çöpe atıncaya başkan olmak isteyen Ömer Süleyman adında biri) İslamcı şiddete dair korkularını nasıl dinlediğimizi ve onun nasıl bir “barışelçisi” olduğunu düşündüğümüzü hatırlayalım. Ve şimdi Mübarek’in eski başbakanı Ahmet Şefik mi yoksa Müslüman Kardeşler’in Muhammed Mursi’sinin mi Mısır’ın bir sonraki devlet başkanı olacağını görmek için Mısırlıların beklemesi gerek. Bugünden sonra, Mısırlı dostlarım bana, Şefik’in bittiğini söyledi. Göreceğiz. Mursi kazanırsa, o da Şefik gibi orduya nazik olmayacak mı?
Çok mu küçümserim? Devrimler her zaman mutlu bitmez. 1789’u düşünün, 1917’yi. 1952’deki Mısır’ı düşünün. 17 ay önce Mısır’ın Mübarek’e karşı devriminin yazdığım en mutlu haber olduğunu yazdım. Doğrudur. Milyonlarca Arap, bir diktatörü devirdi. Ancak korkum odur ki diktatör gitse de diktatörlük kaldı. Bugün Mısır’ı ordu yönetiyor. Ve biz Batıdakiler, orduları severiz. Washington orduları sever.
Kimse Mübarek’in geleceğinin çok zorlu olacağını söylemiyor. Mısır televizyonu dün Mübarek’in bir zamanlar onun işkencecilerinin görevlerini yaptığı ve şu an eski kullarının cezalarını çektiği Tora hapishanesinin hastanesine götürüleceğini bildirdi. Oğulları ziyaret edebilecek. Fakat Cemal ve Alaa hala gözaltındalar. Borsa manipülasyonu ile ilgili iddianameyi bekliyorlar.
Bu, Tahrir Meydanı’nın gerçek devrimcileri için çok da önemli bir konu değil. Temiz bir ülke, temiz bir toplum istediler; İhvan ile ex-Mübarek valisi arasındaki bir oylamayı değil. Tunus, yaşlı yoz diktatörün Suudi Arabistan’a kaçmasından memnun görünüyor. Başka bir yoz yaşlı diktatörün, nihayetinde, Kahire’de öleceğini tahmin ediyorum. Fakat Libya, barışçıl bir devrim değildi. Ne de Yemen. Ne de Suriye…
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara