Hekimliğimizin heyecanını ve tadını beyaz forma içinde yaşadığım yıllarda, herkesin ama özellikle ve öncelikle de hekimlerin namuslu olması gerektiği yargısını kafamıza çivi gibi çakmıştı değerli hocalarımız. Bunlar arasında şimdiki İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Özdemir Aktan da vardı! “Herkes kirlenebilirdi ama önce beyazlar kirlenir”di. Biz “beyaz”dık, hâlâ da öyle… En azından dışarıdan bakıldığında, tahsilini yapmakla şeref duyduğum bu güzel hekimlik mesleğinin sayısız uygulamacısı beyaz formalarıyla geziyorlar kliniklerde. Şeffaflıktır beyaz ve aynı zamanda güvendir. Sırdaşlıktır beyaz ve aynı zamanda açıklıktır, netliktir. Hiçbir meslekte hizmeti alan ile hizmeti sunan arasında bu kadar “asimetrik” bir ilişki yoktur. (Bakmayın, Genel Kurmay Başkanıımızın “asimetrik saldırı” tabirine! Gazetecilerin TSK’ye ettiğinden/edebileceğinden kat kat fazladır hekimlerin hastalarına edebileceği-tabii ki ederse!)
Benim de mecburen ve meslek icabı üyesi olduğum İstanbul Tabip Odası benden düzenli olarak aidat alır. Aidatımı unutsam da, en küçük bir işim düştüğünde, meselâ herhangi bir işlem için belge almam gerektiğinde, birikmiş aidatlarım tek celsede neredeyse tehditle alınır. Ve hiçbir satırında işime yaramayacak bilgiler yayınlanan, tümüyle sloganik başlıklara dolu yayın organı dergiye de abone olmak zorundayımdır. Benim fikrimin hiçbir önemi yokmuşçasına cep telefonuma en olmadık partizan eylemlerin duyurusu gelir. Diyeceksiniz ki, madem üyesiniz, değiştirin yönetimi. Ama olmuyor, olmadı. Seçimi kaybettik! Kaybetmesine kaybettik ama, bizim oylarımızla olmasa da, bizim varlığımız sayesinde meşrulaşan bir seçimle seçilen yönetimin bütün hekimlerin odası olarak davranması en azından insanî bir nezaket değil midir? Hiç şüphesiz, benim gibi düşünen arkadaşlarımızın seçilmiş olması durumunda azınlık bile olsa, duyarlılıklarına dikkat etmeyi ilke edineceğimiz meslektaşlarımız, bizim onlar için sakladığımız bu nezaketi bize çok görüyorlar. Çünkü onların bildiğim kadarıyla, Çankaya işgalcisi birinin tanımladığı bir “kamusal alan”ı var. “Kamusal alan” bölücüdür, aşağılayıcıdır, dışlayıcıdır. “Kamusal alan” yanlıları, ülke vatandaşlarını başörtülü-başörtüsüz, inançlı-inançsız, namazlı-namazsız, laik-dindar diye ikiye bölmekten çekinmezler. Onlar için birileri içeriye alınırken, birilerinin dışarıda kalması “norm”dur, normaldir, kuraldır.
Ne zamandır, ağızları açık, avuçlarını ovuştura ovuştura, bizim de fırsat bulduğumuzda onların yaptığını yapmamızı bekliyorlar. Hatta umuyorlar, ta ki yaptıklarının vicdani gerekçesi olsun. Yani biz de insanları başörtülü-başörtüsüz diye ikiye ayıralım istiyorlar. Yani, onların yaptığının aynısını ters-yüz edilmiş halde yapalım diye gözlüyorlar. Onlar nasıl dindar meslektaşlarını hiçe sayıyorsa, biz de dindar olmayanları hiçe sayacağız diye bekleşiyorlar. Başörtülüyü dışarıda bırakan, başörtüsüzü içeri alan bölücülüklerini, bizim de “başörtülüler içeri, başörtüsüzler dışarı” yeniden üreteceğimizi sanıyorlar. Ama boş yere bekliyorlar. Biz onların yaptığına misilleme yaparak, onları kendimize öğretmen yapacak değiliz. Yeni bir “kamusal alan” daha üretecek değiliz.
Hadi itiraf edeyim; benim alanımın adı, “kamusal” değil, “rahmetsel”dir. “Rahmetsel alan”a ise, herkes girer. İnanmayan da inanan da, başörtülü de başörtüsüz de, laik de dindar da… Alemlerin Rabbinin varlığına ve varlığının sürmesine izin verdiği hiçbir kimseye itirazımız olamaz. Aksine biz O’na “alemlerin Rabbi” olduğu için minnet duyar, hamd ederiz; “Müslümanların Rabbi” olduğu için değil, “başörtülülerin Rabbi” diye değil.
Denizli’deki konferansıyla gündeme gelen İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Özdemir Aktan’la bir zamanlar aynı hastanenin koridorlarını adımladım. Aynı ameliyathanenin soğuk havasını teneffüs ettim. Mesleğini ciddi olarak uyguladığını, hocalığının da hakkını verdiğini biliyorum, umuyorum.Hastası ben olsam, hiçbir ayırım gözetmeksizin hayatımı kurtarmak için çabalayacağına eminim. Burada sorun yok, çok şükür. Hastane “etik kurulu” üyeliği yapmış bir bilim adamının riayet edeceği asgari etik budur zaten.
Başkanım sayılan Özdemir Hoca için azıcık empati yapmama izin verin. Hıristiyanlıkta din ve bilim çatışırken, İslam’da neden çatışmadığına hâlâ daha şaşırması ama bu şaşkınlığını açıklayamaması,bana öyle geliyor ki, İslam ile arasında “çekemezlik” diyebileceğim bir duygusal ilişkiden kaynaklanıyor. “Bir yanlışı olmalıydı ama niye yok…” Tıpkı, hasta olması beklenen ama bir türlü operasyon endikasyonu olabilecek kriterleri tamamlamayan bir hastayı bekler gibi… Zor bir süreç. Koskoca Denizli’de sadece 42 doktorun kendisini izlemeye gelmesi ise hayli üzücü. O kadar yola yazık değil mi? Ben gitseydim, ünvanımın eksikliğine rağmen, daha çok doktor dinleyici bulurdum! Özdemir Hoca, hastane yoğunluğundan ve cerrahi odaklaşmadan olsa gerek, yaklaşık otuz yıldır kokusu bile kalmamış “din afyondur!” sloganını uyuştuğu yerden ayağa kaldırmak için sürüklüyor ama nafile: “Din bir şekilde toplumları sürükleyebilmek, idare edebilmek, hatta biraz daha uyutabilmek için iyi bir silah.”
Hem dine ilgisiz hem de din üzerinden otorite kurmaya da hevesli olmanın tek açıklaması var: kıskançlık! Şu kadar kendini sıkmaya değer mi be hocam: “Biz hâlâ 'domuz eti yemek günahtır'da kaldık. Bunu tartışamıyoruz. Niçin günahtır? Acaba değiştirsek mi? Bunu kimse söylemeye bile cesaret edemiyor. Bunu yapmalı mıyız? Bence evet yapmalıyız."
Bence yapın, hiç sorun etmem. Hatta, en yakın zamanda, Tabip Odası Dergisi’nin kapak dosyası olarak hazırlayın. Lehte görüş almakta hiç de zorlanmayacaksınız.
Sonuç olarak, mecburen ve meslekî olarak benim adıma da konuşan sayın “Başkan”ım, bir gün ben başkan olacak olursam, sizin yaptığınızı yapmayacağım. Sizin din gibi inandığınız laiklik üzerinden inancınızı ve kişiliğinizi aşağılayan yayınlar yapmayacağım. Ve ne yazık ki, sizden öç alma beklentilerinizi boşa çıkaracağım.
İnsana nasıl davranılacağını biz “kamusal alan” bölücülerinden değil, “rahmetsel alan”ın Yaratıcısından alıyoruz. Ameliyat sonrası dikişleri atarken, ameliyat öncesi anestezi verirken, insanların ikiye üçe falan ayrılmadığını siz benden çok daha sık görmüş olmalısınız. Yani ki sayın Başkanım ve Hocam, azıcık insaf! Çok değil azıcık! Formanız bütün renklerin birleşimi sayesinde beyaz duruyor. Yedi renkten bir tanesini dışlarsanız, kirlenir beyaz, aklı/ğı kaçar.
Değil mi?
Yorum Yap