Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

12 Eylül ve Süleyman Demirel

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-11 05:50:38

12 Eylül ve Süleyman Demirel
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın kişiliklerine bağlı olarak 12 Eylül yarı faşist yönetiminin yargılanmaya başlandığı günümüzde dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel'in...

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın kişiliklerine bağlı olarak 12 Eylül yarı faşist yönetiminin yargılanmaya başlandığı günümüzde dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel'in, "müdahil" sıfatıyla katılmaması ve "Ben 12 Eylül'le hesaplaşmama bitirdim" gibisinden bir açıklama yapması epey şaşırtıcı oldu. Aslında o dönemi yaşayanlar, Süleyman Demirel'in kendi üslubu içinde 12 Eylül'e direndiğini anımsarlar. Ama o direncin nedenini gene yaşanan olaylar göstermişti.

Ağzından demokrasi balı akan lider

Kimselerin sesinin duyulmadığı bir dönemde Süleyman Demirel, bulunduğu her ortamda konuşuyordu. Hatta kendi aramızda, "Bir darbe daha yaşarsa Süleyman Demirel sosyalist olacak" gibisinden espriler yapar olmuştuk. Gerçekten, tam bir "demokrasi havarisi" gibiydi. Hatta kendisine yapılan uzlaşma önerilerini "Ben demokratım, sizler otoritersiniz" diye geri çevirdiğine dair, söylentiler de dolaşır olmuştu. Belki de doğruydu...
Taksim toplantılarının birinde "ağzından demokrasi balları akarak" konuşmacı olmuştu. Söz alarak, "Sayın Demirel" demiştim, "Bilindiği üzere demokrasiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran temel özellik; çoğunluk karşısındaki azınlığın da yaşamaya hakkı olması ve görüşlerini dile getirebilmesidir. Sizce bu azınlık en az ne kadar olmalıdır?"

Hiç düşünmeden, "tek bir kişi" demişti. "Demokraside ölçü, tek bir kişidir. Çoğunluk ne kadar büyük olursa olsun, tek bir kişi bile farklı düşünüyorsa, o farklı düşüncesini dile getirebilmelidir."
Kendi adıma, bu yanıta bayılmıştım.

Özal'ın referandum kararı

Süleyman Demirel, AP tabanıyla bağlantısını kopartmamaya çabalıyordu ama "iktidar alışkanlığı" olan AP kadrolarının önemli bir bölümü ANAP saflarına katılmıştı. Zaten 12 Eylül yönetimi, başta liderleri Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan olmak üzere; Türk siyasal yaşamında etkin olan partilerin merkez yönetim üyelerine ve diğer yöneticilerine, "siyaset yasağı" getirmişti. Demokrat çevreler, bu yasakların kaldırılması konusunda baskı yapıyor ama Özal, bin bir bahane ile bu taleplere direniyordu. Ve sonunda, "kararı halk" versin diyerek, siyasal yasakların kaldırılması konusunu halk oylamasına götürme kararı aldı.

Halk oylaması ve demokrasi mantığı

Özgürlükçü bir demokraside, "insanların siyasal haklarını almak" diye bir anlayış ve uygulama olamaz. Herhangi bir kişiyi, partiyi, anlayışı beğenmeme ve desteklememe hakkınız olabilir ama yasaklama yetkiniz olamaz.
Biraz, bu anlayışımın etkisiyle biraz da Süleyman Demirel'in artık demokrat olduğu ve demokrasiye katkıda bulunacağına inanmam nedeniyle; bu halk oylamasında "evet" lehine; yani yasakların kalkması lehine açılan kampanyada Türk-İş'in düzenlediği toplantılarda aktif bir biçimde görev aldım. 1987 yazının o sıcak günlerinde Türkiye'yi karış karış harmanladık. Düşünün ki Gaziantep ve Mersin'de yaptığım konuşmalardan sonra; terim, atletten gömleğe, gömlekten cekete çıkmıştı. Bir gün sonra ceketimin omuzları, tuzdan bembeyazdı.
Deneyimli bazı arkadaşlarım, "Demirel'in, demokrat olduğuna inanma" diye beni uyarıyorlardı. Bazı hekim arkadaşlarım, "Bir insan 50'sinden sonra düşünce değiştirmez" diyorlardı. Ama benim kafamda Demirel'in "Hesap soracağız" sözü vardı...

Sonunda kampanya "kıl payı" kazanıldı ve Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş ve diğer yöneticiler, siyasal haklarına kavuştular. Ve bizler "hesap sorulmasını" beklerken; Demirel, "Devletin zirvesinde kavga olmaz" diyerek Turgut Özal'la kucaklaştı ve benim gibi iyi niyetli demokratlar bakakaldık...

İkbali için kavga etmiş

Öyle anlaşılıyor ki, Süleyman Demirel'in 12 Eylül sonrasındaki kavga ve mücadelesi, demokrasi için değil kendi siyasal hakları ve ikbali içinmiş. Ve mantık böyle olduktan sonra, günümüzde "Ben 12 Eylül'le mücadelemi bitirdim" sözü gerçeği dile getiriyor.

O dönemde, "Demirel demokrat falan olamaz" diye bizleri uyaran arkadaşlarımıza karşı, fena halde mahcup olmuştuk. Onlar haklı çıkmışlar, biz ise "saf" duruma düşmüştük.

Doğrusu bu konudaki emeğimi haram etmiştim. Ve tanrıya şükür, bir toplantıda bu "haram etmemi" Süleyman Demirel'in yüzüne karşı dile getirebilmiştim. Ancak bu sözlerin karşılığında "gevrek gevrek" gülmüştü.
Ne diyelim, siyaset böyle bir şey işte...
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara