Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Alay sancakları

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-03 09:14:00

Alay sancakları
 
Ankara'daki 30 Ağustos kutlamalarına; Türkiye'nin dört bir yanından 60 "Alay Sancağı"nın da katılması gerçekten heyecan vericiydi.
Bir alay sancağının ne olup olmadığını; o alay sancağının saklandığı kışlada askerlik yapanlar bilir. Bizim "medya sektöründe" çalışan erkek arkadaşlarımızdan çoğu; askerliğini "kısa dönem" olarak yaptığı için konunun önemini pek değerlendiremediler. (Bunların yaptıklarına; şaka olsun diye "izcilik" diyorum ama vatan hizmeti her yerde aynı hizmettir.)

1973 yılında; (biraz da zorla) askere gittiğim zaman; yedek subay okulu olarak Tuzla Piyade Okulu'na gönderilmiştim. Bir önceki cümlemde "zorla" dedim; zira doçentlik tezimi yapıyordum ve askerlik yaşı itibariyle 2 yıl sürem vardı. Fakat 12 Mart yönetimi; kendi aklınca üniversitelerde "temizlik" yapma niyetinde olduğu için; benim gibi "muhtemel sakıncalıları" apar topar askere götürüyordu. Giderken istifa ettiğimiz için; dönüşte "kadro yok" demek niyeti vardı.

Fakat 1973 Milletvekili Genel Seçimleri'ndeki CHP başarısı; bu pis planın yaşama geçmesine izin vermemişti. Bunun bedelini bir dönem önce askere alınanlar; örneğin Uğur Mumcu, Demir Özlü gibi arkadaşlarımız ödemişti.

x x x

Piyade okulunda; Nafiz Türkücü adında inanılmaz bir üsteğmen bölük kumandanımız vardı. Fizik; eğitimi bir yana yedek subay öğrencisinin psikolojisini çok iyi anlıyordu. Piyade Okulu sonrası; diğer arkadaşlarla birlikte birkaç kez yemeğe çıktık. Sonra kaybettim.

Birkaç yıl önce; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde karşılaştık. Emekli olmuştu. Ben onu tanımadım, o beni tanıdı. Fakat hastane psikolojisi içinde rahat konuşamadık. "Ben sizi ararım" dedi ama; anlaşılan kısmet olmadı. Umarım arar. Gerçekten mükemmel bir "komutan" idi.

Bir de maalesef adını anımsamadığım yardımcısı üsteğmen vardı. O üsteğmen mükemmel bir sporcuydu. Doğrusu; bana pek "hitap etmezdi" ama bizim "meraklı" arkadaşlar ona hayrandı. Bu üsteğmenimiz ne zaman "alay sancağından" söz etse sesi titrer, heyecana kapılırdı.

O dönemde; piyade okulu öğrencilerinin tutmaları gereken değişik nöbetler vardı. Örneğin; "yatakhane nöbeti", "silahlık nöbeti", "mutfak nöbeti" gibi ikişer saatlik nöbetler vardı. Bu nöbetler sık aralıklarla gelirdi. Bir de "sancak nöbeti" vardı. Bu nöbet uzun bir nöbetti ve o alaya bağlı her asker (eğer denk gelirse) bir kez tutardı. Piyade okulunda destek kıtalarından erlerle birlikte tutulan bu nöbet bana denk gelmedi. Fakat tutan arkadaşlarım oldu. En ilgisiz olanları bile; bir süre sonra işin "büyüsüne" kapıldıklarını dile getirmişlerdi.

Türkiye'de; 60'tan fazla alay sancağı olduğunu düşünüyorum. Bu 60 sancak; sanıyorum sembolik bir rakamdı. Zira hemen her askeri okulda ve alay, tugay, tümen (herhalde) kolordu birimlerinde olduğuna göre; bu rakamın birkaç yüzden fazla olması gerekir.

Fakat tümü olsa da olmasa da; bunca alay sancağının; Ankara'ya nasıl törenlerle geldiğini düşündüğüm zaman; doğrusu gençliğimdeki heyecana kapıldım. Bunları Ankara'ya çağırdıktan sonra çekilen zahmetlere değdiğini düşünüyorum.

x x x

Geçtiğimiz günlerde; bu türden mutlu edici heyecanlar yaşamama karşın; özellikle kimi siyasetçilerimizin birbirlerini eleştirirken dile getirdikleri değerlendirmeler beni müthiş rahatsız etti.

Örneğin; "demokratik açılım" ya da "Kürt açılımı" diye isimlendirilen projeyi değerlendirirken; iktidar partisini "ülkeyi bölmeye teşebbüs etmekle" suçlayan kimi muhalefet liderlerinin söylemleri inanılmazdı.

İster iktidar isterse muhalefet olsun; Türk siyasal yaşamında legal olarak yer almış olan bir partinin ve bunun yöneticilerinin ülkeyi bölmek isteyeceklerini nasıl düşünebiliriz? Bu çerçeveye

Demokratik Toplum Partisi'ni de hiç düşünmeden ve gözümü kırpmadan sokuyorum ve içtenlikle inanıyorum.

Siyasetçilerimize biraz daha sağduyu temenni ediyorum. Kaldı ki; Türkiye'yi bölmeye kimsenin gücü yetmez. Elbette dış düşmanlarımız ve bunların iç uzantıları var. Bunların çabaları ve politikaları; bizi zorlayabilir, üzebilir. Fakat bölemez. Zaten yakın tarihimize baktığımız zaman; çok daha ağır koşullardan geçerek bugünlere gelmiş olan devletimizi bölecek bir güç göremiyorum.

x x x

Artık farklı bir dünyaya yelken açtık. Birinci Dünya Savaşı; birkaç istisnasıyla imparatorlukları tavsiye etmişti. Zaten ABD Başkanı Wilson'un ünlü On dört maddesi arasında; Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun "ulus esasına" göre parçalanması ilkeleri dile getiriliyordu. Ve gerçekten bu iki imparatorluk ciddi biçimde parçalanmıştı. Rus Çarlığı ise bambaşka bir imparatorluk haline dönüşmüştü.

Bu savaş sonrasında "ulus devlet" anlayışı prim yapmıştı. Aynen 2. Dünya Savaşı sonrasındaki dönem gibi. Fakat Sovyetler Birliği'nin çözülmesi ve Doğu Bloku'nun çökmesi sonrasında "Yeni Dünya Düzeni" adı verilen bir düzen ortaya çıktı ki; bunun getirdiği "Yeni Demokrasi anlayışı" farklı bir dünyanın işaretini veriyordu.

Yeni demokrasi; "yerel ağırlıklı", "yarı doğrudan" ve "alt kimlikleri ön plana çıkartan" bir demokrasi anlayışı idi.

Alt kimlik dediğimiz zaman; anlaşılması gereken şey "etnik" ve "dinsel" kimlikler başta olmak üzere her türlü kimliktir. İşte bu anlayış; "çok uluslu bir imparatorluğun kalıntısı" üzerinde kurulan devletimizi tehdit etmektedir.

Dikkatli olmak gerek.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara