Fakat bu duygu ve düşünceler; kimilerinin "istismarına" açıktır.
Türkiye'de bence şu anda bir İslam şeriatı tehdit ve tehlikesi olmamasına karşın; toplumumuzun ve Silahlı Kuvvetlerimiz'in belirli bir kesimi buna inandırılmıştır. Ve bu nedenle her türlü darbe olasılığına sıcak bakmaktadırlar.
Bugün "Ergenekon" adı verilen yargılama sürecine; şu ya da bu biçimde dâhil olan asker ve sivillerin önemli bir bölümü; kendilerince "Atatürkçü"dürler ve Atatürk'ün eserine sahip çıkma adına hareket etmek istemektedirler. Bunlar; Atatürk'ün "Halk için halka rağmen" ilkesiyle davrandığını ve şeriat tehdidinin kapıda olduğunu düşünmektedirler. Ve kendileri gibi düşünmeyen; fakat benim gibi kendini Atatürkçü olarak tanımlayan insanların da "saf" olduğuna inanmaktadırlar. Hatta kimi kendini bilmezler; böyle düşünen insanları "cephe değiştirmiş" olarak tanımlamaktadırlar.
Allah tüm aklı bunlara vermiş...
Oysaki Atatürk; "Halk için halka rağmen" ilkesini değil; "Halk için halkla beraber" ilkesini "şiar" edinmişti. Şimdi bunu Atatürk'ün "Büyük Taarruz" sonrasındaki kimi bildirilerinden ortaya koymak istiyorum.
x x x
Tarih 1 Eylül 1922. Dumlupınar Zaferi kazanılmıştır. Mustafa Kemal TBMM Orduları'na yayınladığı bildiride şu satırlara yer veriyor:
"...Afyonkarahisar, Dumlupınar Büyük Meydan Muhaberesi'nde zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar kısa bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emin olmaya haklıdır..."
Nerede günümüzde; milletimizin kimi kesimlerini utanç verici bir biçimde aşağılayan sözde Atatürkçüler ve kendilerini milletin sahibi sanan düşünce fukaraları; nerede "...sahibimiz olan büyük Türk milleti..." diyen Mustafa Kemal?..
x x x
Aynı gün ulusa yayınladığı bildiride şu satırları okuyoruz:
"...Büyük Asil Türk Milleti,
Batı Cephesi'nde 26 Ağustos 1922'den beri başlayan taarruz harekâtımız; Afyonkarahisar Altuntaş Dumlupınar arasında büyük bir meydan muharebesi halinde beş gün beş gece devam etti... Zalim ve mağrur düşman ordusunun temel varlığı akıllara dehşet verecek kesinlikle imha edildi... İsmi özellikle milletimizin bilincinden ezeli ve ebedi olan imanından vücut bulan ordularımızı, fedakârlıklara layık olarak size takdim ediyorum. En büyük kumandanından en genç neferine kadar ordularımızda hakim olan fikir, milletin gösterdiği vazife uğrunda şehit olmaktır. Bunu muharebe meydanlarında yakından gözleyerek büyük milletime haber veriyorum. Milletin rey ve iradesine dayanan her işin sonucunun millet için hayır ve saadet olduğu sabittir..."
x x x
İzmir ve Bursa kurtarılmıştır. Mustafa Kemal bu müjdeyi bir bildiri ile ulusa duyurmaktadır:
"...Asil Türk Milleti,
Ordularımız 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'imizi ve yine 9 Eylül 1922 akşamı Bursa'mızı başarıyla kurtardılar. Akdeniz, askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor... Büyük Türk Milleti,
Ordularımızın yetenek ve kudreti; düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza emniyet verecek bir olgunlukta görüldü. Millet orduları on dört gün zarfında büyük bir düşman ordusunu imha ettiler... Büyük zafer, sadece senindir... Vatanın kurtuluşu; milletin rey ve iradesi kendi kaderi üzerinde kayıtsız şartsız hakim olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla, olumlu ve kesin sonuçlara ermiştir.
Büyük ve necip Türk Milleti,
Anadolu'nun kurtuluşu zaferini tebrik ederken; sana İzmir 'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da takdim ediyorum."
x x x
4 Ekim 1922. Mustafa Kemal, İzmir'in kurtuluşundan sonra ilk kez TBMM çatısı altında konuşmaktadır:
"Milletin kaderini doğrudan doğruya üstlenerek; üzüntü yerine ümit, perişanlık yerine düzen; tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin; civanmert ve kahraman ordularının başında, bir asker sadakat ve itaatiyle, emirlerinizi yerine getirmekten dolayı bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim..."
Atatürk; ulus iradesini, her türlü iradenin üstünde gören, bir asker ve devlet adamı idi. Zira bu iradeye duyulan saygının, ulusa duyulan saygı olduğunun bilincindeydi. Bugün ulus iradesinin gerçekleşmesini beğenmeyenler ulusa saygıyı yitirmelerinden sonra Atatürk'ün adını ağızlarına alabilirler mi?
Hiç sanmıyorum...
Bugün