Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Atatürkçü olmak

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-05 08:58:00

Atatürkçü olmak
 
Denizli'de 29 Ekim kutlamaları sırasında...

Denizli'de 29 Ekim kutlamaları sırasında; Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Değerlendirme Derneği Denizli şubelerinin üyelerinin resmigeçit kortejine katılmak istemeleri ve emniyet güçlerinin buna izin vermemesinin ardından yaşananları; televizyondan izlediğim zaman çok üzüldüm. Çoğu orta yaşlı ve bazıları orta yaşın da üzerinde olan ve genellikle serbest meslek sahibi, öğretmen ve bunların emeklileri olan bu kişilerin maruz kaldıkları muamele; hem yukarıda değindiğim üzere üzücü hem de ciddi bir biçimde düşündürücüydü. Fakat suç; acaba sadece o saygın insanlara izin vermeyen ve bu izin vermemeyi; biraz da orantısız güç kullanımına dönüştüren emniyet güçlerinde miydi yoksa o yürüyüşe katılmak isteyen dernek üyelerinin de belli bir ölçü içinde olsa da suçları var mıydı?..

Korkarım vardı. Bırakın bir il merkezini; bir ilçe merkezinde ya da beldede yapılan yürüyüşün bile bir düzeni vardır. Törene hangi birimlerin katılacağı ve nasıl temsil edilecekleri; bazen katılımcı sayısına varana dek belirlenir. Hele kritik günlerde; her canı isteyen tören kortejine katılamaz, katılmaması gerekir. Zira böyle bir düzensizliğin getirebileceği değişik riskler vardır.

O görüntüler arasında biri; beni fena halde rahatsız etti. Tipine bakarak; kendimce emekli bir öğretmen olduğunu varsaydığım ya da düşündüğüm yaşlıca bir hanım; neredeyse ezilme tehlikesi geçirdi. Müthiş korkmuştu ve yanındaki arkadaşına sarılmıştı. Böyle bir şey yaşamayı hiç hak etmemişti...

Peki; bu insanları oraya getiren ve yürüyüşe katılmak amacıyla emniyet güçlerinin zorlamasına sevk edenler acaba kimlerdi? Gerek Atatürkçü Düşünce Derneği'nin gerekse Çağdaş Yaşam'ın yöneticilerinin böyle bir provokasyona başvurmayacaklarına eminim. Her ne kadar; bunun "masum" ve "Atatürkçü" bir talep olduğunu düşünseler bile gene de bu işe kalkışmazlardı kalkışmamalıydılar. Fakat ben; "suçluyu" ya da "suçlu zihniyetini" biliyorum.

x x x

Tüm bu işler; bundan yıllarca önce ADD'nin bir yürüyüşünde; "Atatürkçü olmak bir ayrıcalıktır" yazılı pankartların açılmasıyla başladı. Atatürkçü olan ya da kendini Atatürkçü "ilan eden" kimi sorumsuz tipler; Atatürkçü oldukları için "ayrıcalıklı olduklarını" düşünmeye başladılar. Ve böyle ayrıcalıklı oldukları için; kendilerinde akıllarına gelen ve "Atatürkçülüğe katkı" olacağına inandıkları her şeyi yapma "hak" ve "yetkisini" görmeye başladılar.

O zamanlar; genel merkezde üyesi olduğum (Sayın Yekta Güngör Özden'in önerisi üzerine) ADD'nin bazı üyelerinin bu mantıksız pankartlarını şiddetle eleştirmiştim. Yazdığım gazetede "Atatürkçü olmak bir ayrıcalık sağlamaz; tam tersine ciddi bir sorumluluk getirir" gibisinden birkaç yazı yazdım.

Bugün de aynı düşüncedeyim. Atatürkçü olmak sadece ülkesine ve ulusuna karşı sorumluluk getirir. Ayrıcalık nereden çıktı?..

Öyle zannediyorum ki; Denizlili arkadaşlar kötü bir niyet ve amaçlarının olmadığını ve böyle bir bayramda yürümeye hakları olduğunu düşünerek korteje katılmak istemişler. Doğrusu buraya kadar olanları anlayabilirim. Fakat (bence haklı olarak) yürüyüşe izin vermeyen emniyet güçlerini zorlamak ve onların da; orantısız güç kullanmalarına neden olmak çok ciddi bir sorumsuzluk olarak karşımıza çıkıyor.

Ayrıca; o grup içinde gençlerimizin pek bulunmamasını da anlayamadım. Zira iyi tanıdığım Denizli'de; çok duyarlı bir "Atatürkçü gençlik" vardı. Ne oldu bunlara?.. 

x x x

Bir zamanlar; ülke içi ve ülke dışında çok dolaşır ve sürekli konferanslar verirdim. Epey zaman önce; Denizli'ye de farklı dönemlerde üç kez gitmiştim. Bunlardan biri; "kapalı devre" bir seminerdi ve kent dışındaki bir otelde yapılmıştı. Kente birkaç kez gezmek amacıyla gitmiştik.

Diğer toplantılardan biri; Denizli ADD'nin düzenlediği ve bir sinema salonunda yapılan ve gençlerin müthiş ilgi gösterdikleri bir toplantıydı. Öylesine bir izdiham olmuştu ki; sinemanın balkonunda çökme tehlikesi ortaya çıkmış ve balkon kısmen boşaltılmıştı. Zaten ben de; normal yoldan sahneye çıkamamıştım ve beni (pek çok konferansımda olduğu gibi) sahnenin arkasından yürütmüşler ve sahneye öyle çıkabilmiştim.

Denizli'de son katıldığım toplantı; Denizli Barosu'nun stadyum yakınlarında bir salonda yaptığı toplantı idi. Ne salonu olduğunu tam anımsamıyorum.

Nispeten daha yaşlıca bir dinleyici kitlesi; çok ilgiyle izledi ve çok nitelikli katkılar yaptılar ve sorular sordular. O toplantı sonrasında; bir plaket yanı sıra çok ilginç bir de armağan vermişlerdi:

Doldurulmuş bir Denizli horozu...

Öylesine canlı bir horozdu ki hâlâ bir yerlerde saklarım. Ayrıca bir başka özelliği daha vardı. Okşadığız zaman tam bir Denizli horozu gibi ötüyordu. Bu "ötüş" pilli bir düzenekle sağlanmıştı. Pilini değiştirdiğiniz zaman ötmesini sürdürüyordu.

Tüm bunları bana anımsatan şey; 29 Ekim sabahı Denizli'de yaşananlar oldu. Olaya farklı açılardan bakmak ve değerlendirmek istedim. Fakat taraftarlardan birine tam anlamıyla "haklıydı" demek pek kolay değil.

Acaba Atatürk yaşarken İzinsiz bir dernek üyeleri; resmigeçit kortejine katılabilirler miydi? Polise direnebilirler miydi?

Hiç sanmıyorum...


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara