Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Bağımsız olmak...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-20 10:04:00

Bağımsız olmak...
 
Güzel İzmir'imizin 15 Mayıs 1919'da;

Güzel İzmir'imizin 15 Mayıs 1919'da; Yunanistan tarafından işgalinden bir gün sonra; Mustafa Kemal kalabalık bir heyetle Bandırma vapuruna binmiş ve fırtınalı bir Karadeniz'e çıkarak; rotasını Anadolu'nun içerlerine geçebileceği bir limana yöneltmişti. Genellikle "Mustafa Kemal Samsun'a doğru yola çıktı..." gibisinden bir ifade kullanılır ama işin doğrusu Mustafa Kemal'in kafasındaki hedef Samsun değil; Anadolu'nun içlerine geçebileceği herhangi bir liman kentiydi. (Aslında o zamanlar; Karadeniz kıyısındaki hiçbir kentte liman yoktu. Gemiler açıkta demir atar ve yolcularla eşyalar sandallarla sahile çıkarlardı.)

Bandırma vapurunun Samsun'dan önce Sinop'a geldiği fakat Anadolu içerlerine düzgün yol olmadığı için tekrar yola koyulduğu ve 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ulaşıldığını biliriz. Dün 91. yıldönümünü kutladığımız bu önemli günün; "Gençlik ve Spor Bayramı" adını alması, çok daha sonra da olsa Cumhuriyet'e giden ilk adımı oluşturması açısından bir "bayram" olarak kutlanmaya layıktır ve herkese kutlu olmasını diliyorum.

x x x

Türkiye ilginç bir ülke. İnanılmaz "geçişler" ve "değişimler" yaşanıyor. Çocukluğunda ilkokulun en güzel "Atatürk şiirlerini" okuyan memur çocuğu; yaşı ilerleyince ve yıllar süren bir yabancı dille eğitim sonrasında; müthiş bir Atatürk karşıtı olabiliyor. Buna karşılık; çocukluğunda aldığı dinci eğitimin etkisiyle Atatürk'e pek de sempatiyle bakmayan çocuk; yaşı ilerleyince (çoğu kez pek yürekten olmasa bile) Atatürk'e sevgi duyabiliyor ya da en azından yaptığı hizmetlerin büyüklüğünü dile getirebiliyor. Gerçekten ilginç bir ülkede yaşıyoruz.

İnsanların farklı düşünce ve değerlendirmelerde; yetiştikleri ortamın ve eğitimlerinin payı çok fazladır. Bu nedenle beğenmediğim düşünceleri olan insanlardan çok; o insanları oluşturan koşulları ve eğitimlerini anlamaya ve değerlendirmeye çalışırım. Ve bilirim ki; insanların "ufku genişledikçe" düşünceleri de değişir. Çok beğendiğim bir benzetme vardır. Bir kuyunun dibindeki insan; gökyüzünü içinde bulunduğu kuyunun ağzından gördüğü kadar zannedermiş. Fakat yukarıya doğru çıktıkça o gökyüzünün büyüdüğünü gözlermiş. Ve nihayet kuyudan dışarıya çıktığında (elbette çıkabilirse) gökyüzünün nasıl uçsuz bucaksız olduğunu anlarmış.

Aynı şey düşünceler ve dünyanın yorumu için de geçerlidir.

x x x

İşte bu anlayış çerçevesinde farklı düşünceleri olan insanlara; "empatiyle" bakmaya çabalarım. Yani kendimi onların yerine koyar ve davranışlarımı ona göre ayarlamaya gayret ederim. Fakat bütün çabalarıma karşın; Atatürk'e karşı düşmanca bir tavır içinde olan insanları anlayamıyorum. Zira yaşadığı dönemde kendisine en ters düşen "yol arkadaşlarının" bile ısrarla dile getirdikleri bir konuyu; "bağımsızlığımızı borçlu olduğumuzu" nasıl görmezden gelirler anlamam mümkün değil...

Gerçekten; Atatürk'ün yaşadığı dönemde Türkiye'ye gelmekten çekinen ve göçmen hayatı yaşayan bazı arkadaşları bile; eğer Mustafa Kemal'in önderliği ve "toparlayıcılığı" olmasaydı bağımsızlığımızı kazanamazdık derken; Atatürk'e karşı olmayı ve onu küçültmeye çalışmayı anlamam mümkün değil. (Bağımsızlığımızı "kazanmak" yerine; isterseniz bağımsızlığımızı "korumak" kavramını da kullanabilirsiniz.)

x x x

Tarihçilerimiz kızmasınlar ve darılmasınlar ama yakın tarihimizi hatta en yakın tarihimizi pek bilmiyoruz. Uzak tarihi dünya üzerinde bilen pek yok. Her ülke; "kendince" bir tarih anlatıyor.

Evet yakın tarihimizi pek bilmiyoruz ve bu bilgisizlik bizi farklı değerlendirmelere itiyor.

Şimdiye dek; birkaç kez bu köşeye taşıdığım için ayrıntılarına girmeyeceğim ama örneğin Mustafa Kemal'i Anadolu'ya kimin gönderdiği gibisinden bir tartışma bir ara Türkiye'nin gündemini uzunca bir süre işgal etmişti. Oysaki Mustafa Kemal sağlığında yayınlanan anısında bunu anlatır. Vahdettin'in onu Yıldız Sarayı'nda nasıl kabul ettiğini ve bir sehpa üzerinde duran siyah ciltli bir kitabın üzerine vurarak; "Paşa şimdiye dek yaptığın hizmetler bu tarih kitabına geçti. Ama şimdi seni daha önemli hizmetler bekliyor" dediğini kendi ifadesiyle dile getirir.

Bunun tartışılacak bir yanı kalmış mı?..

Ama Mustafa Kemal'in yorumuna göre; Vahdettin'in amacı "tahtını kurtarmak" idi. Kendi planı farklıydı.

x x x

Son dönemde Anadolu'ya geçişiyle ilgili bir başka tartışma çıktı.

Benim bildiğim (genel bilindiği üzere) işgal İstanbul'unda morali müthiş bozuk olan silah arkadaşları; Mustafa Kemal'in Şişli'deki evinde moral buluyor ve Anadolu'ya geçerek elde bırakılan kolorduların kumandanlığını üstlenmeye çabalıyorlardı. Bu çerçevede Kazım Karabekir Paşa'yı da 15. Kolordu Kumandanlığı'na ikna eden Mustafa Kemal idi. Aynen; Ali Fuad Paşa, Refet Paşa gibi. Oysaki Kazım Karabekir anılarında bunun tam tersini yazıyor. Anadolu'ya geçme konusunda Mustafa Kemal'i kendinin ikna ettiğini ileri sürüyor.

Gelin de bu işin içinden çıkın...

Anılar bence tarihin "kaynakları" arasında sayılmalıdır. Ancak bir kişinin anısı yetmez. Anıların "kaynak" olabilmesi için birkaç kişinin anılarında aynı şey olmalıdır. Rahmetli Karabekir yalnız görünüyor.

İleride farklı şeyler çıkar belki...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara