Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Bayram sabahı

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-22 15:04:00

Bayram sabahı
 
Bugün; "Şeker Bayramı"nın son günü.
Kimileri bu bayramı "Ramazan Bayramı" olarak isimlendiriyorlar ve şeker bayramı diyenlere kızıyorlar. Kim bilir belki de onlar haklıdır. Fakat yaşamımın yarım yüzyılında Şeker Bayramı olarak isimlendirdiğim bir bayramı; şimdi Ramazan Bayramı olarak adlandırmak içimden gelmiyor. Kim bu bayramı; nasıl isimlendirmek istiyorsa öyle isimlendirsin.

Doğrusunu isterseniz; her bayram benzer şeyler yazmaktan da bıktım. "Bu bayram yazmayacağım" diyordum. Ama gene dayanamadım. Zira çocukluğumun bayramlarını, baryam yerlerini; tekraren de olsa anlatırken; o günlere geri döndüğümü hissediyorum. Ne demiş şair "insan bu dünyada hayal ettiği müddetçe yaşar..."

xxx

Eski günleri anımsamak istemem; salt nostaljik duygularımın etkisiyle mutlu olmak çabası değil. O günlerin İstanbul'u ile bugünlerin İstanbul'unu karşılaştırmak; bana "bilimsel" bazı ipuçları da veriyor. O günlerin bir "öğretmen ailesinin" durumuyla; bugünün bir öğretmen ailesinin yaşamlarının ve olanaklarının mukayesesi; bir toplumsal bilimci için çok şey anlatabiliyor.

Gerçekten bizler; yani toplumsal bilimlerin değişik dallarında kalem oynatanlar ve akademik çalışma yapanlar; toplumu laboratuvar olarak kullanırız. Daha önceleri de bu köşede değindiğim gibi; kimi doğal bilimciler; bizim gibi toplumsal bilimcilerin bir laboratuvarı olmadığı için "değişimin" yasalarına ulaşamadığımızı; zira "deneme ve sınama" yapamadığımızı iddia ederler. Gerçekten; biz toplumsal bilimciler "toplumdaki değişimi" incelerken; her yerde ve her zaman geçerli olan "yasalara" ulaşamayız. Ancak toplumu laboratuvar olarak kullanır ve toplumsal değişimin "eğilimlerine" yani "temayülleri"ne ulaşırız. Aynı faktörler her zaman ve her yerde mutlaka aynı sonuçları doğurmasa bile; genellikle benzer sonuçlara yol açtığını gösterebiliriz.

Toplumu bir laboratuar olarak kullanırken elimizdeki en ciddi bilimsel yöntem; "karşılaştırma" yani "mukayese"dir. Toplumsal ve ekonomik yapı zaman içlinde "nereden nereye" gelmiştir? İşite bu sorunun yanıtı; toplumsal bilimlerin ana hedeflerinden biri olmaktadır.

x x x

Bu değişimi doğru değerlendirirsek; hem "bugünü" doğru algılayabiliriz; hem de yarınlarda işlerin nasıl olabileceğini tahmin edebiliriz. Benim kimilerini kızdıran ve rahatsız eden "iyimserliğimin" kökeninde; işte bu karşılaştırmalarımın sonucu yatar.

Örneğin iktisat eğitimine başladığım zaman; Türkiye'de fert başına düşen milli gelir payı 300-350 dolar civarındaydı. O zamanlar hocalarımız; "Türkiye'de fert başına düşen ulusal gelir payı 4-5 bin dolara ulaştığında; az gelişmişlik çemberini kırarız ve refah toplumuna ulaşmış oluruz" derlerdi. Türkiye'de bugün; fert başına düşen gelir 10 bin doların üzerine çıktı. Ama gene de sorunlarımız bitmedi. ABD Doları'ndaki erime de; bu konuda açıklayıcı olamıyor.

1967 yılında; benim ilk asistanlık maaşımın ABD Doları olarak karşılığı yaklaşık 60 dolardı. Bugünün asistanları ise işe yaklaşık bin ABD Doları ile başlıyorlar. Ama şikâyetleri aynı. Üstelik sonuna kadar haklılar. Buna karşılık; çoğunun özel arabası var; hepsi bilgisayarla çalışıyor ve gene önemli bir bölümü aileleriyle birlikte yaşamıyor.

Ancak bunlar günümüz dünyasında ve günümüz koşullarında "lüks" değil. Dünya da değişir, yaşam koşulları da...

x x x

Bugün çocukluğumun bayramlarına ve koşullarına; bir kez daha dönmek istiyorum ama doğrusu laf lafı açtı ve bir türlü konuya giremedim. Bir yerinden başlamak istiyorum.

O zamanlar; İstanbul'un nüfusu 1 milyon civarındaydı. Hatta kendi aramızda; "İstanbul'un nüfusu bir milyonu geçti mi geçmedi mi?" diye tartışırdık. Surlardan dışarı çıkınca; Bakırköy, Küçükçekmece gibi kimi kısımlar hariç; İstanbul'un Avrupa yakası biterdi. Kadıköy ise; ağırlıklı olarak sayfiye idi. İnsanlar Kızıltoprak'a "yazlığa" giderlerdi. Şişli'den sonra dut bahçeleri başlardı.

Çocukluğumun en unutamadığım (ve elbette unutmak istemediğim) anılarının başında; "komşuluk ilişkileri" geliyor. Laleli'de; oturduğumuz sokakta hemen herkes birbirini tanırdı. Ve gerektiği zamanlarda müthiş bir dayanışma sergilenirdi. Bugün oralar tümüyle otel ve işyeri olmuş. Geçmeye korkuyorum...

xx x

Bayram sabahları mahallenin tüm erkekleri ve erkek çocukları; Laleli Camii'ne giderek bayram namazı kılar ve cami kapısında bayramlaşırdı. Dönüşte; lezzetini asla bir daha bulamadığım "Kum kapı simitleri" alınır ve evde "bayram sabahı kahvaltısı" yenirdi. Daha sonra; aile içi bayramlaşma ve bayram harçlıkları...

Bayram harçlığı da önemli bir şeydi. Zira o zamanlar; çocuklara sınırlı harçlık verilirdi. Elbette genel ekonomik koşullar zorlu idi ama çocuklara fazla para verilmemesinin nedeni; hem "müsrif olmamalarını" sağlamak; hem de "abur cubur yemelerine engel olmak" idi. Zengin ailelerin çocuklarının ceplerinde de; orta halli ailelerin çocuklarının ceplerindekinden fazla para olmazdı. Böyle bir şey müthiş ayıplanırdı.

Sonra da "bayram yeri"ne gidilirdi. Bu bayram yerlerinin en güzel şeyi mahalleleri dolaşarak çocukları toplayan süslü at arabaları idi. Ama günümüz çocuklarını o bayram yerlerine götürseniz gülerler.

O zamanlar çok değerli idi...




İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara