Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Bilgi kirliliği

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-06-02 13:49:00

Bilgi kirliliği
Toplumumuzda 'kimileri', tam da atalarımızın dile getirdiği üzere, 'cin olmadan adam çarpmak istiyorlar.'

Fakat 'cin olmadan', yaptıkları 'cinlikler', belli çevrelerce kabul gördüğünden, ne yapsalar; ne söyleseler, ne yazıp çizseler, 'haklılar...'

Bizlere de, şaşıp kalmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor.

Geçenlerde, ciddi bir televizyon kanalında; '27 Mayıs'la ilgili, bir panele davetliydim. Katılımcılardan biri, bu alanda birkaç kitabı olan ve daha önce, bir başka televizyon programında, birlikte katıldığımız bir araştırmacı idi.

Benim dışımdaki diğer sayın katılımcılar; 27 Mayıs'ın, nasıl tüm kötülüklerin anası olduğunu (!), ne fena bir şey olduğunu, 'paslaşa paslaşa' anlattılar. Aslında, uygar bir tartışma oldu. Ben de, kendi değerlendirmemi yaptım; diğer katılımcılar da, kendi değerlendirmelerini yaptılar. Gecenin geç saatlerine kadar konuştuk.

Ancak, yukarıda sözünü ettiğim katılımcı, 27 Mayıs'ın kötülüklerini anlatırken; 'okullara askerlik dersini soktular, ulusal günlerdeki törenlere, askeri yürüyüş düzenini getirdiler...' demez mi? Şaştım kaldım...

İnsanlar; bilmedikleri konularda, böyle ileri geri nasıl konuşuyorlar, anlayamıyorum. Bari sussalar ya da üşenmeyip araştırsalar...

Bu tür toplantılarda, mecbur kalmadıkça, araya girmeyi de sevmem; ben konuşurken, araya girilmesini de sevmem. Fakat insan dayanamıyor.

Bu kez de dayanamadım, 'Bir dakika' diye araya girdim. Bu bilginin yanlış olduğunu dile getirerek; 1950'li yıllarda, ilkokuldayken yavrukurt olarak yaşadıklarımı anımsadım. 'Rahat, hazır ol, uygun adım marş...' gibisinden çocukluk komutları, kulaklarımda çınladı.

Gene, 27 Mayıs'tan yıllarca önce; muvazzaf subayların, üniformalarıyla gelerek yaptıkları, 'Milli Savunma Dersleri'ni düşündüm...

İnsanlarımızın, yakın tarihimiz konusundaki, bu denli cehaletlerini anlayabilirim. Fakat bunları dile getirenler, bir de 'araştırmacı ve yazar' olarak kabul görüyor ve akademik kariyerde yer almıyor mu; işte o zaman, 'eyvah...' diyorum...

x x x

Mustafa Armağan, üretken bir yazar. Ciddi bir günlük gazeteye, düzenli yazdığı gibi; son yıllarda peş peşe yayınlanan kitapları, epey ilgi uyandırmışa benziyor. Kendisiyle hiçbir uzaklığımız ya da yakınlığımız olmadığı halde; bir süre önce, adımı defalarca kullanarak, 'Türk Devrim Tarihi' başlıklı kitabımın bazı noktalarını 'kendince' eleştirdi. Avam tabiriyle, 'durup dururken' giriştiği bu davranışın, psikolojik boyutlarına hiç girmeden; hiç hoşlanmadığım halde, zorunlu olarak adını kullanarak, yanıtını verdim. Fakat bu Pazar, aynı konuya tekrar döndüğüne göre, anlaşılan tatmin edememişim.

Sayın Armağan'ın eski yazısında eleştirdiği üç nokta vardı. Bunlardan biri; Ulusal Savaşımız'ın 'İlk kurşununun' Hasan Tahsin tarafından İzmir'de sıkılmadığı; ilk kurşunun 19 Aralık 1918'de Dörtyol'da atıldığı idi. Fakat eleştirdiği 'Türk Devrim Tarihli' kitabımın 95. sayfasında, aynen şunu yazmıştım: '...İşgal kuvvetlerine karşı ilk direnme, 19 Aralık 1918'de Güney'de Dörtyol'da başladı...' Acaba bu türden yazarlar; okurlarının, kendilerine karşı kaleme alınan yanıtları, okumadıklarını mı sanıyorlar?

Mustafa Armağan'ın, o yazısında eleştirdiği ikinci nokta; Hasan Tahsin'in tabanca mı, bomba mı kullandığı hususunun belirsizliği idi.

Bu arada, 'bkz' işaretiyle dipnot verdiğim, Samim Kocagöz'ün yazısını, muhtemelen okumadığımı ima etmekteydi.

Eğer siz, 'bkz' diye dipnot verirseniz; bu, 'söz konusu kaynağın bire bir alınmadığını, genel olarak bilgi alınabileceğini gösterir.'

Fakat Sayın Armağan, bunu kabul etmiyor. 'Peki kurallar ne diyor?'

Sorusunu soruyor. (acaba bu kuralları kim koymuş ve kimler kabul etmiş?) ve sonra bu 'kuralı' (!) anlatıyor: 'bkz. işareti, konuyu destekleyen farklı bir örnek sunmayı amaçlar...'

Ne diyelim, Allah bizlere sabır versin. Böyle şeylerin ardına sığınmayı sevmem ama 43 yıllık öğretmenlik yaşamımda; özellikle, doktora ve yüksek lisans derslerimde, en çok önem verdiğim konuların başında; 'noktalama işaretleri' ve 'dipnot verme' başta olmak üzere, 'bilimsel araştırma yöntemleri' gelir. Ama anlaşılan, bunları bu yaştan sonra Sayın Armağan'dan öğrenecekmişim!

 

x x x

Sayın Armağan'ın eleştirdiği üçüncü nokta; Hasan Tahsin'in, elinde bomba ya da tabanca olduğu konusundaki belirsizliği açıklayamamam olmuş. Oysaki kitabımın 95. sayfasında aynen şunu yazıyorum: 'Hasan Tahsin'in kordondaki Yunan askerlerine tabanca mı sıktığı ya da bomba mı attığı tartışmalıdır. Ancak tartışılmayacak bir konu, en anlamlı ve kalıcı yazısını, 15 Mayıs'ta kanlarıyla kordon boyuna yazdığıdır...'

x x x

Ben Mustafa Armağan'ın yerinde olsam, 'tümünü okumadığım bir kitapla ilgili olarak eleştiri yazmam ve şirinlikler yapmaya çalışmam' der ve dizimi kırar otururdum. Fakat Sayın Armağan'ın; benim, 'tartışmayı tıkamamamdan' ve 'insanı daha çok yazmaya zorlamamdan' zevk aldığını vurgulayarak 'eleştiriyi' (!) sürdürdüğünü görüyoruz.

Bu kez eleştirdiği; Sevr'in, onur kırıcı niteliğini vurgulamak için, 'azınlıklar konusunu' düzenleyen maddelerden, 140. maddeyi yazmama karşın; aynı konudaki Lozan'ın 37. maddesini neden yazmadığım...

Şimdi, Lozan konusundaki tartışmalara girecek değilim. Bunu, farklı zeminlerde yapıyoruz ve Sevr 'özlemi' içinde olanları, hayalleriyle baş başa bırakıyoruz.

Boş işler bunlar...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara