Sakarya Savaşı sonrasında geçen, yaklaşık bir yıllık süre içinde; Türk halkı, elinde ne var ne yoksa ordusuyla paylaşmış ve kelimenin tam anlamıyla; bir orduyu ?yoktan var etmişti?.
Artık, ?Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının?, son bir saldırıyla, Anadolu'daki Yunan kuvvetlerini sürüp atması, kaçınılmaz görünüyordu.
Evet; bir ordu, yoktan var edilmişti ama, Anadolu'daki Yunan kuvvetleri de, başta İngiltere olmak üzere, müttefiklerin destekleriyle oluşmuştu ve ?kağıt üzerinde?, Batı Cephesi'ndeki Türk ordusundan daha zayıf görünmüyordu.
Türk ordusunun tam mevcudu şöyleydi: 8 658 subay, 199 283 er, 67 974 hayvan, 71 fayton, 3 141 at arabası, 1 970 öküz arabası, 2 318 kağnı, (depodakilerle birlikte) 100 352 tüfek, 2025 hafif makineli tüfek, 839 ağır makineli tüfek, 323 top, 5 282 kılıç ve 19 uçak.
Bu kuvvetler; 2 ordu (1 ve 2. ordular), 1 süvari kolordusu (5.süvari kolordusu); nihayet, kolordu gücündeki ?Kocaeli Grubu?ndan oluşuyordu. Ayrıca, bir ağır topçu alayı, üç inşaat taburu, bir uçak bölüğü ve yan hizmetleri görecek kuvvetler hazırlanmıştı.
Yunanistan Küçük Asya Ordusu'nda; 6 565 subay, 218 432 er, 90 000 tüfek, 3 139 makineli tüfek, 1 280 ağır makineli tüfek, 418 top, 1 280 kılıç ve 50 uçak vardı.
İki ordunun, sayısal gücünü karşılaştırırsak; Yunan kuvvetlerinin kılıç ve süvari hariç, sayısal açıdan daha üstün olduğunu görürüz.
Üstelik Yunanlıların, ?savunma sayısı? yapacakları düşünülürse, ordumuzun işinin, hiç de kolay olmadığını anlarız.
O zamana dek, Batı Cephesi'ndeki çatışmalar; hep cephenin merkezinde, Eskişehir- Ankara çizgisinde yaşanmıştı. Yunan genelkurmayı, bu son saldırının da, aynı çizgide olacağını tahmin ediyordu ve önlemlerini ona göre almıştı. Oysa ki, gündüzleri saklanıp, akşamları yol alarak ve böylece Yunan uçaklarının gözlemlerinden kurtularak; ordumuzun önemli bir bölümü, Afyon'un güneyine kaydırılmıştı.
Bu planın riski, Yunan genelkurmayının planı fark etmesi durumunda; Ankara'ya yönelen, bir karşı saldırıya geçmesiydi. Cephenin merkezinde, böyle bir saldırıyı durduracak kadar güç kalmamış gibiydi. Zaten bu nedenle, Batı Cephesi'nin kimi kumandanları, bu planla ilgili endişelerini de bildirmişlerdi. Fakat Mustafa Kemal, bu planın uygulanması konusunda kararlıydı.
Batı cephesinin saldırısı; ?doğudan batıya? değil, ?güneyden kuzeye?, başlayan bir saldırıdır. Yunan genelkurmayı; bu saldırının, bir ?aldatmaca? olduğunu zannediyor ve asıl saldırıyı, cephenin merkezinden Eskişehir'e doğru olmasını bekliyordu. Zaten Mustafa Kemal'in beklentilerinden biri de buydu.
Kolay kolay aşılamayacağı sanılan Yunan tahkimatı, bir gün içinde aşıldı ve süratle kuzeye yönelen birliklerimiz; Yunan ordusunu iki gün içinde çembere aldı. ?Yunan genelkurmayı, asıl saldırının bu olduğunu fark etmiş, fakat onlar açısından, iş işten geçmişti?.
Dumlupınar'da sıkışan Yunan kuvvetleri, 30 Ağustos 1922'de gerçekleşen bir savaş sonrasında; ya imha edildi, ya da esir alındı. Artık Yunanistan için, ?Anadolu macerası? sona ermişti. Ve bugün 86'ncısını kutlayacağımız bu savaş, ?Başkumandanlık Meydan Muharebesi?, ya da ?Dumlupınar Meydan Muharebesi?, olarak isimlendirildi.
Bu bildirinin ilk satırlarında, günümüze de ışık tutması gereken, şu görüş dile getiriliyordu:
?Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları,
Afyon Karahisar ? Dumlupınar Büyük Meydan Muhaberesi'nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını, inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakarlıklarına layık olduğunuzu ispat ettiniz.
Sahibimiz olan Türk milleti, geleceğinden emin olmaya haklıdır??
Bir yanda, ?sahibimiz olan Türk milleti? diyen Atatürk; öte yanda, kendini milletin sahibi zanneden sahte ve sözde Atatürk'çüler ?
Tarihi iyi okumak gerek.
Bugün