Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Büyükanıt'ın düşündürdükleri

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-05-12 09:19:00

Büyükanıt'ın düşündürdükleri
Genelkurmay eski başkanı, Sayın Büyükanıt'ın, Mehmet Ali Birant ve Rıdvan Akar'la; bir televizyon kanalında yaptıkları uzun söyleşi, basınımızda günlerdir değerlendiriliyor.

Benim için bu fırsat, ancak bugün doğuyor. Gecikmelide olsa, bu söyleşiyle ilgili kimi düşüncelerimi, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Doğrusunu isterseniz; bu uzun söyleşide, benim için 'sürpriz', ya da 'özgün' olan, hiçbir şey duymadım. Ama gene de, bazı konuları değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

X                                                  X                                        X

Sayın Büyükanıt'ın, 'Andıç' olayını; bir 'hata' olarak, değerlendirmesinden memnun oldum. Fakat keşke bunu, emekli olmadan önce dile getirebilseydi.

Aynı biçimde, 'genç subaylar rahatsız', manşetinin; (her ne demekse), 'birileri tarafından enjekte edildiği'ni söylemesi ve siviller tarafından yapıldığını, dile getirmesini, çok gecikmiş bir açıklama olarak görüyorum.

'27 Nisan bildirisini', bizzat kendisinin kaleme aldığını söylemesi, benim için sürpriz oldu. Zira Sayın Büyükanıt'ın, 'üslup' ve 'tutumunun', daha farklı olduğunu düşünüyordum. Demek ki, yanılmışım. Ancak bu bildirinin; 'muhtıra' sayılsa da, sayılmasa da, 'gecenin bir yarısında', yayınlanmasının nedenini açıklamasını, doğrusu hiç tatminkar bulmadım.

Neyse; bunlar, geride kaldı...

X                                                  X                                        X

Sayın Büyükanıt'ın, Sayın Erdoğan'la yapmış olduğu, 'Dolmabahçe söyleşisinde', neler konuştuklarını açıklamaması, doğal bir şeydir.

Konuştuklarının, 'aralarında kalacağı' hususu, zaten çok dile getirilmişti ve biliniyordu. Ancak Türkiye'yi, Recep Tayip Erdoğan'ı, AKP'yi ve Silahlı Kuvvetler'in, belli konulardaki gizli olmayan yaklaşımlarını bilen herkes; o söyleşide, neler konuşulduğunu ve nasıl bir anlaşmaya varıldığını, tahmin edebilir.

Hiç kuşkum yok ki bu söyleşide Sayın Büyükanıt, ordunun, 'irticai faaliyetlerden' tedirgin olduğunu ve bir 'şeriat düzeninin' izlerini gördüğünü, dile getirmiştir. Buna karşılık, gene hiç kuşku duymuyorum ki; Sayın Erdoğan da, AKP'nin, Türkiye'nin kuruluş felsefesine aykırı hiçbir düzenlemenin içinde olamayacağını; Türkiye'nin, 'halk egemenliğine dayanan, laik ve çağdaş bir ülke' olması idealinin, kendileri tarafından da paylaşıldığını, dile getirmiştir.

Şimdiye dek, çok dile getirdim. AKP'nin varlığını ve iktidarını mümkün kılan şey; Refah Partisi'nin, 'Milli Görüş' çizgisinden uzaklaşmaları ve 'dini duyarlılıkları olan, liberal bir parti olmaya gayret etmeleri'dir. Bu işin 'mimarı' olan Sayın Erdoğan'ın, bunu doğru olarak değerlendirmemesi, mümkün olabilir mi?

Ve eğer bu çizgide kalırlarsa; böyle bir iktidarın, 'silahlı kuvvetleri', çok rahatsız etmeyeceği de açıktır.

Dolmabahçe'de, bunların görüşüldüğüne ve görüşmenin, karşılıklı 'anlaşma', içinde olmasa bile, karşılıklı 'anlayış' içinde, noktalandığını tahmin edebiliriz.

İleride, belki kendileri de açıklarlar...

X                                                  X    X

Fakat üst düzeyde, nasıl anlayış birlikleri oluşmuş olursa olsun; toplumumuzda, özellikle laik kesimde, pek bir anlayış göremiyorum. Hatta tam tersine, 'duyumlar' üzerine ve 'herkes söylüyor...', gibisinden rivayetler üzerine; katı bir 'cepheleşmenin', izlerini görüyorum.

Medyanın önemli bir bölümünün, sorumsuz bir biçimde tahrik ettiği bu 'cepheleşmenin', kimseye hayır getirmeyeceği doğaldır.

Bu cepheleşmenin kaçınılmaz sonucu olarak, bir 'çatışma ortamı' doğarsa, bunun kimsenin hayrına olmayacağı çok açıktır. Fakat kimilerinin bunu görememesine, çok şaşırıyorum.

Medyamızın önemli bir bölümü, 'haberlendirme' işlevini unutup, yandaş 'kazanma' yarışına girmiş durumda ki; bunun, nelere yol açacağı görülmüyor.

Çok yazık...

 X                                                      X                                                   X

Mehmet Ali Birant'ın, 'AKP'nin genel seçimlerdeki başarısı askeri erozyona uğrattı mı?' sorusuna, Sayın Büyükanıt'ın verdiği yanıt, uzun süredir dile getirdiğim bir konunun teyidi gibi. (bu konuşmaları, 'Taraf' gazetesinin 8 Mayıs tarihli özel bölümünden aldım).

Yanıt şöyle: 'Bu rejimin tek muhafızı asker midir? Her kesim üzerine düşeni yapsa, şiddete başvurmadan, yasal yollarla tepkisini gösterse, başarılı bir sonuç alınabilirdi. Ama bu yapılmayınca, iş askere kalınca; askerin de yapacağı tek şey kalıyor: Silahı eline almak.' Mehmet Ali Birant'ın, bir başka sorusu ve Yaşar Büyükanıt'ın buna verdiği yanıt da, çok ilgimi çekti:

MAB: Genelkurmay'da subayları en çok ne kızdırır? Subay darbe düşünür mü?

BA: İzin verirseniz, kızdırma lafını üzer diye değiştirelim. Kızdığı da olabilir tabi. TSK iki konuda hassastır. Birincisi anayasada tarif edilen cumhuriyetin tarifleri, ikincisi devletin üniteler yapısı. Bu konularda bir zafiyet varsa, mesela PKK terörü, yada anti-laik hareketler gibi, bunlar tabii ki, rütbeli insanları üzer...

X                                                   X                                                 X

Çok ilginç bir söyleşi bu. 'Taraf 'ın özel eki de yararlı bir hizmet olmuş.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara