Biraz, seçim yasasının getirdiği olumsuzluk içinde; biraz siyasal partiler yasasının getirdiği mantıksızlık içinde; biraz da, CHP'nin basiretinin bağlanmasının sonucu olarak, ezici bir AK Parti iktidarını yaşamaktayız.
Aslında, siyasal yaşamımızdaki yapının; doğrudan doğruya, 12 Eylül'ün eseri olduğuna inanırım. Fakat aradan geçen 30 yıl içinde, (kimisi sözde) sivil siyasetçilerin; bu antidemokratik yapıyı değiştirmemelerinin hiçbir mazereti olamaz. Galiba insanlar, iktidara geldikleri zaman; bir melek, üzerlerine bir toz serpiyor ve hem söylediklerini unutuyorlar hem de vadettiklerini.
Örneğin; bugün, YÖK'ü ve mantığını savunan Sayın Süleyman Demirel, siyasal hakları elinden alındığı dönemde; "Bu iş çok kolay" diyordu.
"Tek maddelik bir yasa yaparsınız ve 2547 sayılı yasa kaldırılmış ve eski mevzuata dönülmüş, dersiniz..." YÖK'ün anayasal bir kurum olduğunu, ne o anımsıyordu ne de bizler...
2002 sonrası, AK Parti iktidarına karşı; CHP'nin uyguladığı muhalefeti anlamak da mümkün değil. Türkiye'nin, çağdaş ve laik yapısı elbette çok önemli. Fakat Cumhuriyetimizin üzerinde durduğu, değişmez üç ilkeden birinin de; "halk egemenliği" olduğunu dikkate almadılar. Ve hukuk mantığını alt üst eden, "367 kararına" halkın tepkisi, AK Parti'nin oyunu artırmak oldu. Artık Cumhurbaşkanlığı makamı; devrimci siyasetçilere tümüyle kapandı. "Çankaya'nın kapısına yatarız" gibisinden sloganlarla; Türkiye'yi "yarı başkanlık rejimine" getirdiler.
Herhalde şimdi çok pişmandırlar...
x x x
Yukarıdan beri yazdıklarıma bir göz attım da; "malumu ilan" dışında, hiçbir şey yazmadığımı gördüm. Kendimi "kaptırınca" 40 kez yazdığım şeyler; gene yazıyorum. Kusura bakmayın...
Bugün "sol", "solculuk" ve "CHP'nin solculuğu" üzerindeki düşüncelerimi kaleme almak istiyorum. Zira; CHP'nin, artık solcu sayılamayacağı gibi, "mesnetsiz" düşünceler, belli çevrelerin dillerine pelesenk oldu. Hele, Sosyalist Enternasyonal'in; CHP'yi çıkartıp onun yerine AK Parti'yi almayı planladığı gibisinden "senaryolar" kaleme alınmıyor mu; gülsem mi ağlasam mı şaşırıyorum... Ağırlıklı bir biçimde, "Komünizmle Mücadele Dernekleri" geleneğinden gelen AK Parti'nin; "Solculuğu", nereden geliyor acaba? Yanlış anlaşılmak da istemem; AK Parti iktidarının yaptıklarını görmezden gelenlerden değilim. Ve AK Parti için; "iyi" ya da "kötü" gibisinden bir değerlendirme yapmıyorum. Fakat "solcu" ya da "sosyal demokrat" olmadıklarına eminim.
x x x
Eğer "sol"u, "Bir toplumdaki ekonomik fırsat eşitliğinin ve siyasal katılımın; geniş kitleler lehine düzenlenmesi ve adil bir paylaşım" olarak tanımlarsak, (ki; böyle tanımlamamız gerekir); AK Parti'nin, "kısmen sol politikalar uygulama gayretini" saygıyla karşılayabiliriz. Fakat bu gayret; AK Parti'yi "solcu" yapmaz. Kaldı ki; AK Parti yöneticilerinin önemli bir bölümünün, "sol" denildiği zaman; tüylerinin ürperdiğine eminim. Zaten, bu bir tahmin değil; bildiğim ve yaşadığım bir şeydir ve eminim ki; okurlarım arasında pek çok insan buna benzer şeyleri birebir yaşamıştır.
Bunu, yıllarca ve yıllarca önce de; altını özenle çizerek birkaç kez yazmıştım. 1968'lilerin; yaşamlarını, boş bir hayal peşinde ziyan ettikleri ve hiçbir başarı şansları yokken, sokaklara döküldüklerini dile getirenler vardı. Ve bunlar; akıllarınca bu gençlere acırlardı. Fakat eğer o dönemin sıkıyönetim mahkemelerinde; "suç olarak" iddianamelere giren sözler ve düşünceler; 1970'li yıllarda en tutucu siyasetçilerin dillerinden düşmezken; o gençlerin, "mağlup edildiklerini" söylemek mümkün müdür?
Turgut Özal; "en büyük devrimci benim", derken; acaba aklının bir kenarında; Mahir Çayan'lar, Deniz Gezmiş'ler yok muydu? Türkiye Solu'nun, 1960'larda söylediklerinin önemli bir bölümü, 2000'li yıllarda yaşanmadı mı?
x x x
CHP, "Ortanın Solu" sloganını ortaya attığı zaman; bu slogana karşı, "Ortanın solu-Moskova yolu", sloganını üretenlerden önemli bir bölümü de, bugün AK Parti saflarında siyaset yapıyor. Fakat çok şükür 28 Şubat'ı, iyi okudular ve Türkiye Cumhuriyeti'nin, (kısmen yukarıda da değindiğim) 3 temel ilkesiyle "kavgaya tutuşmama" basiretini gösterdiler. Bunlar; "halk egemenliği", "laiklik" ve "çağdaşlık"tı.
Ve bu anlayış sayesinde; kendilerine iktidar yolunu açtılar.
Ortanın Solu'na karşı, böyle olumsuz bir propaganda başladığı zaman; İsmet Paşa'nın yaptığı, önemli bir açıklama vardı. "CHP" demişti, "Kurulduğu günden itibaren, ortanın solundadır..."
Gerçekten, işin ekonomik boyutu bir yana; meseleyi, siyasal yönüyle ele alırsak, yaşanan olumsuzluklara karşın; Osmanlı'yla mukayese edildiği zaman, "siyasal katılım"ın, Cumhuriyet Türkiye'sinde, çok daha geniş bir tabana oturduğunu görürüz. Bunu başaran da; o günlerin, zor koşulları içinde Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
İş, eleştirmeye kalırsa; CHP'yi , saatlerce eleştirebiliriz. Şu andaki merkez yönetiminin; bence de, sayısız kusuru var. Peki ya "taşra örgütü..." Bu insanların, özverili hizmetlerini görmezden gelmek, mümkün mü?
Düşünmeden konuşmamak ve eleştirmemek gerek...