TEM bağlantı yolu Mepa Otomotif'in arkasında çekilen görüntülerde; araçlar sürükleniyor, ağaçlar devriliyor. Ancak hemen otobanın kenarında meydana gelen ve bir buçuk metreye yükselen sel sularında meydana gelen ve bir buçuk metreye yükselen sel sularında sürüklenip boğulmamak için kenetlenenler hayata tutunmak için bir zincir oluşturuyorlar...
...Organize bir şekilde kimse ölmeden ya da sürüklenip sel sularında kaybolmadan yol kenarındaki tellere kadar geliyorlar. Selden organize bir kurtuluş sergileyen insanlar yol kenarındaki tellere tutunup güvenli alana çıkmayı başarıyor. İnsanların el ve yüz mimikleri ise yaşadıkları dehşeti açıkça ortaya koyuyor."
x x x
Sabah Gazetesi'nde yayınlanan bu haberde beş de fotoğraf var. Birinci fotoğrafta insanların bir araya gelişleri görünüyor ve bu durum "mucizenin gerçekleşmesi" olarak isimlendiriliyor.
İkinci fotoğrafta; insanların soğukkanlı bir biçimde zincir oluşturmaları görünüyor. Aynı şey üçüncü fotoğrafta da görülüyor. Sürüklenmiş olan araçların üzerinden el ele tutuşarak geçiyorlar.
Dört ve beşinci fotoğraflarda da; insanların dayanışma içinde güvenli bir alana geçişleri görülüyor.
Gerçekten ibret alınacak ve ders çıkartılacak görüntüler bunlar.
x x x
Geçenlerde başka bir vesile ile insanın doğa ile olan mücadelesinde ancak "toplu yaşamla" ve toplu yaşamın getirdiği "işbirliği" ve "iş bölümü" sayesinde başarılı olabileceğini yazmıştım. Bu son sel felaketindeki görüntüler; bu söylediklerimin somut bir örneği olmuş.
Tekrarlamak olacak ama bu ilginç örnek vesilesiyle bu konuya tekrar dönmek istiyorum. Zira ancak bu "dayanışmanın" değerini anladığımız zaman dünyayı daha iyi algılayabiliriz.
Doğada; her canlının güçlü bir yanı vardır. Kimilerinin pençeleri ve dişleri güçlüdür. Avıyla ya da düşmanıyla kolayca baş edebilir. Kiminin gözleri güçlüdür. Avını ya da düşmanını uzaktan görür ve ona göre tavır takınır. Kiminin; burnu yani koku alma duygusu güçlüdür.
Avının ya da düşmanının kokusunu uzaktan alır ve o onu fark etmeden gereğini yapar. Yani; isterse kaçar isterse kovalar.
Yaradılıştan gelen bu güçlükler açısından baktığımız zaman; insanın fizik olarak hiçbir güçlülüğünün olmadığını görüyoruz. Ne güçlü pençe ve dişlerimiz var; ne güçlü bir koku duygusuna sahibiz; ne çok uzağı görebilen gözlere sahibiz. Konuyu "hızlılık" açısından ele alırsak; bu konuda da çok gerilerde kalırız. Tabiatta pek çok canlı bizden kat be kat güçlüdür ve iş koşarak kaçmaya ya da kovalamaya kalırsa hemen hemen hiçbir başarı şansımız olmaz.
Fakat insan Tanrı'nın kendine bahşettiği bir özelliği sayesinde dünya üzerindeki varlılığını sürdürebilmiş ve zamanla kendini geliştirebilmiştir. Tanrı'nın insana bahşettiği bu özellik insanın zekâsıdır. Ve bu zekâ sayesinde insanlar; hele ilkel zamanlardaki çetin tabiat koşullarıyla baş edebilmesinin tek çaresinin "toplu yaşam" olduğunu anlamışlar ve toplu yaşama geçmişlerdir. Ve ancak bu toplu yaşam sayesinde varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
x x x
Bu arada bir noktayı tekrar vurgulamak gerek. Tabiatta "toplu yaşam" süren başka canlı türleri de vardır. Örneğin arılar. Fakat tabiatta gördüğümüz diğer canlı türlerinin toplu yaşamları; zekâlarının bir sonucu değil "içgüdüseldir." Yani bunların toplu yaşamları "yaradılışlarının" bir sonucudur. Ve bu nedenle arılar binlerce yıldır milimetrik olarak aynı peteği yaparak bal üretirler. Yani arının bal peteği bir "mimari tasarım" sonucu değil; yaradılışının getirdiği bir içgüdünün sonucudur.
Buna karşılık; insan toplu yaşamı zekâsıyla bulmuştur. Ve bu nedenle; farklı doğa koşullarında farklı biçimlerde toplu yaşama geçmişlerdir. Nehir boylarında, göl kıyılarında; suların üzerine yaptıkları barınaklarda toplu yaşama başlamışlardır. Dağlık yörelerde mağaralarda; ormanlık yörelerde ağaçların üzerinde toplu yaşama geçmişlerdir.
Önceleri; avcılık ve doğanın nimetlerini "toplayarak" yaşarken; daha sonra toprağa yerleşmişler ve tarım yapmaya başlamışlardır. Ancak toplu yaşamın getirdiği dayanışma içinde av avlayabilmiş ve düşmanlarıyla baş edebilmişlerdir.
x x x
Ve on binlerce, yüz binlerce yıl sonra; uygar bir kentte doğanın en ufak bir "cezalandırması" karşısında; gene toplu yaşamın en önemli özelliği olan "birliktelik" ve "dayanışma" sayesinde hayatta kalınabilmiş...
Galiba değişen çok şey yok.