Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Değişen dünya...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-06-11 11:27:00

Değişen dünya...
Benim gibi, yaşı 60'ı geçenler, ayak uydurmakta çok zorlansak da; dünya hızla değişiyor.
 

Bu değişim, benim açımdan sürpriz değil. Değişimin, 'erdemine' ve 'kaçınılmazlığına' inanmış bir bilim insanı olarak; belki de bu değişimden memnun olmam gerekir. Fakat itiraf edeyim ki; değişimin hızına ayak uydurmakta çok zorlanıyorum.

Düşünün ki; partisinin adının, kendi isteğinin dışında bir biçimde kısaltılmasına müthiş kızan sayın başbakanımız; bundan birkaç hafta önce şunları söyleyebiliyordu: '...Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikten olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Aklıselimle bunlar düşünülmeli. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi. Ama aklıselimle düşününce, 'Şuralarda ne gibi yanlışlar yaptık?' diye şöyle bir başımızı elimizin arasına aldığımızda, 'Hakikaten ne yanlışlar yapmışız' diyorsunuz...'

Bırakın muhafazakâr' bir siyasetçiyi; 'devrimci' ya da 'sosyal demokrat' bir siyasetçinin ağzından duymayı bile zor bekleyebileceğimiz sözler bunlar...

x x x

6/7 Eylül'le ilgili çok şey yazıldı ve söylendi. Hatta kimileri, öylesine abarttılar ki; yapılanları nasıl eleştireceğimizi şaşırdık.

Zira fazlasıyla hak edilen eleştirileri dile getirdiğiniz zaman; bu araştırmacılarla aynı safta görülebilirdiniz. Bu isteyebileceğim son şeydi.

1934 Trakya olayları ile ilgili çok şey yok. Sayın Rıfat Bali'nin; '1934 Trakya olayları' başlığıyla, 'Kitapevi'nden yayınlanan araştırması, son derece aydınlatıcı. Yalana ve duygusallığa fazla kapılmadan kaleme alınan bir araştırmanın; 'nasıl olması' gerektiğini gösteriyor.

1964 yılında, Kıbrıs'taki Türk cemaatine ve Batı Trakya Türkleri'ne yapılanlara, (bir anlamda) yanıt olarak; İstanbul'da yaşayan Yunan vatandaşı Rumlar'ın, 'apar-topar' hudut dışı edilmesi üzerinde fazla durulmaz. Zira o dönemde; İsmet İnönü, koalisyon hükümetinin başındaydı ve gerek Kıbrıs'ta gerek Batı Trakya'da yapılanların; gerçekten akılla bağdaşır yanı yoktu. Oysaki; insanların işlerini, mallarını mülklerini bırakıp, ülkeyi terk etmek zorunda kalmalarının acısını ileriki yıllarda çok hissettik.

x x x

Bu arada yeri gelmişken değinmek istediğim bir husus var. Ulusal Mücadelemiz'in sonrasında; Yunanistan'daki, (Batı Trakya Türkleri hariç), Türkler'le 'mübadele edilen'; yani, karşılıklı olarak takas edilen; (İstanbul Rumları hariç), Anadolu ve Pontus Rumları; çok yaygın bir biçimde zannedildiği üzere 'Helen' değildir. Ortodoks Kilisesi'nin ve Yunanistan'ın, bu konudaki propagandası, gerçekten etkili olmuş ve bu insanlarımızın, 'Helen' olduğu, yaygın bir kabul görmüştür.

Oysaki bu insanlar; 'Rum'dur, yani 'Doğu Romalı'dır. Konuştukları dilin, biraz farklı olmakla birlikte Yunanca olması, bu insanları 'Yunan' yapmaz.

Kaldı ki; bugün Doğu Karadeniz'in kimi dağ köylerinde izlerini gördüğünüz dil, 'Lazca' değil, klasik Yunanca'dır. Yani Eflatun'un, Aristo'nun konuşup yazdığı dildir. Sokaktaki Yunanlı bu dili pek anlamaz.

x x x

Gene; nereden nereye geldim...

Değişen dünyayı ve bu dünyanın değişiminin hızı karşısındaki şaşkınlığını, anlatmak için yazıya başlamışken; Türkiye'nin, Rum kökenli vatandaşlarına karşı yaptıklarının, sınırları içine tıkıldım. Çok acı şeyler bunlar. 'Mübadele', belki kaçınılmazdı ama; sonradan yaşananlar hiç yaşanmayabilirdi.

Dünyamızdaki değişimin Türkiye'deki yansımasını gördüğüm ilk olay; Turgut Özal'ın, kendini 'devrimci' olarak ilan etmesi ve bunun, genel bir kabul görmesi olmuştu. 'Devrim'; bir ülkedeki, 'ekonomik ve siyasal yararlanmanın geniş kesimler lehine değişmesi' demekken; 'zengini daha zengin, fukarayı daha fukara yapan' bir ekonomik modelin Türkiye temsilcisi, nasıl 'devrimci' olabilirdi? Ayrıca; 12 Eylül mantığıyla kurulmuş bir siyasal düzen içinde iktidara gelen ve bunu değiştirmek için parmağını bile kımıldatmayan bir lider, devrimci olabilir miydi? Siyasal 'katılımın' tüm yolları tıkanmışken; bunu içine sindirerek devrimci olamazdı.

Fakat, günümüz gelişmelerine baktığımız zaman; bir zamanlar, '2. Enternasyonal'in devamı olarak; yere göğe sığdıramadığımız 'Sosyalist Enternasyonal'in; CHP'nin üyeliğini askıya alıp, AKP'yi üye yapmak gibi birtakım planlar yaptığını duymamız; bu 'değişimin' bir başka kanıtı oluyor. Fakat 'kaçınılmaz' gördüğümüz bu değişim; iyi mi oluyor kötü mü oluyor bilemiyorum...

Geçen hafta sonu; Avrupa Parlamentosu için yapılan seçimlere, bir dizi Türk ya da Türk kökenli aday katıldı. Bunlar, Avrupa'ya giden insanlarımızın; 'ikinci', 'üçüncü' ve hatta 'dördüncü' kuşak çocukları...

Böyle bir gelişmeyi; ne biz bekliyorduk ne bu insanlarımızı 'işgücü' olarak talep eden ve alan Avrupa devletleri.

Zaten bu insanlara, ilk aşamada verilen isim; Almanya'da, 'Gastarbeiter' yani 'konuk işçi' idi. Zamanla, gittikleri topraklara tırnakları ile tutundular ve 'Mitbürger'; yani, 'birlikte vatandaş' sıfat ve statüsünü kazandılar. Şimdi, Avrupa Parlamentosu kapılarını zorluyorlar. Bunu kim beklerdi?..

Almanya'ya, İş ve İşçi Bulma Kurumu kanalıyla gönderilen işçilerimizin; Sirkeci maceralarını düşündüğüm zaman, günümüzdeki duruma inanamıyorum.

Bunları, bir başka yazımda anlatacağım...

Bugün

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara