Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Değişmeyen kafa

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-25 09:44:00

Değişmeyen kafa
 
Yıllardır ısrarla ve inatla dile getirdiğim bir konu var.
Ülkemizin sayısal oran olarak çok yüksek olmamakla birlikte; eğitilme oranı çok yüksek olan ve önemli bir ekonomik gücü temsil eden bir grup vatandaşı için; AK Parti'nin yaptığı her şey yanlıştır. Kaldı ki; bu grup sayısal olarak da pek ihmal edilecek oranda değildir ve yaklaşık yüzde 20'lik bir kitleyi temsil ederler. Zaten dikkat edilirse bu oran; CHP'nin almakta olduğu "kemikleşmiş oyu" işaret etmektedir.

Ve bu insanlara göre; AK Parti doğru bir şeyler yapsa bile buna karşı çıkmak gerekir. Zira aslolan bu iktidara son vermektir. Zira bunlar bir "İslam şeriatı düzeninin" sinsi hazırlığı içindedirler ve bunun altyapısını kurmaktadırlar...

Aynı konuya Alper Görmüş de; uzun zamandan beri "Taraf" gazetesindeki köşesinde değinmekte ve bu gruptaki insanların bu iktidarın yıkılması uğruna askeri bir yönetimi bile yeğleyeceklerine işaret etmektedir. Ve bu nedenle "Ergenekon" adı verilen yargılama sürecinde; ne kanıt getirilirse getirilsin görüşlerinin değişmediğini vurgulamaktadır.

Askeri yönetimlerin hukuksuz süreçlerinde çok ağır bedeller ödeyen kimi arkadaşlarım bile; "Bunlar geleceğine askerler gelsin" diyebilmektedirler. "Askerler gelirse on yılda giderler. Bir İslam şeriatı düzeni kurulursa yüz yıl gitmez" demekteler.

Böyle bir "inanç" (!) olduktan sonra; iktidar ağzıyla kuş tutsa bu gruptaki insanlara yaranamamaktadır. Ancak; AK Partililer'in bu konuda ciddi bir çaba göstermemeleri; yani aksine ikna etme konusunda pek uğraşmamaları bir yana; "kuşku uyandıracak" kimi davranışları da oluyor.

Örneğin; "demokrasi bizim için amaç değil araçtır..." denildiği zaman; "neyin aracı?" olduğu görüşü kafa karıştırabilmektedir. Demokrasiyi salt bir "çoğunluk yönetimi" olarak gören anlayışın AK Partili kimi üst düzey yöneticilerde egemen olması; başka bir kuşku kaynağı olmaktadır. "demokrasi çoğunluk yönetimi olduğuna göre; eğer halkımızın çoğunluğu bir İslam şeriatı isterse bir İslam şeriatı düzenine geçmek gerekir" gibisinden ifadeler akıllardan çıkmamaktadır. Zaten unutulmasına da fırsat verilmemekte; gerektikçe anımsatılmaktadır...

1950'li yıllarda; Adnan Menderes'in bir DP TBMM Grup toplantısında dile getirdiği; "Sizler isterseniz şeriatı bile geri getirebilirsiniz" sözü; aynı yanlış demokrasi anlayışının dile getirilmesiydi.

Demokrasi; salt bir çoğunluk yönetiminin ötesinde bir şeydir. Bu "oyunun"; uyulması gereken başka kuralları da vardır. Sayın Necmettin Erbakan Hoca bunu okuyamadığı için iktidarını sürdürememiş; Sayın Recep Tayyip Erdoğan bunu okuyabildiği için kendisine ve partisine iktidar yolunu açmıştı.

x x x

Yukarıda sözünü ettiğim vatandaş grubu; çağdaş, laik ve Atatürkçü olarak nitelendirilmektedir. Doğrusunu isterseniz; duygu ve ideoloji olarak; kendimi bu gruba yakın hissederim. Fakat askeri yönetimlerin; Atatürk düşüncesine yarar getirmekten çok zarar getirdiğine yaşam deneyimlerimle tanık oldum. Özellikle 12 Eylül yönetiminin Atatürk'e yaptığı kötülük ve saygısızlıkların sınırı olmamıştı.

Bence AK Parti "İslam şeriatçısı" bir parti değil; "Dinsel ya da İslami duyarlılıkları olan liberal bir partidir." Umarım yanılmıyorumdur...

Fakat kimi arkadaşlarımızın gözünde; yaptıkları her şey bir İslam Şeriatı düzeninin altyapısını oluşturmak içindir ve söyledikleri her şey de "takiyyedir." (Aslında İslamiyet'in temel kaynakları arasında; halkının Müslüman olduğu bir toplumun siyasal düzeninin nasıl olması gerektiğine; yani bir "siyasal İslam Şeriatı düzenine" dair tek satır yoktur. Ama şu ya da bu biçimde iktidarı ele geçiren "birileri"; oluşturdukları düzene "şeriat düzeni" adını verirler. Farklı ülkelerdeki (sözde) şeriat düzenlerinin birbirlerine benzememesi de bu görüşümü doğrular.)

 x x x

Bugün bu konuya yeniden dönmemin nedeni; geçenlerde bir arkadaş meclisinde sohbet ederken; dürüstlüğüne ve bilgisine kefil olabileceğim bir arkadaşımın; Anayasa Mahkemesi'nin ünlü "367 kararının" haklı bir karar olduğunu ifade etmesi oldu.

Bu hukukçu arkadaşım; "eğer karar almak için 2/3 çoğunluk gerekiyorsa toplantının açılması için de 3/2 gerekir" diyordu. O zamanlar çok yazdım ama yineleyeyim; bu karar inanılmaz bir karardı.

Anımsanacağı üzere; Anayasa'ya göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için; ilk iki turda üçte iki oy sağlanamazsa; üçüncü turda yüzde 50 yetiyordu. Üçüncü turdan sonraysa; en çok oyu alan cumhurbaşkanlığına seçiliyordu.

Eğer ilk iki turda toplantı açılış sayısı üçte iki olursa; üç ve daha sonraki turlar için getirilen düzenlemenin hiçbir anlamı kalmıyordu. Meclis'in üçte biri (yanı azınlığı); Meclis'e istediği şeyi yaptırabilirdi. Bunun adına; düpedüz "Azınlık tahakkümü" denir. Nerede kaldı demokrasi?..

Ancak; alınan bu kararın AK Parti'nin "tekerine taş koymak" anlamına çekilmesiyle; kimilerinin gözünde "doğruluk" kazanmıştı.

Kaldı ki; Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı sonrasında; seçmenin büyük tepkisiyle AK Parti'nin iktidarı güçlenmişti. Fakat bence bu sürecin en büyük zararı; rejimimizi cumhurbaşkanını halkın seçtiği bir "yarı başkanlık" rejimine dönüştürmesi olmuştu.

İleride bunun sıkıntılarını çok çekeceğiz...



İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara