Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Emek en yüce değerdir

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-12 12:02:00

Emek en yüce değerdir
 
Bir zamanlar; bu söylem dilimizden düşmezdi. Son zamanlarda fazlaca iktisat kitabı okuyunca;
bu deyiş ve bunun çağrıştırdığı geçmiş hem tüm renkliliğiyle gözümde canlandı hem de iktisatla ilgili bir şeyler yazma gereksinimi hissettim.

Gençliğimde; "yaşlandığım zaman geçmişin özlemi kokan yazılar yazmayacağım" derdim. Fakat; galiba büyük konuşmuşum. Zira; geçmiş tüm ağırlığıyla üzerime çöktüğü zaman dayanamıyor ve bir şeyler yazmaya başlıyorum.

Çok genç yaşta aramızdan ayrılan bir arkadaşım vardı. Bizler; kendimizce ideallerimizin peşinde emeklerken; o nasıl para kazanabileceğini düşünürdü. Ve gerçekten büyük paralar kazandı ve acı veren kimi gelişmeler sonrasında her şeyini kaybetti. Bu arkadaşım; parayı ararken işin "künhüne" ulaşmıştı. "Hoca" derdi "Bir elin devletin hazinesine girmezse para falan kazanılmaz. Etrafımızdaki zenginlere bir bak. Tümünün sermayesi devletten..."

Tabii devlet üzerinden para kazanmanın farklı yolları ve dereceleri var. Fakat çoğunlukla gözler devletin hazinesinde. Bu oluşumun nedeni; Osmanlı'nın son dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyet'te de devam eden "ekonomi anlayışı" ve buna uygun olarak sürdürülen ekonomi politikalarıdır.

XXX

Osmanlı'nın son döneminde; "Batı"da neler olup bittiğini anlayabilmek ve "Batı gibi" olabilmek için; bir yandan Batı'ya öğrenci gönderilirken; bir yandan da ülke içinde Batı tipi askeri ve sivil okullar açılmaya başlamıştı. Gerek Batı'ya gönderilen öğrenciler gerekse ülke içindeki Batı tipi okulları bitirenler; Batı'nın ekonomik "giz"ini anlayamamışlar ve Batılı gibi yaşarsak ve Batı tipi bir siyasal yapı oluşturabilirsek; Batı gibi kalkınabileceğimizi zannetmişlerdi. Oysaki işin bambaşka nedenleri vardı. Osmanlı aydını maalesef bunu göremedi.

Batılı ülkeler kapitalizmle kalkınmışlardı. Ancak kapitalizmle kalkınabilmek için "kapital" ve "kapitalist" gerekiyordu. Avrupa'da yaşanan toplumsal ve ekonomik süreç içinde bir "burjuvazi" oluşmuştu. Bu burjuvazi Batı'daki kapitalist sınıfın omurgasını oluşturdu.

Osmanlı'da bu da yoktu.

İşte bu koşullar altında Osmanlı'nın son döneminde ve özellikle 2. Meşrutiyet sonrasında; devlet eliyle bir kapitalist sınıf oluşturma politikası başladı. Hiç kuşkusuz; Avrupa ülkelerinde de devlet kapitalist sınıfın oluşmasına yardımcı oluyordu. Ama bizde "yoktan var etme" çabası başladı.

Cumhuriyet bu ekonomi zihniyet ve politikasını devraldı. 1929 buhranına kadar yaşanan süreç içinde; Cumhuriyet'in ekonomi politikası "piyasa ekonomisi"ne dayanan "liberal" bir politika idi.

Fakat kapitalist buhran ve buna karşılık; Sovyetler Birliği'nde planlı ekonominin ulaştığı başarılı sonuçlar; bizde de planlı ekonomi ve devletçiliğe geçilmesine neden oldu.

XXX

Türkiye; planlı ekonomi ve devletçiliğe geçmişti ama bunun sosyalizmle hiçbir ilgisi yoktu. Devlet ekonomik yaşama bilfiil giriyor ve "emekçi sınıfları" örgütlenme açısından baskı altında tutuyordu. Ayrıca; devlet eliyle kapitalist oluşturma politikasından da vazgeçilmemişti.

İşte bu aşamadaki ekonominin sanayileşme modeli; "ithal ikameci sanayileşme" idi. Amaç; gereksinimi duyulan malları ithal etmektense yurtiçinde üretmekti. Ve gene bu politika doğrultusunda; inanılmaz bir "korumacılık" uygulanmaya başlandı. Yüksek gümrük duvarlarıyla ülke içinde üretilen mallar korunuyordu. Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki; ülke içinde üretilen malların ithalatı yasaklandı. Ülke içinde üretilen malın kalite ve fiyatı ne olursa olsun...

İthal ikameci sanayileşme modeli "24 Ocak istikrar politikasına" kadar devam etti. "24 Ocak"; sözde geçici bir politika idi ama 12 Eylül Darbesi'yle birlikte kalıcı bir politika oldu ve süngü zoruyla uygulamaya sokuldu.

İthal ikameci model; çok rahat rekabet koşulları içinde işlediği için emekçi sınıfı da bir ölçüde tatmin ediyordu. Fakat ithal ikameci modelde; "kalite ve fiyat" olarak dış dünyayla rekabet zorunluluğu olduğu için maliyetleri minimumda tutma gereği vardı. Ve maliyetler içinde en kolay düşürülen şey emeğin ücreti oldu.

"İhracata yönelik sanayileşme modelini"; özetle şöyle tanımlayabiliriz. "Uluslararası piyasada; fiyat ve kalite açılarından rekabet edecek malları üretecek ve ihraç edeceksiniz. Buradan kazandığınız parayla; gereksinimini duyduğunuz malları ithal edebilirsiniz." Doğrusu ilk bakışta mantıklı geliyor ama yüzyıllardır bilinen bir başka gerçek var. "Uluslararası ekonomik ilişkilerde ileri teknoloji uygulayan ülkeler; daha geri teknolojiyle üretim yapan ülkelerin ekonomilerini sömürürler..."

XXX

Türk halkı; ithal ikameci model uygulanırken çok özveride bulunmuştu. Kalitesiz ve pahalı ürünlere yüksek fiyatlar ödemişti. Fakat özellikle sanayi "bir yerlere" gelmişti. Şimdi görünürde bir "bolluk" var. Parasını verdikten sonra aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz. Ama ne pahasına...

Git gide artan dış borç ciddi bir işsizlik ve emek kesiminin git gide azalan ulusal gelir payı.

Bakalım deniz ne zaman tükenecek?..



İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara