Anımsatmak için, kısaca özetlersek; gazetelerde okuduğumuz kadarıyla, Türkiye, Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ni veto etmemesi karşılığında, 5 ödün aldı. Bunları sıralarsak;
1)NATO'nun, genel sekretere vekalet etme yetkisine sahip olacak olan genel sekreter yardımcılığına, bir Türk'ün atanması,
2) Rasmussen'in, karikatür krizi nedeniyle, Müslüman dünyadan özür dilemesi,
3) NATO'nun, silahsızlanmadan sorumlu sekreter yardımcısına, bir Türk'ün vekalet etmesi,
4) NATO'nun Afganistan özel temsilcisinin, bir Türk olması, ve nihayet;
5) Danimarka'dan yayın yapan, PKK yayın organı Roj TV'nin, kapatılması.
***
ABD Başkanı Obama'nın, bu ödünlerin sağlanmasının, 'takipçisi' olacağını belirtmesi;
Türkiye'nin, Rasmussen'in NATO genel sekreterliğini veto etmemesinin, önemli bir nedeni olduğu anlaşılıyor.
Rasmussen'in, genel sekreterliği konusunda; Avrupa Birliği üyeleri arasında, bir mutabakat vardı ve sanki başka bir diplomat kalmamışçasına, bu isim etrafında kenetlenmişlerdi. Ve Türkiye, bu ismin resmiyet kazanmasından çok önce, bu konudaki muhalefet ve rahatsızlığını dile getirmişti. Fakat bu krizdeki tutumumuz, maalesef tutarsız oldu ve bu krizi iyi yönetemedik.
Her şeyden önce; sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız arasında, bir 'üslub farkı' görüldü. Sayın Erdoğan, bu adaylığa karşı çıkma konusunda daha kararlı görünürken; Sayın Gül, rıza gösterebileceğimiz gibi, bir fotoğraf verdi. Ve her türlü zaafımız ve açığımızı, kullanma konusunda uzmanlaşmış olan muarızlarımız, bu farklılığı fark ederek; Rasmussen adını, bir 'emrivaki' ile ortaya attılar.
Aslında bu işin, çok acelesi de yoktu. NATO Genel Sekreteri'nin göreve başlamasına, daha aylar var. Fakat karşımızdaki insanlar; 'dayattıklarını', kabul ettirmenin mutluluğunu yaşadılar.
***
Acaba, söz verilen bu ödünlerin, bir 'kıymet-i harbiyesi' var mı ve ne derece yaşama geçirebilirler? Zira, son gelişmeler; özellikle, Rasmussen'in, bizim anladığımız manada özür dilemeyeceğini, (ya da dilemediğini), gösterdiği gibi; Roj TV'nin kapatılması konusunda da, kelimenin tam anlamıyla, 'ipe un seriliyor'. Diğer ödünler konusunda bir şeyler söylemek için, vakit erken fakat unutmamak gerekir ki; NATO'nun Afganistan özel temsilciliğini, uzun yıllar Sayın Hikmet Çetin başarıyla sürdürmüştü.
Burada; bir anlamda, 'kandırıldığımızı' düşünüyorum. Fakat, kesin bir hükme varmadan önce; karşı tarafın, mantığıyla ve yaşam felsefesiyle düşünmek istiyorum.
'Avrupalı' dediğimiz insanla, bizim aramızda, çok ciddi farklar var.
Ahlak anlayışımız da farklı, namus anlayışımız da farklı, yaşam tarz ve felsefemiz de farklı. Bu farklılıkları doğru değerlendirmeden ve bir tür 'empati' yapmadan, 'Avrupalı'yı değerlendirmemiz ve eleştirmemiz yanlış olur.
***
Bence, son haftanın gelişmeleri konusunda, Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne seçileceğinin açıklanmasından çok daha önemli bir husus; ABD Başkanı Obama'nın, Türkiye'nin AB'ye alınması gerektiği konusundaki sözlerine, sert tepki gösteren, Sarkozy ve Merkel'in tutumları idi. Aynı biçimde, O. Rehn'in 'münasebetsiz' çıkışı da; daha sonra, 'kıvırtsa bile' çok önemliydi.
Avrupa siyasetine yön veren bu siyasetçiler, kimdir? Yakından bakarsak, çok ilginç yapılarla karşılaşırız. Örneğin; Sarkozy'yi düşünelim. Eşi, bir aktris. Ama, çırılçıplak poz vermekten çekinmeyen ve bu pozları, elden ele dolaşan, hoş bir kadın. Bizim havsalamızın alamayacağı bu durum, Sarkozy'yi hiç rahatsız etmiyor. Halinden ve hanımından, pek memnun görünüyor...
Aynı biçimde, Sarkozy'nin önemli bir bakanı, babasını açıklayamadığı bir biçimde hamile ve Sarkozy de, partisi de, Fransa da, bundan hiç rahatsızlık duymuyor.
Bu adamlar, bizim anlayışımıza göre, 'ahlaksız' mı? Belki, bize göre evet. Fakat onlara göre, elbette 'hayır'. Adamların ahlak ve namus anlayışları farklı .
***
Rasmussen, söz konusu ödünleri verirken, yalan mı söylüyor? Sanmıyorum. İstanbul'da yaptığı konuşmayı; bir tür, 'özür' olarak gördüğüne eminim. Fakat bize doyurucu gelmedi. Aynı şekilde, Roj TV konusundaki görüşleri de, hukuk anlayışının sonucu idi.
Peki ABD, tüm Müslüman dünyada tepki uyandıracak böyle bir ismin, NATO Genel Sekreterliği'ne gelmesine, neden önayak oldu acaba? Bu, çok önemli bir sorudur ve yanıtı çok zordur. Fakat şimdilik; 'tepkinin yönünü değiştirmek arzusu', demekle yetiniyorum...