Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

IMF ilişkilerimiz...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-03-25 08:28:00

IMF ilişkilerimiz...
Samanyolu Haber'den takım halinde TRT'ye transfer olan "Açılar" başlıklı programımız; bazen "ite-kaka" da sürse keyifle devam ediyor.

Faruk Bilgin kardeşimizin yönettiği programda Salı akşamları; Mahir Kaynak Hocamız, Oltan Evren Paşamız ve Hasan Köni kardeşimizle "güle oynaya" tartışıyoruz. Mahir Kaynak Hocamız; her taşın altında "yabancı bir güç" görüyor. (Kim bilir belki de haklıdır.) Oltan Evren Paşamız; her konuyu ciddiyetle çalışıp ortaya koyuyor. Hasan Köni kardeşimiz; dış basını iyi izlediği için güzel açılımlar yapıyor. Ben de bu değerli konuşmacılara ayak uydurmaya çalışıyorum. Umarım bizim aldığımız keyfi; bizi izleyenler de alıyorlardır...

Türkiye IMF ile yollarını ayırınca; konunun güncelliği nedeniyle o haftaki programımıza bu konuyu da aldık. (Her programda birkaç farklı konuyu ele alırız.)

Önce; Türkiye'nin daha doğrusu hükümetimizin; IMF "dayatmalarına" boyun eğmesini değerlendirdik. Hepimizin ortak düşüncesi Türkiye'nin bu tutumunun doğru bir tutum olduğu idi. Fakat IMF'nin durumunu doğru değerlendirmemiz gerektiği konusunu da özellikle ve önemle vurguladık.

Bugün; bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

x x x

Mensubu olduğum; İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümü"nde (eski adı "Siyaset İlmi Kürsüsü" idi); asistanlığımdan başlamak üzere birbirinden farklı 14-15 ders verdim. Böylesine çok sayıda ve farklı dersler vermemin nedeni; o zamanlar "kürsümüzün" eleman sayısının çok az, fakültedeki "Siyasi İlimler Bölümü"nün vermek zorunda olduğu ders sayısının çok fazla olması idi. Ve bu koşullar altında; "Uluslararası Örgütler"den "Siyasal Tarih"e kadar; "Siyasal Düşünce"den "Siyaset Bilimine Giriş"e kadar; "Uluslararası Politika"dan "Siyaset Sosyolojisi"ne kadar; "Sosyal Psikoloji"den "Türkiye'nin Siyasal Yapısı"na kadar vs. sayısız derse girdim. Fakat bu arada; iktisattan hiç uzaklaşmadım. Zaten bizim fakültenin o zamanki doktora yönetmeliğine göre; hangi konuda tez yazarsanız yazın; "iktisat doktoru" unvanını alıyordunuz. Tabii bunun için de; fakültenin o zamanki "baba hocaları" karşısında; "felaket" bir sözlü sınav vermemiz gerekiyordu. Bu sözlü sınav; "merkez bina"nın ünlü "doktora salonunda" kalabalık bir izleyici önünde olurdu ve çoğu kez bir "kıyıma" ya da "katliama" (!) dönüşürdü.

Neyse; bunlar artık çok geride kaldı. (Ama doğrusu; zaman zaman bir karabasan gibi anımsamıyor da değilim...) Fakat bunları anlatmamın nedeni; hiçbir zaman iktisat biliminin uzağında kalmama konusundaki kararlılığımı sizlerle paylaşmak. Zira son yıllarda "gidişatıma" bakıyorum da; çoğunlukla beni "tarihçi" olarak değerlendiriyorlar.

Tarihe ve tarihçilere elbette büyük saygı duyuyorum ama ben tarihçi değilim. Hatta amatör bir tarihçi bile sayılmam. Ben; iktisat kökenli bir sosyal bilimciyim ve zaman zaman bunu anımsamak ve anımsatmak istiyorum.

x x x

IMF konusuna geri dönersek; "International Money Found" yani "Uluslararası Para Fonu" kimilerinin zannettiği gibi "para ticareti yapan" bir banka değil; ABD'nin küresel mali politikalarını düzenleyen emperyalist bir ekonomik örgüttür.

IMF'nin kapısına giderek borç isteyen ülkeler; aslında büyük tutarlar almazlardı. Fakat IMF'nin bir ülkeye borç para vermesi; o ülkenin "kredibilitesini" ya da "borç verilebilirliğini" artırırdı ve o ülkeler başka finans kuruluşları ve bankalardan kolay borç alabilirlerdi. Fakat IMF kendinden borç isteyen bir ülkeye kolay borç vermezdi. Borç vermeden önce; o ülkenin nasıl bir ekonomi politikası izlemesi konusundaki "direktiflerini" belirtirdi. Ve daha sonra bu direktifler çerçevesinde uzun ve sert tartışmalar yaşanırdı. Bana sorarsanız; bu pazarlıklar IMF açısından salt bir tiyatro olmaktan ileri gitmezdi.

Özellikle "gelişmekte olan ülkeler" için IMF'nin kapısını çalmak; nerdeyse kaçınılmaz bir "kader" idi. Zira dış ticaret açıkları ve bütçe açıkları nedeniyle; şiddetle dış borca ihtiyacı olan bu tür ülkelerin maliyecilerinin çalacakları ilk kapı "IMF" kapısı olurdu.

Zaten eğer bu kapı açılmazsa; diğer kapıların açılması söz konusu bile olmazdı. O günler; IMF'nin "güzel günleri" idi...

x x x

IMF "reçetelerinin" kolayına değişmez bazı ilkeleri vardı. Borç isteyen; genellikle az gelişmiş ülkelerin; ciddi bir devalüasyon yapması; ücretleri sabit tutarak enflasyon karşısında erimelerinin sağlanması; tarım kesiminde taban fiyatı uygulaması vb. gibi iyileştirici yollara başvurulmaması ve bütçe disiplini gibi direktifleri olurdu. Demokrasinin işlediği ülkelerde; bu türden direktiflere itibar edilemeyeceği çok açıktır. Hangi demokratik ülke işçilerinin sendikalaşması ve grev hakkını kaldırabilir?..

Ve bu nedenle; IMF'nin en "değerli" (!) bulduğu ülkeler demokrasisini rafa kaldıran "diktatörlükler" olurdu. Ama artık müşteri bulmakta zorlanıyor. Zira "dayattığı" politikalar hiçbir ülkede "dertlere derman olmadı..."

x x x

AK Parti hükümeti IMF ile yolları ayırdı ama acaba "IMF'nin dayatmalarına" yani Sayın Kemal Derviş'in oluşturduğu ekonomi modeline noktayı koyabildi mi?

Sanmıyorum...


Bugün
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara