Bir gazete haberine göre; elektrik faturaları ödenmediğinden, daha doğrusu, faturayı kimin ödeyeceği belirlenemediğinden ötürü; Turgut Özal'ın, 'anıt mezarının' ışıkları kesilmiş ve mezar karanlıkta kalmış.
Gerçekten; bu 'anıt'ın faturasını, acaba kim ödemeli? Galiba en doğrusu; Rize'den, bağımsız olarak milletvekili seçilen, eski, ANAP Genel Başkanı ve başbakanlarımızdan Sayın Mesut Yılmaz'a ödetmek. Zaten bu konuda eskiden kalma bir borcu var.
Özal'ın vefatının sonrasında; nereye gömüleceği belirlenince, bir anıt mezar yapılması kararlaştırılmış ve her türlü rakam gözden çıkartılıp; bugünkü mezar, inanılmayacak kadar kısa zamanda, birkaç günde bitirilmişti.
Fakat inşaat başlamadan önce maliyet hesaplanınca, ortaya müthiş bir rakam çıkmıştı. Devletin hesapları içinde, vefat eden cumhurbaşkanlarına anıtmezar yapılması için, böyle rakamlar ayrılmadığı için; bu parayı, kimin ödeyeceği sorusu ortaya atılmıştı. Özal'ın politikalarının zengin ettiği ve sağlığında, 'dibinden' ayrılmayan işadamlarının hiçbiri, 'ben öderim', demeyince; ANAP Genel Başkanı olan Sayın Mesut Yılmaz, bir erkeklik yapmış ve 'ben cebimden öderim', diye efelenmişti.
Ve bu anıt mezar, devlet olanaklarıyla yapılmış; fakat Sayın Yılmaz, 'cebinden' bir kuruş ödememişti. Aralarında benim de bulunduğum, kimi bozguncu (!)köşe yazarları; zaman, zaman anımsatmış, fakat Sayın Yılmaz'ın eli, bir türlü cebine gitmemişti. (bildiğim kadarıyla, bildiğim kadarıyla cebi hiç de boş değildi). Başbakanlık düzeyine yükselmiş bir siyasetçinin, böyle 'kostaklandıktan' sonra, sözünü tutmamasına çok şaşırmıştım. Ama burası Türkiye, her şey olabiliyor ve unutulabiliyor.(ya da unutturulabiliyor)
Özal ailesinin mezar yerleri, hep sorun oluyor. Rahmetli annelerinin ve kardeşlerinin, Süleymaniye Camii mezarlığına gömülmesi de olay olmuştu. Bu kararın iptalinin gerçekleşmiş olmasına rağmen hâlâ orada gömülü olmaları ve bu konuda, gerekli işlemleri yapmayan görevlilerin sorumluluğu da, ayrı bir konu. Özal'ın annelerinin durumu tartışılırken; Nakşibendi Şeyhi'nin de, 'sahte' ve 'sözde' Atatürkçü, 12 Eylül Cuntası'nın izni ve o zamanki, bakanlar kurulunun kararıyla, Süleymaniye Camii mezarlığına gömüldüğünü öğrenmiştik.
Bu cuntayla ilgili, 'sahte ve sözde Atatürkçü', sıfatının dışında, pek çok sıfat kullanılabilir. Fakat kullanmak istemiyorum. Ancak; halkımızın unutkanlığı, müthiş canımı sıkıyor. Bugün, benim yaş kuşağımdan 10 kişiye sorsak; Sayın Yılmaz'ın, 'ben öderim', kostaklanmasını anımsayan, 2 kişi çıkmaz...
Toplumlar sadece 'unutmuyor'. Toplumlara bazı şeyler, 'unutturuluyor'. İnanılmaz bir bilgi kirletilmesi içinde, yalanlarla-dolanlarla, ve hiç utanmadan, geçmiş 'saptırılmak' isteniyor. Hem de, çok yakın geçmiş. Turgut Özal; bir yaz günü, ayağında bermuda şort, üzerinde bir t'shirt ve hırka, askeri bir tören birliğini teftiş etmişti. Bunun fotoğrafı, bütün gazetelerde yayınlanmıştı.
Fakat bu türden 'ucuzlukları', kanıksamış olan Türk halkı, fazla üzerinde durmamıştı. Geçenlerde; bir televizyon programında, o dönemleri yaşamış olması gereken bir gazeteci; yüzünde, 'müstehzi' bir tebessümle ve bunu söyleyenleri aklınca küçümseyerek, 'hâlâ, şortla ve yelekle birlik teftiş ettiğini söyleyenler var', diyebiliyordu. Ve diğer konuşmacılar da, bu 'bilgi kirletmesine', itiraz etmediler.
Nereye gittiğimizi anlamıyorum. İnsanların ve toplumların hafızasını, bu denli zayıf mı zannediyorlar. Daha 'dün' denebilecek bir zamanda yaşananları; nasıl, 'yaşanmamış' sanabiliriz? Bunu söyleyenlere, nasıl inanabiliriz?
Turgut Özal; Türkiye'ye ABD'nin, daha doğrusu, ABD'deki bazı çevrelerin armağanıdır(!). Türkiye ekonomisinin çöktüğü 1979 sonunda, '12 Ocak kararları', diye bilinen, istikrar politikasının mimarı ve o dönemin başkanı Süleyman Demirel'in, müsteşarıdır. 12 Eylül önlemleri, geçici bir istikrar paketi, olarak sunulmasına karşın; asla, 'geçici olmamıştı'.
Bu oyunu sezen rahmetli Ecevit, 'bu politika, demokrasi içinde uygulanamaz, dikkat...', demesine rağmen, gidişatı engelleyememiş ve 12 Eylül gelmişti. Sonrasını, hep birlikte yaşadık. Cunta'nın hükümetiyle önceleri iyi geçinen Özal; daha sonra, görevinden ayrılmış ve sonrasında, ANAP'ı kurarak, tam anlamıyla iktidar olmuştu. Bu 'seçim aldatmacasını', anlatmayacağım.
Oyunun diğer figüranları, Necdet Calp ve Turgut Sunalp idiler. Özal'ın partisinin, bu iki liderin partisinden daha uzun yaşamasının nedeni, iktidar olması ve olanaklarını kullanması idi. Sadece Özal'ın anıt mezarının değil, ANAP'ın ışıkları da artık söndü. Kader...
Bugün