Almanya'daki 'Deniz Feneri'ndeki yolsuzlukların tartışmaları, günümüzde devam ediyor. Ben bu konuda, asla 'taraf' değilim. Yolsuzluktan yana taraf olmam, mümkün olmadığı gibi; Almanya'daki bir yolsuzluk ve hırsızlığı, Türk siyasetinin en üst noktasına çıkartmakta da, taraf olmayacağım açıktır.
Uzun süreden beri, CHP'nin etkili olabileceği muhalefeti; bu türden, yolsuzluk ve yetki kullanımındaki usulsüzlükler üzerine, kumasının gereğini yazıyorum.
Ve görebildiğim kadarıyla, bu konuda (maalesef) çok 'malzeme' var. Fakat, Almanya'da kurulu bir derneğin iddianamesinde; pek de net olmayan ve isim verilmeyen suçlamalara, bu denli sarılmanın, fazla anlamlı olmadığını düşünüyorum.
Orada suçlanan ve mahkum edilen insanların, Türk vatandaşı olmaları ve Türkiye'deki kimi kurumlarda 'bağlantıları'; elbette, üzerine gidilmesi gereken bir olgu. fakat alman hakimin, kanıt göstermeden yaptığı suçlamaları, gerçek olarak kabul etmek ve buradan yola çıkarak, kimi varsayımlar üretmek ve bu varsayımları gerçek olarak kabul ederek, siyaset yapmak; eninde sonunda, insanın 'ayağına dolanır'. (bir gazetemizin, hâlâ Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı'yla uğraşmasını anlamak, mümkün değil).
Recep Tayyip Erdoğan'ın, kendilerine baskı yapıldığını ileri sürdüğü gazeteleri; 'doğru yazmayan gazeteleri, evinize sokmayın', gibisinden bir şeyler söyleyerek, boykot çağrısı yapması da anlamsızdı ve çok garipsedim.
Bir başbakan böyle bir çağrı yaptığı zaman; gerek ülke içinde ve gerekse ülke dışında, müthiş eleştiriler ve bu söylenen, basın özgürlüğüne karşı bir tutum olarak değerlendirilir ve bunu böyle değerlendirenler, haklıdır. Eğer bir başbakan, böyle 'ekonomik baskı' uygulamak, ya da uygulatmak istiyorsa; bunu, mikrofon başında yapmaz.
Asla, 'yapsın' diye yazmıyorum ama, adamlarını uyarır ve bu baskıyı, 'el altından' örgütler. Ancak görebildiğim kadarıyla, sayın başbakanımız kendini tutamıyor ve sinirlendiği zaman, 'Kasımpaşalılığı' tutuyor. Böyle bir tutum; eh haklı insanı bile, haksız duruma düşürür. Bu tartışmanın geldiği bir başka nokta, beni çok rahatsız ediyor.
Bu da; halkımızın, 'yardım duygusu ve iştahını', zayıflatmaması. Gerçekten, halkımız bu türden yardım derneklerine, çok katkıda bulunuyor. Ve bu türden dernekler, konuyla ilgisi olmayanların, akıllarına bile gelmeyen oranda, yardımlar yapıyorlar.
Almanya'daki derneğin çapı ve olanakları konusunda, fazla bilgi sahibi değilim ama; Türkiye'deki Deniz Feneri'nin on binlerce muhtaca yaptığı yardımların kesilmesi, çok yazık olur.
Bu konuyla ilgili olarak, bir başka gözlemimi dile getirmek istiyorum. Zaten aynı konuya, kısaca da olsa; geçenlerde, gene değinmiştim. Bu da, İslami duyarlılıkları fazla olan kesimlerdeki, rahatsızlık ve tedirginlik. Bu konuyla ilgili olarak, bir başka gözlemimi dile getirmek istiyorum.
Zaten aynı konuya, kısaca da olsa; geçenlerde, gene değinmiştim. Bu da, İslami duyarlılıkları fazla olan kesimlerdeki, rahatsızlık ve tedirginlik. Gerçekten; son 5-6 yılda, 'İslami kesim', diye isimlendirilen çevrelerde, hızlı bir değişme gözleniyor.
Özellikle; AKP'lilerin kazandıkları belediyelerde, belli görevlere gelen insanların, hızlı zenginleşmeleri, göze batıyor ve rahatsız ediyor. Kimi zaman, eğitimini gördükleri alanla hiç ilgisi olmayan görevlere getirilen 'sempatizanlar'; çoğu kez, (bence) başarılı oluyorlar ama; hızlı zenginleşmelerini açıklamakta, güçlük çekiyorlar. Ve bunlara oy vererek, altlarındaki koltukları sağlamış olan seçmenler; 'biz, bu insanları zenginleştirmek için mi oy verdik?', 'biz, bunlar için mi çırpındık;', sorularını ve benzer soruları soruyorlar.
Mütevazi koşullarda yaşayan bir küçük esnaf, ya da zor geçinen bir ücretli; kimi belediyelerde görev aldıkları zaman, hızla kabuk değiştiriyorlar. Aslında, görev almak da, şart değil. Yakınları yerel yönetimlerde görev alan insanlar; hızla, eski çalışma alanlarından farklı alanlarda şirketleşiyorlar ve belediyeler için, çalışamaya başlıyorlar. Ama ne çalışma...
Ve mütevazı evinden işine, minibüsle gidip gelen birileri; her iki yılda bir araba değiştirmeye başlıyorlar. 10 yıl önce, başörtülü hanım şoför görülmezken; direksiyon sallayan, kara çarşaflılar ortaya çıkıyor... Çocuğunun okul giderleri karşısında bunalan kimi belediyeciler (!); çocuklarını, pahalı özel okullara gönderiyorlar ve sürekli okul açılıyor. Aynen, sürekli açılan özel hastaneler gibi...
Türkiye'de, yepyeni modalar ortaya çıkıyor ve gelişiyor. Aslında; bu gelişmeler, belki de sevindirici gelişmeler. Ama, çok hızla ortaya çıkıyorlar ve açıklamaları, kolay olmuyor. Kaldı ki; atalarımızın dediği gibi, 'çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz...'
Farlılıklar, rahatsızlık yaratıyor.
Bugün