Aslında, program ilginç bir programdı ve ben de izliyordum. Fakat tam o sırada, konuklarım geldiği için; 'durun, bir program izliyorum' diyemedim ve daha sonraki gelişmeleri kaçırdım. Bu denli tartışmalara zemin oluşturacağını bilsem, konuklarımdan izin alarak izlemeye çalışırdım. Zira, sevgili Ünsal'ın, kendini nasıl savunduğunu (!) öğrenemedim. Muhtemelen, benim bugün dile getireceğim görüşleri, o da dile getirmişti. Zaten benim tanıdığım Ünsal Yavuz, bir görüşünü dile getirdikten sonra yapılan eleştirilere pabuç bırakmaz.
Bu konuda, beni en çok şaşırtan husus; sanki, 'Jacoben olmak' bir suçmuşçasına; genellikle, 'Ünsal Yavuz Jacoben olduğunu itiraf etti' gibisinden üst başlıklarla haber yapılması. Basınımızın, yayın yönetmenlerinin bile, bu konudaki bilgisizlikleri ve Jacobenliğin ne olduğu konusundaki kafa karışıklıkları, beni hem şaşırtıyor hem de üzüyor. Öyle zannediyorlar ki; günümüzün Jacobeni, Fransız Devrimi sonrasında, 1790'larda olduğu gibi düşünüyor ve düzen sağlamak için, 'kanlı bir terör' özlemi duyuyor. 21. Yüzyıl'da, bu türden beklentiler olabilir mi? Hangi aklı başında insan; günümüzde, bu türden beklentiler içinde olabilir?
Sorun, Jacobenizmin ne olduğunun bilinmemesinden ve kulaktan dolma kimi eksik bilgilerden yola çıkılarak, genellemeler yapılmasından kaynaklanıyor. Daha önceleri, defalarca ve defalarca belirttiğim üzere; hele kendini 'solcu' olarak niteleyen kimi 'aklı evveller' Jacobenizme karşı çıkmıyorlar mı, işte o zaman çıldıracak gibi oluyorum. (Bunların sayılarının ne denli çok olduğu düşünülürse, ne denli zorluk içinde olduğum görülür (!)...)
x x x
Jacobenlik, toplumsal ve siyasal yaşamla ilgili olmaktan çok ekonomik yaşamla ilgili bir kavramdır. Daha doğrusu; yaşamın bu üç yönünü birleştirerek, çözüm önerileri getiren bir anlayıştır. Fakat o dönemin koşulları içinde; bu çözüm önerileri, çok kanlı olmuş ve Jacobenler, döktükleri kanda boğulmuşlardı. Kim bilir, belki de; A. Frace'ın dile getirdiği üzere 'Tanrılar susamışlardı...'
Bugün, bu türden yöntemlere itibar edilmesi mümkün müdür?
Jacobenler, devrim sonrası Fransa'sında; genellikle, Meclis üyesi, gazeteci vs mesleklerden gelen, bir avuç idealisttiler. Paris yakınlarında, yarı yanmış bir 'Jacoben manastırında' toplandıkları için; bunlara 'Jacoben' düşünce ve yöntemlerine de, 'Jacobenizm' denmiştir.
Dönem; burjuva devrimi sonrasında, liberalizmin (o günkü koşullar içinde), egemen olduğu bir dönemdir. Liberaller; insanların, 'rasyonel' (akılcı) ve 'utulitarist' (faydacı) olmalarından yola çıkarak; 'devletin görevi, özgürlükleri korumaktır' diyorlardı. 'Eğer devlet özgürlükleri korursa, zaten rasyonel ve faydacı olan bireyler, kendileri için en doğru olan şeyi yaparlar ve tek tek bireyler 'en doğru' şeyi yaptıkları zaman, onların toplamından oluşan toplum da, 'en iyi' noktaya gelir...'
Jacobenlerin buna itirazı vardı. Çok genç yaşta, kendi giyotin kurbanı olan Babeuf, bu itirazı şöyle dile getiriyordu: 'Yaşadığımız toplumda, ciddi bir ekonomik eşitsizlik var' diyordu. (Mealen söylüyorum.) Ve devam ediyordu; 'Eğer devlet, sadece özgürlükleri korumakla yetinirse, o zaman toplumdaki o eşitsizliği de korumuş olur. Devletin yapması gereken şey, önce toplumdaki o eşitsizliği ortadan kaldırmak ve insanlara fırsat eşitliği vermektir. Ancak insanlara fırsat eşitliği verildikten; yani, bir özgürlük ortamı kurduktan sonra bu özgürlükleri korumanın bir anlamı olabilir...'
Ve devrim sonrasında Fransız Jacobenleri, bir ara iktidarı da ele geçirdiler ve insanların özgür olabilecekleri bir özgürlük ortamı kurma yolunda, inanılmaz bir terör estirdiler. Yukarıda da değindiğim üzere; bu terör, kendi başlarını da yedi. Ama öyle görünüyor ki, Fransız Devrimi'nin ayakta kalabilmesinin nedenleri arasında, bu 'acı terör', birinci dereceden rol oynamıştır. 19. Yüzyıl'da, terörün izleri ve acıları çok tazeyken; Jacobenizm neredeyse 'insanlık dışı' açıklanmaya çabalandı. Fakat 'düzenin değişmesi' gereğini savunan düşünürler; yöntemlerine olmasa bile Jacobenizmin düşüncelerine sıkı sıkıya bağlandılar. İşte 1840'larda Almanya'dan Paris'e gelen Karl Marks, samimi bir Jacobendi. Fakat daha sonra, İngiliz bir kumaş fabrikatörünün çocuğu Friedrich Engels'le tanışıp, İngiliz işçi sınıfının durumunu öğrenince; Jacobenizm'den uzaklaşacak ve 'manifestoyu' yayınlayarak, kendi yolunu çizecektir. Ancak, 'ayrıcalıkların kalktığı' ve 'insanların fırsat eşitliği içinde oldukları' ve elbette 'adil bir düzen' sol düşünce ve pratikte, yerini hep koruyacaktır.
x x x
Günümüz Jacobeni; elbette, darağaçları ya da giyotinler sıralanarak, 'hakça bir düzeni', kanlı bir biçimde kurmak istemeyecektir. Fakat, insanlara fırsat eşitliğinin sağlanmış olduğu; ekonomik olarak, güçlünün güçsüzü ezemediği, insanların insanca yaşadıkları bir düzen özlemi hep olacaktır ve bunun bir adı da; Jacobenizmdir.
Sözde liberal bir dünyada ve piyasa ekonomisinin koşulları içinde, 'zengin daha zengin; fukara daha fukara olurken' lafta sağlanan özgürlükleri gerçekleştirmek için çabalayan herkes; adını koysa da, koymasa da; bilse de bilmese de, 'Jacobendir' bunu dile getiren insan; 'itiraf etmez', tam aksine 'öğünür.'
Umarım Ünsal Yavuz bunları dile getirmiş olsun.