Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Karamsar olmak ve mukayese

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-10-04 04:26:00

Karamsar olmak ve mukayese
Kimi arkadaşlarım; abartılı bir 'iyimserliğim', olduğunu dile getirirler. Belki de, yalan değildir.
 
Kaldı ki; iyimserliğimi, bu gazetedeki yazılarımda da görebilirsiniz. Fakat acaba bu iyimserliğim, 'abartılı', bir iyimserlik mi? Hiç sanmıyorum. İyimserliğimin, abartılı olduğunu sanmıyorum. Zira, iyimserliğimin nesnel bir zemini var. Bu nesnel zemin de; sürekli olarak, geçmişle yaptığım 'mukayeseler', yani 'karşılaştırmalar'...

Daha önce de üzerinde durdum. Toplumsal bilimlerde, bizim 'laboratuarımız' olmadığı için; bizim yaptığımız işlerin, 'bilimsel olmadığını', zannedenler vardır. Oysaki biz, bizzat toplumu laboratuar olarak kullanırız. Bir doğal bilimci, nasıl laboratuarda deneyler yapar ve sonuçlara ulaşmak isterse; biz toplumsal bilimciler de, toplumu incelemeye alır ve gerek zaman açısından, gerekse mekan açısından, karşılaştırmalar yaparız. Toplumun, 'nereden gelip, nereye gittiğini' bilmezsek, doğru değerlendirmeler yapamayız.

Öğrencilik yıllarımı saymazsak, 40 küsur yıldır, toplumsal bilimlerle iç içe yaşıyorum. İktisat, siyaset bilimi, uluslar arası ilişkiler, sosyoloji vb. gibi toplumsal bilimleri; salt profesyonel bir dürtüyle, yaşamımı ve ekmeğimi kazanmak için çalışmıyorum. Benim derdim, Türkiye. Ve gelecek nesillerimize, bize bırakıldığından daha ileri ve daha mutlu bir Türkiye bırakmanın, kavgası ve endişesi içindeyim. Tüm çabam bunun için...

Bundan 10 küsur yıl önce; İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmemizin, 30. yılında; bir gurup sınıf arkadaşı, birkaç günlük bir program yaparak, birlikte olduk. Farklı alanlarda uzmanlaşan ve çoğu başarılı olmuş sınıf arkadaşları; hem, hasret giderdik, hem de, ülkemizin sorunlarını, ciddi bir biçimde tartıştık. Yaptığımız bir 'yuvarlak masa' toplantısında konu, 'ne bekliyorduk, ne bulduk', idi.

Mezun olduğumuz 1966 yılının Türkiye'sinin sorunlarını anımsamaya çabalayarak, o günlerin, (yani toplantıyı yaptığımız günlerin) koşullarıyla karşılaştırdık. Doğrusu, Türkiye açısından, daha iyisini bekliyorduk. Ama karşılaştırınca; her türlü sıkıntıya rağmen, 'bir yerlere' geldiğimiz, ortadaydı. Bu arada, 12 Mart öncesindeki olaylar ve 12 Mart yaşanmıştı. Gene bu arada, 1970-1980 arası, acımasız ve insafsız bir terör, ülkeyi sarsmış ve bunun sonunda da; 12 Eylül, tüm hışmıyla üzerimize gelmişti. Fakat tüm olumsuzluklara karşın, Türkiye'nin ulaştığı nokta, beklenenlerden çok daha iyi idi.

Çok ünlü bir benzetme vardır. Yarısına kadar dolu bir bardağa bakan 'kötümser', 'Bu bardağın yarısı boş', demiş. Aynı bardağa bakan 'iyimser' ise, 'Bu bardağın yarısı dolu', dermiş. Aslında, her ikisi de haklı. Ama bakış açıları farklı. Bizim öğrenci olduğumuz dönemde, Türkiye'nin fert başına düşen ulusal gelir payı, 300 dolar civarındaydı. 'fert başına ulusal gelirimiz 1.000 dolara ulaştığında, tüm sorunlarımızı çözmüş oluruz', diye düşünürdük.

Bugün, fert başına 10.000 dolar, ulusal gelir payımız var. Tüm sorunlarımıza karşın, neden karamsar olalım? Doğru rakam, bunun çok üzerinde ama; resmen, yüzde 10'a yakın bir işsizimiz var. İstihdam, yani işsizlik, çok ciddi bir sorun. Fakat ülkemizde işsiz oranı, hiç bunun altına düşmemişti.

Kötümser olmak için, çok neden var. Ama, 'işler daha kötüye gidiyor', demek, haksızlık oluyor. Aynı şeyi; dış borçlar, enflasyon oranı, faiz hadleri, ücret düzeyi, vs. için de söyleyebiliriz. Fakat sürekli olarak, 'daha iyiye' gidiyoruz. Tabii, hangi gözle baktığımıza bağlı...

Toplumumuzun kötümserleri, salt kendi kötümserlikleriyle baş başa kalmak istemiyorlar, bu kötümserliği yaymaya çabalıyorlar. Ve doğrusu, kısmen de başarılı oluyorlar. Eskiden, hem 'yokluk', hem de 'yoksulluk' vardı. Şimdi, yokluk kalmadı ama, yoksulluk maalesef hüküm sürüyor. Ancak yoksullarımızın sayısı, eskisinden daha çok değil. Bu nokta, çoğu kez ihmal ediliyor.

Ve gerçekten, insanın içini buran yoksulluk tabloları sergilenerek, kötümserliğin kanıtları ortaya dökülüyor. Bir zamanlar memleketimize, Polonyalılar dadanmıştı. 'Polonyalı turistler' demiyorum. Zira, turizm gibi bir amaçları yoktu. Ellerindeki çürük- çarık malları, satmaya gelirler ve arabalarına binerek, geri dönerlerdi. O 'yokluk' günlerinde; Polonya mallarına olan, inanılmaz açlığı hatırlıyorum. Koltukaltlarında ter izi olan, pis gömleklerine bile, müşteri bulurlardı. Plastikten yapılmış elektronik mallar; kapış, kapış giderdi...

Bu türden olayları anımsadıkça; iyimserlik ufuklarına yelken açıyorum. Kimse kusura bakmasın...
 
BUGÜN
 
 
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara