Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Kıbrıs'ın geçmişi ve beklentiler

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-05-02 13:42:00

Kıbrıs'ın geçmişi ve beklentiler
Türkiye'nin son yarım yüzyılına damgasını vuran en önemli sorunlardan biri, Kıbrıs Sorunu'dur.
1571'de; Osmanlı İmparatorluğu'na katılan ve 1923 Lozan Antlaşmasıyla İngiltere'ye terk ettiğimiz Kıbrıs; belki sadece son yarım yüzyıl değil, tüm Cumhuriyet tarihimiz boyunca, Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olma özelliğini taşır.

Kıbrıs'ı, Lozan'dan önce Sevr'de ve hepsinden önce de, (bu kez geçici kaydıyla), 1878'de İngiltere'ye vermiştik. İngiltere, 1925'de Kıbrıs adasına 'sömürge statüsü' verince, Kıbrıs Rumları'nın ayaklanmaları başladı. Önceleri, pek rengi belli olmayan bu ayaklanmalar; 1941'de, komünist AKEL'in kurulmasıyla, SSCB'nin Akdeniz politikası çerçevesinde; 'demokrasi için faşizme karşı mücadele', başlığıyla, farklı bir boyut kazandı.

1943'de; Limasol ve Magosa, 1946'da Lefkoşe belediyelerini, Akel kazandı.

Kıbrıs Rumları 1947'de, 'Yunanistan'a ilhak', talep ettiler. İngiltere buna yanıt olarak, bir muhtariyet anayasası önerisinde bulundu. Bir anaysa taslağı hazırlandı ve Kıbrıs Türk cemaati de, bu taslaktan memnun oldu. Fakat Akel, bambaşka hedefler peşindeydi.

                        X                                        X                                       X

Türkiye; Lozan'dan vazgeçmek zorunda kaldığı Kıbrıs'a, fazla ilgi göstermiyordu. CHP'nin son Dışişleri Bakanı Nurettin Sadak, 'Türkiye Kıbrıs diye bir sorunu yoktur', diyordu. Daha sonra, DP'nin ilk dışişleri bakanı Fuat Köprülü de, 20 Haziran 1950'de, aynı mealde bir beyanat veriyordu.

16 Şubat 1951'de; Rumlar, resmen 'ilhak talebini' dile getirdikleri zaman da, Köprülü'nün ilk tepkisi; 'bizi ilgilendirmez', olmuştu. Fakat Nisan ayında, ağız değiştirecek ve 'bu konuda biz de varız', diyecektir. Zaten 1954 Ağustosunda; Adnan Menderes, 'Kıbrıs Yunanistan'ın olmayacak', diyerek; Türk dış politikasındaki, yaklaşım değişikliğini, en üst düzeyden dile getirecektir.

1955'te, Fatih Rüştü Zorlu'nun Dışişleri Bakanı olmasıyla; Türkiye'nin, bu konudaki politikası, daha kararlı bir görüntü kazanacaktır. Bu arada, 6/7 Eylül kepazeliğinin yaşanmasına karşın; süreç, Londra Antlaşmasıyla noktalanacak ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacaktır.

                               X                                          X                                        X

Kıbrıs Cumhuriyeti'ne can veren anayasanın, ayrıntıları üzerinde duramayacağım. Fakat Rum ve Türk Cemaatlerinin haklarını güvence altına alan, bu anayasanın denetimi, başına ünlü bir anayasa hukukçusu olan; Alman bilim insanı, Prof. Fasthof'un getirildiği, 'Anayasa Mahkemesi'ne bırakılmıştı.

Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini, güvence altına almak için; İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, 'garantör devlet' statüsüne kavuşturuluyordu. Türkiye 650, Yunanistan 950 askerden oluşan, birer askeri varlık oluşturacaklardı. Devlet başkanı, Rum cemaatinden; yardımcısı, Türk cemaatinden olacaktı. Devlet başkanlığına, Ortodoks cemaatinin ruhban lideri, Makarios seçilirken; yardımcılığına, Dr. Fazıl Küçük seçilmişti.

                              X                                          X                                      X

Kıbrıs, bağımsız bir devlet olarak, uluslar arası arenaya çıkmıştı ama; Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan'ın, bu anayasaya uymaya, hiç niyetleri yoktu. 1963 yılından itibaren; Türk Cemaatine yönelik, baskı ve suikastlar başlamıştı. Zaten, bu durumu ilk değerlendirenlerden biri olan, Anayasa Mahkemesi başkanı Prof. Fasthof; 'Bunların niyeti kötü', diyerek istifa etmiş ve Almanya'ya dönmüştü.

Birleşmiş Milletler, olayları engelleyebilmek için, bir 'barış gücü' oluşturdu. (zaten o gün, bugün; o adadalar). Fakat olaylar, engellenemiyordu. Türkiye; sonunda 'garantörlük hakkını' kullanarak, adaya müdahale etmek istedi. Bu kez de, ABD başkanı Johnson araya girdi ve Başbakan İsmet İnönü'ye, 'yenilir yutulur tarafı olmayan', bir mektup gönderdi. Bu ünlü mektupla; ABD başkanı, Türk başkanına, 'bizim size verdiğimiz silahları, canınızın istediği yerde kullanamazsınız', diyordu. 'Bu silahları, ancak bizim istediğimiz yerde kullanabilirsiniz'...

İsmet Paşa; bu mektuba, aynı sertlikte bir mektupla yanıt verdi ve 'Sizin bu mektubunuz üzerine, yeni bir dünya kurulur ve Türkiye, bu dünyada yerini bulur', dedi. Ama, ABD 'altını oymuştu'...

X                                            X                                             X

Kıbrıs Rumlarının, EOKA tedhiş örgütüne karşılık; Kıbrıs Türkleri, Türkiye'nin de desteğiyle, Türk Mukavemet Teşkilatı, (TMF)adıyla, bir örgüt oluşturmuşlardı. Bu arada, Türk Cemaatinin liderliğine de, Dr. Fazıl Küçük'ün yerine, Rauf Denktaş getirilmişti.

Sonunda; Atina'daki cuntanın, Kıbrıs'taki uzantısı olacak bir biçimde; Nikos Sampson adında, garip bir adamın liderliğinde, bir 'darbe' gerçekleşince; Türkiye, aradığı fırsatı yakaladı ve Temmuz 1974'te, 'Anayasal düzeni iade etmek için', bir 'Barış Harekatı'; düzenlendi.

Yani garantörlük hakkını kullandı.

Barış harekatı sonrasında; ne Kıbrıs Rumları, ne de Yunanistan; bir türlü 'uzlaşmaya' yanaşmayınca; önce, 'Kıbrıs Federe Türk Cumhuriyeti', kuruldu. Aynı uzlaşmaz tutumun devamı üzerine, 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti', uluslar arası arenaya çıktı.

'Annan Planı'nı reddetmelerine rağmen, Avrupa Birliği'ne alınan Kıbrıs Rumları; zamanın, lehlerine gelişeceğini zannediyorlar ama, KKTC'deki son seçimler, farklı bir fotoğraf çıkardı.

Bakalım sonunda neler olacak...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara