Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Memur eyleminin düşündürdükleri

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-12-03 09:39:00

Memur eyleminin düşündürdükleri
 
Geçtiğimiz hafta yaşanan "memur eylemi" beni bazı konularda düşünmeye itti.

Büyük kentlerimizin "ulaştırma", "eğitim" ve "sağlık" alanlarında çalışan kamu emekçilerinin önemli bir bölümünün katıldığı "boykot" belirli açılardan başarılı oldu.

Konunun ve beni düşünmeye iten konuların ayrıntılarına girmeden önce işin "adını koymamız" gerektiğini düşünüyorum. Doğrusu bu eylemi planlayan ve yürütenlerin bile konunun adını koymakta zorlandığını görüyoruz. Kimi sendikacılar bu eylemi bir "grev" olarak isimlendirirken kimi sendikacılar sadece bir "eylemden" söz etmekteler ki; bence işin doğrusu budur. Ayrıca kimi sendikacılar da bir "boykottan" söz etmekteydiler ki; bu da doğrudur.

Ayrıca "grev" denilmesi bir suç oluşturur ki, bunun sonunda ciddi sıkıntılar doğabilir.

***

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, insanların işlerine, güçlerine gitmelerinin zorlaşması; hatta kimileri için olanaksız hale gelmesi, pek memnun olunacak bir şey değildir. Aynı şekilde kimi sağlık hizmetlerinin sınırlı da olsa aksaması sevinilecek bir şey değildir. Kimi öğrencilerin derslerinin boş geçmesi ve öğretmenlerin eyleme çıkmış olmaları da çok düşündürücüdür. (Zaten memur sendikaları diğer alanlarda pek başarılı olamadılar. En azından bu üç alandaki başarıya ulaşamadılar.)

Peki bu eylem bizi pek memnun etmiyor diye eyleme katılan kamu görevlileri ve sendikaları eleştirecek miyiz? Elbette hayır...

Eğer kamu emekçileri yasaları zorlayarak bir eylem yapmışlarsa; onları böyle bir eyleme zorlayan gelişmeler ve koşullar var demektir ve bunların anlaşılması gerekir.

Her şeyden önce Türkiye'nin 1980 sonrasındaki "gelir paylaşımına" ve bunun değişimine bakmak gerekir.

***

Ulusal gelir paylaşımını dikkate alırsak; ücretli kesimin ulusal gelirden aldığı pay, 1980 öncesinde ulusal gelirin yüzde 35'inden fazlaydı. Özellikle grev hakkı olan ve bunu kimi zaman abartılı bir biçimde kullanan sendikalı işçiler; çok ciddi gelir artışı sağlamaktaydılar. Buna karşılık; memurların ücret artışları enflasyonun çok gerisinde kalıyordu. Her ne kadar Turgut Özal "Benim memurum işini bilir" vecizesiyle (!) memuruna yol gösterdiyse de; bunu yapamayan ve yapma olanağı olmayan memurlar da vardı.

Örneğin; İstanbul'un bir ilçe belediyesinde "hukuk işleri müdürü" olan avukat bir yakınım, ilkokul tahsilli çaycısından daha düşük bir gelir elde ediyordu. Hukuk bürosundaki lise mezunu iki kızın maaşlarının tutarı, o çaycının ücretinin altındaydı. Böyle bir durumun sürmeyeceği açıktı.

Öyle KİT'ler bilirim ki; buralarda çalışan vasıfsız işçiler, bizim birkaç dil bilen ve sayısız sınavlardan geçerek oralara gelen asistanlarımızdan daha yüksek ücret alıyorlardı.

Ancak bu tablo kısa bir süre sonra ortadan kaldırıldı. Sendikalı işçi sayısı hızla düşürülürken öyle bir ekonomik yapıya geçildi ki; ücret artışından çok "iş güvencesi" ön plana çıktı. Bu sadece kamu kesiminde değil özel sektörde de önem kazandı. Fakat uygulanan ilginç politikalarla; memur ücretleri işçi ücretleri düzeyine yükseltileceğine; işçi ücretleri "sabit tutularak" memur maaşlarına yaklaştırıldı. Tabii, hem işçiler mağdur edildi hem de memurların dertlerine derman olunamadı.

***

Bu koşullar altında; "bir şeyler" yapmak gerekiyordu. Ve son günlerde yaşadığımız eylem hayata geçirildi.

Siyasal iktidar ve bu eyleme katılanların işverenleri konumunda görebileceğimiz "üst düzey bürokratlar" bu eylemin "yasal olmadığını" dile getirirken; eylemi düzenleyen sendikalar, bu eylemin "hukuki" olduğunu iddia ediyorlar. Doğrusunu isterseniz her iki taraf da kendi açılarından haklılar.

Yapılan eylemin yürürlükteki yasalara uygun olduğunu iddia etmemiz mümkün değil. Fakat maalesef bizim yasalarımız hukuka uygun değil. "Hukukilik" ve "yasallık" arasındaki ilişkiyi geçtiğimiz Salı günü genişliğine ele aldığım için, şimdilik kısaca değinmekle yetiniyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim ki AB'nin hemen tüm üyelerinde, memurların grev ve toplu sözleşmeli sendika hakkı vardır. Burada "ülkemizin koşulları" vb. saptırmacalara da hiç gerek yoktur.

***

Bu eylem bize ne gösterdi? Her şeye rağmen dünyanın emekçilerin omuzlarında döndüğünü gösterdi. Kim ne palavralar atarsa atsın; kim ne yalanlar, dolanlar anlatırsa anlatsın; "önce emek vardı" ve neler yaşanırsa yaşansın "sonunda da emek kalacak..."

Bu eylem bunu bir kez daha gösterdi ve anımsattı.

Gerçekten emek olmaksızın yaşamın sürdürülmesi mümkün değildir. Kendini "borsa dehası" olarak isimlendiren ve dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden borsa simsarları, makinelerine ve evlerine giren elektrik olmasa, ellerinin, kollarının bağlanacağının farkına varmazlar. Kablosuz bilgisayarlar bile "iletişim emekçilerinin" eseridir. Bir makinist frene basınca; o koca tren durur. İçindekilerle birlikte...

Ve kimileri hâlâ emeğin ağırlığını görmezden gelirler...




İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara