Yunanistan'ın masada olmaması ve imza atmaması; üzerinde durulması ve Kurtuluş Savaşı'mızı, bir Türk- Yunan savaşı olarak görenlerin, düşünmesi gereken bir konudur. Bunun üzerinde çok durdum ve durmaya devam edeceğim.
9 Eylül 1922'de, İzmir kurtarıldıktan sonra İzmir'den Kuzey'e doğru çıkan birliklerimiz, Çanakkale'de, İngiliz kuvvetleriyle karşı karşıya gelmişlerdi. Aynı dönemde, Bursa'yı kurtaran kuvvetlerin bir kısmı da, Batı'ya doğru giderek; 'askersiz bölge'nin, sınırlarına dayanmışlardı.
'Askersiz bölge', 1. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan, Mondros Mütarekesi'nin getirdiği bir dertti. İngiltere; Çanakkale ve İstanbul boğazlarını, ele geçirememesine rağmen, boğazlara el koymak istemiş ve Mondros limanındaki, Agamemnon zırhlısında yapılan müzakerelerde; Amiral Calthorphe, Osmanlı delegesi Rauf Bey'i, bu konuda ikna etmişti.
Mütareke koşullarına göre; boğazlardaki toplarımız sökülecek ve siperler boşaltılarak barış antlaşması imzalanana dek, İngiliz askerlerine devredilecekti. Aynı, ya da benzer bir şey, İstanbul için de söz konusuydu. İngiltere, savaşta alamadığı İstanbul'u, müttefikleriyle birlikte sözde düzeni sağlamak ve barış antlaşmasına kadar olmak üzere işgal edecekti.
Düşünün ki; Almanya'da, Hitler'i iktidara taşıyan 'kırgınlık', Almanya'nın işgal edilmemesine karşın, ağır şartlarla barış antlaşması imzalamaya zorlaması olmuştu. Savaşı, kendi topraklarında yaşamayan Alman halkı, savaşı yitirdiğine inanmamış ve bunu, bir 'Yahudi oyunu', olarak değerlendirmişti. Buna karşılık; savaş süresince, bomba atan birkaç İngiliz uçağından başka bir şey görmeyen İstanbul halkı, hem işgali yaşıyor, hem de boğazları yitiriyordu.
Ulusal savaş sonrasında, 'Lozan Barış Müzakerelerinin', dışişleri bakanları düzeyinde yapılacağı belli olunca; istifa eden Yusuf Kemal yerine, dışişleri bakanı olmak isteyen Rauf Bey, aslında Mondros'un rövanşını almak istemişti. Fakat Mustafa Kemal'in bu makama İsmet Paşa'yı getirtmesi, Rauf Bey'i çok kırmış ve daha sonra, yollarının ayrılmasına neden olmuştu.
Çanakkale'de, Türk ve İngiliz birlikleri karşı karşıya gelince, İngiliz işgal kuvvetleri kumandanlığı 'Türk askerleri, askerden arındırılmış bölgeye girerse, bunu savaş nedeni, sayacaklarını ilan etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti buna karşılık, 'Misak-ı Milli hudutları içinde, hiçbir bölgeyi askerden arındırılmış kabul etmeyiz ve istediğimiz her yere gireriz', yanıtını verdi.
Bir savaş ortamına gelinmişti. Bir savaş ortamına gelinmiş ve Avrupa'daki bazı başkentlerde, telaş başlamıştı ama; İngiltere ve Fransa, ordularını terhis etmişlerdi. Zaten Fransa, Çanakkale'deki askerlerini de çekmiş ve bu işe karışmayacağını, ilan etmişti.
İngiltere'nin; Avustralya, yeni Zelanda ve Hindistan'dan asker talepleri de, reddedilmişti. Yani Londra'nın işi, oldukça zordu. Ve bu nedenle; bir an önce, mütareke görüşmelerinin başlamasını istiyordu. Ankara, biraz da İngiltere'yi üzmek ve bunaltmak için, işleri yavaştan alıyordu. Nihayet, Mudanya'da yapılması öngörülen mütareke görüşmelerine, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'nın yetkili kılındığı açıklandı ve İngiltere'nin, yüreğine su serpildi.
Bir savaş sonrasında, mütareke masasına, savaşan taraflar oturur. Mudanya'da, Yunan temsilcisi masada yoktu. Bu ne biçim bir Türk- Yunan savaşıdır ki; mütareke masasında, Yunanistan temsil edilmemektedir? Gene, 11 Ekim 1922'de imzalanan mütareke metninde, Yunanistan delegesinin imzası yoktur. (Yunanistan delegesi, mütarekenin yürürlüğe gireceği, 15 Ekim'den bir gün önce, 14 Ekim 1922'de, mütareke metnini imzalayacaktır.)
Mudanya Mütarekesi, savaş durumuna son vermekle birlikte; barış antlaşması imzalanan dek, Boğazlar ve İstanbul'daki fiili durumun devamını öngörür. Doğu Trakya'yı Yunanistan, 15 gün içinde boşaltacak ve Fransızlara teslim edecektir.
Daha sonra Fransızlar, bize aktaracaktır. 15 Ekim 1922'de, Cafer Tayyar kumandasında bir Türk birliği, kente gelir ve düzeni sağlamak işlevini, müttefikler yanı sıra üslenir. Bunları, geçen hafta yazmıştım. İstanbul'daki, 1453 sonrasındaki ilk ve (inşallah), son işgal, fiilen bitmiştir. Tüm İstanbul, sokaklara dökülmüş, evlatlarını kucaklamaktadır. Artık, savaş sona ermiştir.
BUGÜN