Salı günkü yazımda Mustafa Kemal'in çocukluğunu anlatmış ve 1905'te kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldıktan sonra; Suriye, Selanik ve Libya'da görev yaptığını ve Balkan Savaşları'nın başlamasından sonra; memlekete dönerek görevlerini burada sürdürdüğünü yazmıştım.
Defalarca ve defalarca yazılan-çizilen ve anlatılan bu yaşam öyküsünü bu sütuna taşımamın nedeni; Mustafa Kemal'in o çok ilginç yaşam öyküsünün pek bilinmeyen ve garip bir biçimde kimilerinin pek de hoşuna gitmeyen yönlerini sizlerle paylaşmak. Ben tüm yaşamım boyunca; kendimi "Atatürkçü" olarak tanımladım ve bu samimi duygumdan hiç ödün vermedim. Fakat Mustafa Kemal'i asla bir "put" olarak değil bir büyük "insan" olarak gördüm. Ve herkesin öyle görmesinin Atatürk'ü büyüteceğini düşünüyorum.
x x x
Balkan Savaşları'nda alınan ağır yenilgiler Mustafa Kemal'in siyasal felsefesinde önemli değişiklikler yaptı. Ordu "particiliğe" bulaşınca; savaşma gücünü nasıl yitirdiğini acı bir biçimde gördü. Kısa bir süre öncesine kadar; kendi yönettiği topraklarda kurulan devletlerin ordularının (özellikle Bulgarlar'ın) Çatalca'ya kadar gelmelerinin nedenini "siyaset" olarak gördü. Ve daha sonraki yaşamında; "ya ordu-ya siyaset" ilkesini kendisi ve yakın arkadaşları için uyguladı.
1. Dünya Savaşı'nda; ilk kez adını Çanakkale Savaşları'nda duyurdu. Gerçekten; Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'nda; "Anafartalar"da "Conkbayırı" denilen bir noktada Anzaclar'ın (Avustralya-Yeni Zelanda) yapmak istedikleri sürpriz bir "çıkarmayı" engelledi. Bir gün yaveriyle cepheyi dolaşırken; Anzaclar'ın beklenmeyen bir noktaya beklenmeyen bir çıkarma yapmakta olduklarını gördü. Yaverini yardım getirmesi için gönderdi. Kendi de atından inerek olayı izlemeye başladı. O sırada; orada sipere girmiş bir bölüm asker olduğunu görünce kumandanlarını sordu. Genç bir subay ileri çıkarak kendini tanıttı. Mustafa Kemal düşmanın çıkarma yaptığını ve neden ateş açmadıklarını sordu. Genç subay mermilerinin bittiğini söyleyince; "peki süngünüz de mi yok" sorusunu sordu ve "Kumandayı alıyorum" diyerek tabancasını çıkardı ve kısa bir konuşma yaptı.
"Ben size sadece düşmana saldırmaya değil ölmeyi emrediyorum. Biz burada ölürken yardım gelecek ve gelen arkadaşlarınız bu çıkarmayı püskürtecekleri..."
Anzaclar da bu beklenmeyen karşı saldırı karşısında şaşırdılar. Ve sipere yattılar. Bu arada yardım da yetişti ve düşman püskürtüldü. Kısa bir süre sonra; o zamanların "ordu gazetesinde" Mustafa Kemal "Anafartalar Kahramanı" olarak tüm imparatorluğa tanıtılıyordu. Fakat Mustafa Kemal'in bu konumu ve kahramanlığı günümüzde "kimilerince" görmezden gelinmek istenir.
"Çanakkale Cephesi'nde Mustafa Kemal'den daha üst rütbede çok sayıda subay vardı. Neden sadece Mustafa Kemal'in adı öne çıkartılıyor" sorusunu sorarlar. Evet elbette Çanakkale'deki tüm subaylarımız yurtsever ve kahramanlardı. Fakat her savaşta bir "kırılma noktası" vardır. Ve o kırılma noktasında başarılı olan kişi ön plana çıkar. Mustafa Kemal'in "Anafartalar Kahramanlığı" tartışılmaz.
x x x
Çanakkale Zaferi sonrası; Mustafa Kemal'i Doğu Cephesi'nde görürüz. Muş ve Bitlis cephelerinde büyük yararlılık gösterir.
Bu arada; veliaht Vahdettin Efendi, Alman Genelkurmayı tarafından kış manevralarını izlemek üzere Almanya'ya davet edilir. Bu daveti kabul eden Vahdettin yanına yaver olarak; şahsen tanımasa da ismini çok duyduğu ve saygı beslediği Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa'yı ister.
Mustafa Kemal; birkaç yıl içinde tahta çıkacağı belli olan Vahdettin'le böyle bir seyahat yapmayı çok yararlı görür. Trende onu etkileyerek Boğazlar ve İstanbul'u denetlemek için oluşturulan; 1. Ordu'nun kumandanlığını alma konusunda özendirir. Eğer o kumandanlığı alırsa kurmay başkanlığını alabileceğini düşünür. Elde yıpranmamış bir ordu olması çok yarar sağlayabilecektir.
Aslında Mustafa Kemal; sağlık açısından çok hassas bir insandır. Midesi, bağırsakları, böbrekleri ve nihayet karaciğeri çok zayıftır.
Buna rağmen kendini yıpratırcasına çalışan bir kumandandır. İşte bu sağlık nedenlerinden ötürü; İstanbul'a dönerken Karlsbad'da bir termal tedavi alır. Ve o Karlsbad'da iken Sultan Reşat ölür ve Vahdettin tahta çıkar. Ve Enver Paşa hemen Vahdettin'i çevreleyerek; Mustafa Kemal'in İstanbul'a en uzak noktaya Suriye'ye atanmasını sağlar.
Orada oluşturulan Yıldırım Ordular Grubu'na iki kez atanan Mustafa Kemal; Liman von Sanders'in ayrılması üzerine; Mondros Mütarekesi'ni Suriye Cephesi'ndeki tek sorumlu olarak yaşadı. Ve 13 Kasım 1918'de İstanbul'a döndü.
x x x
Mustafa Kemal Karlsbad'da yaşadıklarını; "Karlsbad Hatıraları" başlığıyla kaleme almış. Bunlardan biri beni çok etkilemişti. Son olarak; bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mustafa Kemal'e Karlsbad'da bir pansiyonda bir süit ayrılmış. İlk gün; kaplıcaya gittikten sonra dinlenmek üzere pansiyonuna dönerken; odasında "taze çiçek" olmadığı aklına gelmiş.
Hemen bir çiçekçi dükkânına girmiş ve üç-beş vazoyla bol miktarda çiçek almış. Bunları emir erine vererek dairenin değişik yerlerine yerleştirmesini istemiş ve bir kahve içtikten sonra dairesine gitmiş.
İşte Mustafa Kemal böyle zarif bir Osmanlı subayı idi. Otel odasında bile taze çiçek arardı...