Bunca yıldır, yakın tarihimizle ilgili, ne bulursam okurum. Özellikle 'anı' kitapları, çok ilgimi çeker.
Fakat 2008 Kasım'ında yayınlanan, 'Ali Çavuş' kitabına kadar; Mustafa Kemal'in, bir 'can yoldaşı' olduğunu, bilmiyordum. Oysaki, 1967'de Ziya Oranlı'nın yayınladığı bir kitapta, (Atatürk'ün şimdiye kadar yayınlanmamış anıları), bu anılar dile getiriliyormuş.
Ayrıca torunu Zeynep Lüle'nin belirttiğine göre; bu anılardan bir bölümünü; Sayın Murat Bardakçı'ya vererek, 'Hürriyet Tarih'te yayınlanmasını sağlamış. Ama oralarda, bu 'can yoldaşı' sıfatının, kullanılıp kullanılmadığını, elbette bilemiyorum.
Araştırmacı Can Dündar'ın; 'bir mücevher', olarak değerlendirdiği bu anılar; kitabı yayınlayan, torunu Sayın Zeynel Lüle ve diğer yakınları için, gerçekten mücevher değerinde olabilirler.
Fakat doğrusu, yakın tarihimize, hiçbir katkı sağlamıyor. Adından başlayan, 'abartı'; tüm kitap boyunca devam ediyor. Sayın Can Dündar'ın; Ali Çavuş'u, Zübeyde Hanım, Latife ve Fikriye Hanım'ın, 'sırdaşı' olarak değerlendirmesi ise, gerçekten anlaşılamıyor. Ve gene Sayın Dündar'ın ifadesiyle, Zeynel Lüle'nin, '... Dedesinin anılarını yeniden tarih huzuruna getirmekle yakın tarihimizin aydınlatılmasına önemli bir katkı yapıyor...', ifadesi, havada kalıyor.
Hürriyet Gazetesi ve CNN Televizyonu'nun, Brüksel temsilcisi olduğu anlaşılan Sayın Zeynel Lüle'nin; sıcak duygularından, elbette kuşku duymuyorum. Aynı biçimde, '... Cebinde taşıdığı, Atatürk'ün ona verdiği vesika ve göğsündeki İstiklal Madalyası'nı ve Atatürk sevgisini...' yegane ve herhalde en önemli serveti olarak gören, rahmetli Ali Çavuş'u da, minnet ve saygıyla anmamız gerektiğini, düşünüyorum. Fakat eğer, yakın tarihimizi böyle aydınlatacağımızı düşünüyorsak, çok yanılırız.
Hele bu anı kitabını; gene rahmetli olan, bir 'teyzenin' güçlü belleğiyle desteklemek; herhalde yakın tarihimize, hiçbir katkı sağlamayacaktır. Bırakalım Ali Çavuş gibi, bugünlerimizi borçlu olduğumuz kişiler, Cebeci Askeri Şehitliği'nde, huzur içinde uyusunlar.
Bu kitapta, öyle şeyler anlatılıyor ki; insan, 'insaf...' diyor. Örneğin, 1917 Ekim'inde, Mustafa Kemal Suriye'den İstanbul'a geliyor. (o sıralarda Ali Çavuş, Enver Paşa'nın mahiyetinde). Bir gün, bir 'otomobille, süratle ve korna çalarak, avluya giriyor.
Bütün nöbetçiler ve yaverler, avluya fırlıyor. Ali Çavuş da, elinde silahla avluya çıkıyor...' Böyle abuk-sabuk sahneler, macera filmlerinde olur. Bir de; torunlarına anı anlatan, büyük babalar böyle konuşur.
Böyle bir manzara, nerede görülmüş? ...Ali Çavuş'tan, 'izzetüikramda' bulunması isteniyor. (her şey bitmiş, ikram işi bir çavuşa kalmış...), neyse, genelkurmay başkanı ve ordu komutanına, birer limonata götürüyor. Bu arada, paşalar sertçe konuşuyorlar: '... Enver Paşa, bağırarak, 'Alman generalinin emrinde çalışmak, bu kadar izzet-i nefis kırıcı bir şey olmasa gerek' diyordu.
Mustafa Kemal ise gür bir sesle cevap veriyor ve 'Memleketi satacaksınız!.. Padişah denilen satılmış herife sen de mi alet oluyorsun?.. Burada son sözümü söylüyorum. Kimseden emir almayacağım ve bilakis emirleri ben vereceğim' diyordu'. (sayfa 20) Bu arada başyaver gelerek, 'Çavuş bir bahane bul içeriye gir. Belki münakaşa sertliğini kaybeder' diyor. (bu iş de, cahil bir çavuşa kalmış...) İçeriye girince, Mustafa Kemal'in ayakta dolaştığını ve bir elini tabancasının üstüne koyduğunu; Enver Paşa'nın, '... Beti benzi kül gibi olmuş, koltuğuna gömülmüş olduğunu', görüyor...
Enver Paşa ve Mustafa Kemal arasında; böyle bir söyleşi olduğunu söyleyebilmesi için, bir insanın, sapına kadar cahil olması gerekir. Hele böyle anılara dayanarak, yakın tarihimize ışık tutmaya çabalamak, düpedüz aymazlıktır.
Savaşın son yılında; Mustafa Kemal'in, kız kardeşi ve annesi için, Akaretler'de bir ev tuttuğunu ve bir ara, Fikriye'nin de o eve geldiğini biliriz. Fakat Ali Çavuş, Beşiktaş ve Şişli arasındaki farkı bilmediği için, Şişli'deki bir evden söz ediyor. Ve Enver Paşa, bir gün; 'Hazırlan Ali gidiyoruz', der. Gidilen yer, Mustafa Kemal'in Şişli'deki evidir.
Zübeyde Hanım'ı da, ilk kez o gün görür. Daha sonra, Mustafa Kemal'le bir görüşme yaparlar. Ali Çavuş; Enver Paşa- Mustafa Kemal ilişkisini, şöyle anlatıyor:
'Padişahın bile çekindiği, saray çevrelerinde asabiyetle isim yapmış Enver Paşa'nın, Mustafa Kemal'in karşısında daima mülayim davranması, onu oldukça şaşırtıyordu...'(s.22) Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'le ilişkisi konusunda çok kitap okudum; ama, böyle bir tartışma duymadım.
Yukarıda da değindiğim gibi; bırakalım, böyle insanlar huzur içinde uyusunlar ve bunlara minnetimizi, içimizde yaşatalım. Ama eğer kendi duygu ve düşüncelerimize, 'dipnot olarak'; bu insanları alırsak, büyük saygısızlık yapmış oluruz. Kitapta düzeltilecek o kadar çok şey var ki...
Bugün