Örneğin; İsmet Paşa, 1950 milletvekili Genel Seçimleri öncesinde, İstanbul'a gelip Taksim Meydanı'ndaki kürsüye çıktığında, meydandaki mahşeri kalabalığı gösteren yakınlarından biri, 'İşte Paşam İstanbul...' der.
Aslında, kim der bilinmez. Herkes, başka bir isim telaffuz eder. Ayrıca; böyle 'der' mi 'demez' mi, o da pek belli değildir. Fakat bu 'tevatür' (!) hep dillerdedir. Benzer bir şey; 'Eğer bu memlekete komünizmin gelmesi gerekiyorsa, onu da biz getiririz', tevatürüyle ilgili olarak, dillerde dolaşır. Ama; ne kimin söylediği, kesinlikle bellidir; ne de, kimlere söylendiği bellidir.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın ve yakınlarının, son dönemdeki söylem ve politikaları da, bu son 'tevatürü' anımsatıyor: 'Bu memlekette, Cumhuriyet düşmanlığı yapılacaksa, onu da biz yaparız'. Ya da, 'Bu memlekete, İslam şeriatı düzeni getirilecekse; onu da, biz getiririz'...
Tabii şaka yapıyorum. Ama Sayın Baykal'ın ne istediğini, bir türlü anlayabilmiş değilim. Başörtülü bazı hanımları ve hatta karaçarşaflı kimi hanımları, 'dışlamamasını'; bir emrivaki karşısında, olgun bir tavır olarak değerlendirmiştim. Fakat CHP'liler, başta Sayın Genel Başkanları olmak üzere, olayı git gide tırmandırıyorlar. Geçen Cumartesi günü; Sayın Altan Öymen'in, çok güzel bir biçimde kaleme aldığı, sanki aksi görüşleri dile getirenler varmışçasına, esip gürlemesine ne demeli? Sayın Öymen, nezaketinden dile getirmemiş ama; kendisinden ve partisindeki kimi 'sıkıntılardan' (!) başka, o türden suçlama yapan yoktu ki. Birkaç örnek vermek istiyorum: 'Örtünen insanları, toptan laiklik karşıtı, devlet düşmanı saplantılarıyla reddediyoruz...
Ortada bir kanun var. Bu kanun çerçevesinde herkes istediği gibi giyinir... Yığınla insanı, gönülleri kırıp döküyorsun. Buna hakkınız var mı? Artık insanları kılık kıyafetinden ötürü yargılayamazsın...' İnanılmaz sözler bunlar. 'Başörtülü bir hanımı, Mustafa Kemal'in Çankaya'sına göndermeyiz, yolları işgal eder kapatırız' vb. gibisinden sözleri, herhalde bir başkası dile getirmişti. '367 mantıksızlığını', başkaları Anayasa Mahkemesi'ne göndermişti...
Sultanbeyli İlçesi belediye başkan adayı, CHP'li emekli imamın söylediklerini; kazara, AKP'li bir siyasetçi söylese, korkarım partinin kapısına kilit vururlardı. Ama CHP adına yapılınca, soruşturma bile açılmadı. Bazılarının, yasaları ihlal etmeye, doğuştan hakları bulunuyor. Adam, 'sarıklıları ve cübbelileri', CHP'ye davet ediyor; CHP'nin, arslan sosyal demokratlarının, kılları kıpırdamıyor. Utanmazlığın bu derecesi, görülmemiştir.
Sayın Baykal, yukarıda da değindiğim gibi, 'Ortada bir kanun var', diyor. 'Bu kanun çerçevesinde, herkes istediği gibi giyinir.' Evet ortada bir kanun var ama, bu kanuna göre, isteyen istediği gibi giyinemez. Sarık sarıp, cübbe giyemez. Cumhuriyetin ilk yıllarında; sarık ve cübbe, kendine 'din adamı' süsü vermek isteyen herkes tarafından giyilebiliyordu. Buna karşılık Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1925'te Kastamonu seyahatinde, şunları söylüyordu: '.... yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tümüyle çağdaş ve tüm anlam ve biçimiyle, uygar bir sosyal topluluk biçimine dönüştürmektir...' Daha sonra, konuşmasını şöyle noktalıyordu: '.... biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır'.
Kastamonu'dan Ankara'ya dönen Mustafa Kemal, 2 Eylül 1925'te; Bakanlar Kurulu'nu toplayarak, üç önemli kararname, (kanun hükmünde), çıkarttı.
Bunlardan birine göre; tekke ve zaviyeler kapatılıyordu. Bir diğeri, devlet memurlarının giysilerini düzenliyordu. Ve üçüncü kararname, 'ilmiye sınıfının' kılığını düzenliyordu. Bu üçüncü kararnameye göre; ilmiye sınıfı mensupları bile, ancak dini görevlerini yaparken, cübbe ve sarık kullanabilirdi.
Ayrıca, her dinin en yüksek görevlisi, (patrikler ve diyanet işleri başkanı gibi), dinsel görev giysilerini; bu görevlerinin dışında da giyebilirlerdi. Görüleceği üzeri; Sultanahmet Camii'nin emekli imamının, sarık ve cübbe konusunda söyledikleri, açıkça 'suçtur' ve bu nedenle, parti bile kapanır. Aslında; Mustafa Kemal'in kurduğu parti, bu nedenden kapatılsa, ne komik olur ama...
Durumun 'vehametini', anında anlayan Sayın Mehmet Sevigen, hemen müdahale etti: 'Canım, elbette düşünceleri böyle değil, oy alabilmek için söylemiştir...' CHP'li arkadaşlarımızı, Allah ıslah etsin. Bir 'yanlışlık', bir önceki yanlışlığı götürse; 'pirüpak' olacaklar ama, götürmüyor. Ve yanlışlıklar, üst üste birikiyor.
Ne yaptıklarını biliyorlar mı?
18 Yıl Önce Güncellendi
2008-12-11 02:36:00

Bazı söylentiler vardır ki; galiba, işin doğrusunu hiç kimse bilmez.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara