Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Partileşme süreci

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-07 07:28:00

Partileşme süreci
Anavatan Partisi (artık ne kadar kalmışsa) ve Demokrat Parti'nin birleşmesiyle; 12 Eylül yönetiminin mantığa, siyasal deneyimlere ve Türkiye'nin siyasal kültürüne aykırı olarak yapılan parti zorlamaları noktalanmış oldu.
Allah tekrarından korusun...

12 Eylül yönetiminin nasıl bir senaryo sonucu gerçekleştirildiğine hiç değinmeyeceğim. 13 Eylül'de bıçak gibi kesilen terörün; 11 Eylül günü neden kesilmediğini defalarca ve defalarca sordum. Elbette yanıt alamadım. Ama bilenler ya da tahmin edenler; biliyor ve tahmin ediyor. Bugün bu konuya dönme niyetim yok.

Bugün; 12 Eylül'ün nasıl bir "partileşme süreci" yaşattığını ve "mesnetsiz" varsayımların eninde sonunda nasıl noktalandığı üzerinde duracağım.

x x x

12 Eylül cuntasının lideri General Kenan Evren; ağızlarından çıkan bir cümleyle Türk siyasal yaşamındaki partilerin kapısına kilit vurduktan sonra; kostaklana kostaklana dolaşırken; "Şimdi tertemiz partiler açılacak" diyordu. Sanki gökten zembille parti yöneticileri ve seçmenler gelecekti...

(Kenan Evren'in 12 Eylül dönemini yazarken; daha sonra zorbalıkla seçildiği devlet başkanlığı sıfatını hiç anımsamam. 12 Eylül'ün lideri General Kenan Evren'i anımsarım.)

Evet 12 Eylül Cuntası tüm siyasal partileri kapatmıştı. Her ne kadar; Ecevit ve Demirel'e ilişilmemişse de; kısa bir süre sonra bu iki saygın siyasetçinin de "bozguncu bir biçimde" partileşme sürecine katkıda bulunduklarını anlayarak!; AP ve CHP'nin önde gelen yöneticileriyle birlikte gözaltına alınacaklardır. Eski CHP tabanını örgütlemeye çabalayan ve hatta bu işi bir ölçüde beceren sosyal demokrat Parti (SODEP) ile; eski Adalet Partililer'in oluşturdukları partilerin önüne engeller çıkartıldı. Hatta eski AP'lilerin oluşturdukları "Büyük Türkiye Partisi" kapatıldı. Türkeş ve Erbakan; tutuklu oldukları için tabanlarına o dönemde hâkim değillerdi.

General Kenan Evren sanki bir şeyler biliyormuşçasına; "Bize iki buçuk parti yeter" diyordu. Buna uygun olarak; SODEP ve (Büyük Türkiye Partisi'nin kapatılmasından sonra aynı tabanın kurduğu) Doğru Yol Partisi'anin seçimlere girmesi şeytanın aklına gelmeyecek oyunlarla engellendi. Şöyle ki; partilerin kurulması için belirli sayıda kurucu istendi. Fakat bildirilen isimler; gene cuntanın onayına muhtaçtı.

İstedikleri "kurucu adayını" veto ediyorlardı. Bu vetolar öyle mantık dışı noktalara uzandı ki; insan inanamıyor. Örneğin; İsmet Paşa'nın 70 yaşının üzerindeki şoförü bile veto yemişti!

x x x

Veto "kepazeliği" salt partileşme süreci ile sınırlı kalmamıştı. Bu aşamadaki vetolardan sonra; seçimlere 3 partinin girmesi durumu ortaya çıkmıştı. Turgut Sunalp'ın MDP'si; Necdet Calp'ın Halkçı Partisi ve Turgut Özal'ın ANAP'ı. Ancak bu partilerin ilan edecekleri milletvekili adayları da; gene cuntanın kontrolüne tabi idi. Kendilerince sakıncalı gördükleri adayları (tabii gene hiçbir gerekçe ya da açıklama yapmaksızın) veto edebileceklerdi.

O dönemde görünen fotoğraf; cuntanın Turgut Sunalp'ı ve partisi MDP'yi tercih ettikleri çerçevesinde idi. Hatta seçimlerden iki-üç ay önce; Ankara'dan dönen bir hocamıza Özal'ın durumunu sorduğumuzda; "Yüzde 10 barajını aşıp aşamayacağının hesabını yapıyor" demişti.

Oysaki işler bambaşka imiş...

Partilerin aday listeleri açıklandığı zaman beklenmeyen bir şey yaşandı. MDP'nin önde gelen ve oy getireceği tahmin edilen; "lokomotif adaylarının" 50'den fazlası veto edildi. Bu durumda partinin önde gelen bir ismi; Sunalp'e "Paşam seçimi şimdiden yitirdik" demiş. Sunalp'in yanıtı da çok ilginç olmuş. "Biliyorum" demiş "ama bunu kendine bile söyleme..."

Ve seçimden bir gün önce General Evren; seçimde ANAP'a oy verilmemesini dile getiren bir konuşma yaptı. Bizim milletin bu durumda "mağdura sahip çıkma huyunu" hiç bilmiyorcasına...

x x x

Cuntanın seçime girmesine izin verdiği "temiz" (!) partiler; ancak iktidar ya da iktidar alternatifi olurlarsa ayakta kalabilirlerdi.

Nitekim bu şansı ilk yitiren MDP tarihin tozlu sayfalarında kayboldu. Ardından; Halkçı Parti Genel Başkanı Aydın Güven Gürkan'ın büyük özverisiyle SODEP içinde eridi. ANAP; ortaya çıkan siyaset boşluğu ve sürekli lehine çevirdiği seçim yasalarıyla 2000'li yıllara kadar yaşamını sürdürdü. Ama özellikle 2007 buhranında ürkek tavrıyla siyasi bir "mevta"ya dönüşmüştü.

12 Eylül cuntasının "akıldane" generalleri; "emir demiri keser" mantığının bir sonucu olarak; emrederek siyasal yaşama da düzen getireceklerini sanmışlardı. Oysaki bir ülkenin siyasal yelpazesindeki partilerin oluşumunun kendi mantığı ve kuralları vardır.

O dönemlerde; bunları yazıp çizmek çok zordu. Bazı şeyleri; bırakın eleştirmeyi övmemeyi bile suç sayan sıkıyönetim hâkimleri vardı.

Daha doğrusu; savcılar öyle yönlendirilmişlerdi. Bu nedenler; kendimizce doğru bulduğumuz şeyleri rahatlıkla yazıp çizemiyorduk. Düşünün ki; "geçmekte olduğumuz düzen demokrasi değil çok partili düzendir" gibisinden bir şeyler kaleme aldığım için; Selimiye'de yargılanmıştım.

Bunu daha önce birkaç kez yazdım.

Sonunda nehir yatağına döndü. Demek ki her emir demiri kesmiyor...


Bugün
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara