Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Rektör seçimleri(!)

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-01-08 00:50:00

Rektör seçimleri(!)
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün, İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne; Sayın Prof. Dr. Ali Akyüz'ü değil, ondan 16 oy daha az alan, Sayın Prof. Dr. Yunus Söylet'i ataması, son derece garip tartışmalara yol açtı.
 
Bu iki değerli meslektaşımdan, başka bir adayım olduğu için, (Prof. Dr. Melih Boydak); bu konuya, soğukkanlılıkla yaklaşabilir ve değerlendirebilirim. Yukarda, başlık olarak, 'Rektör Seçimleri' dedikten sonra, bir de 'nida işareti' koydum. Zira, ortada bir seçim-meçim söz konusu değildir. Yapılan şey; üniversitelerdeki öğretim üyelerinin, 'eğilimlerini' belli etmeleridir.

Bu 'eğilim belirlemesi', sonrasında; meslektaşlarının en çok teveccüh gösterdiği, 6 adayın adı Yüksek Öğretim Kurumu'na bildiriliyor ve YÖK de, bu 6 adaydan üçünün adını, Cumhurbaşkanlığı makamına sunuyor. Cumhurbaşkanı, bu 3 isimden birini rektörlüğe atıyor. Bunun neresi seçim?

Yüksek Öğretim Kanunu, (YÖK) öncesinde, birkaç türlü seçim yapılırdı.

İlk turlarda, hiçbir aday yüzde 50 oy sağlayamazsa, seçime devam edilir ve sonunda, az oy alan adayların meydanı terk etmesiyle, iş iki adaya kalırdı. Bunlardan hangisi daha çok oy alırsa, rektörlüğe o seçilmiş olurdu. Cumhurbaşkanının 'tercihi', ya da 'ataması', söz konusu bile değildi. Daha da önceleri; rektörlük konusunda, fakülteler arasında 'rotasyon' söz konusuydu.

Her rektörlük döneminde, ayrı bir fakültenin öğretim üyesi rektörlüğe seçilirdi. Tabii, birden çok aday çıkardı ama; seçim, aynı fakültenin öğretim üyeleri arasından yapılırdı. 1974'te, rotasyon kaldırıldı ve İstanbul Üniversitesi'ne, o tarihten sonra hekim meslektaşlarımız dışında, kimse rektörlüğe seçilemedi. Bir keresinde, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. İlham Akın, bu makama çok yaklaşmıştı ama, bizim hatamız nedeniyle seçilemedi. Eski günler işte...

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'na, ilk günden itibaren, hatta daha yasalaşmasından da önce, karşıydım. Bu konuda, sayısız makale ve bir kısmı, bu makalelerin derlemesinden oluşan, 6 kitap yazdım. Zaten 2547 sayılı yasaya karşı olmak; demokrat olmanın, en minimum göstergesi sayılırdı. İktidarda olmayan tüm partiler, bu yasaya karşı olduklarını, dile getirir ve değiştirme sözü verirlerdi, hatta, daha sonra, cumhurbaşkanlığına kadar yükselen bir parti başkanının;

'Bu iş çok kolay', dediği rivayet olunurdu. 'Tek maddelik bir yasa çıkartırsınız ve 2547 sayılı yasa kaldırılmıştır, eski mevzuat yürürlüğe girmiştir, dersiniz...' Bu sayın siyasetçimiz, diğer tüm vaatleri gibi, bunu da unutuverdi. Ne diyelim siyaset böyle bir şey...

Sayın Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanlığı döneminde, Yüksek Öğretim Kurulu'nun başına; Sayın Erdoğan Teziç gibi, demokrat bir meslektaşımız getirildiği gibi; YÖK üyeleri arasında da, demokrat meslektaşlarımız ağırlık kazanmışlardı.

Ve pek çok arkadaşımız, YÖK'e olan muhalefetlerini unuttular. Üniversiteler, Atatürkçülüğün ve demokratlığın, 'kalesi' olarak, görülmeye başlandı. Bu gözlem, o an için doğruydu. Ama aynı yapının, çok aleyhimize de dönebileceğinin ve o gün, keskin Atatürkçü geçinen kimi meslektaşlarımızın, düşüncelerini kolayca 'revize edebileceğini', bir türlü anlatamadık.

Üniversite öğretim üyeleri, (toplumsal bilimlerdekiler, kısmen hariç olmak üzere), siyasete, pek ilgi duymazlar. Onları ilgilendiren, laboratuarlarının huzuru ve gereksinimlerinin karşılanması ve bir de, araştırma ortamının geliştirilmesidir. Bunu sağlayan, her türlü siyasal görüşe, destek olabilirler. Son bir yılda, değişik üniversitelerdeki seçimlerin sonuçları da, bunu doğrulamaktadır.

Yazılı basınımızın bir kısmı, garip duygular içinde. Cumartesi günü, başka örnekler de vereceğim ama; okurlarını, 'budala' zannedenler var. Örneğin, Sayın Yunus Söylet'in seçimi sonrasında, 'Sayın Söylet, yüzde 17 oyla nasıl yönetecek?', sorusunu dile getiriyorlar. Çok doğru bir soru ama; yanlışlık, sistemden geliyor. Karşısındaki adayın oyu da, yüzde 17'den daha yüksek değildi ki... Galiba işin en doğrusu, bu 2547 sayılı yasayı değiştirmek ve özellikle; rektörlerimizi, 'müteahhit onaycısı', olmaktan kurtarmak.

Zaten rektörlük, salt bir 'temsil makamı' olsa, belki de bu denli 'kanlı' (!) çekişmeler olmaz. Not: Meslekten subay olmadığı halde, askeri okullarda ders verdiği için, rütbe kazanan ve bununla pek övünen, eski bir öğrencim; sağda-solda, beni hedef alan, 'pislikler' yapıyormuş. Bir zamanlar, rahatsız edici derecede, 'iltifatkâr' olan ve bunu, gülünç derecelerde gösteren bu garip adama elbette yanıt vermeyeceğim. Bu türden insanların, hepsine söylediğim gibi: 'Başka kapıya...'
 
BUGÜN
 
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara