Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Seçim barajı

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-04 08:10:00

Seçim barajı
Bizlere yazmaktan sıkıntı verse de; sizlere aynı konuyu defalarca ve defalarca okumaktan sıkıntı verse de (tabii eğer okumaya sabrınız yetiyorsa) Türkiye'nin siyasal ve toplumsal yaşamında değişmeyen önemli bazı konular var.

Bunlar arasında en önde gelenleri; milletvekillerinin dokunulmazlıkları; siyasal partiler yasasındaki antidemokratik düzenlemeler; milletvekili seçimlerindeki yüzde 10 baraj vb. (Tabii bu arada; dış siyasetteki Ermeni açılımı, Kıbrıs sorunu, AB ile ilişkiler gibi konular da gündemden asla düşmüyor. Ve elbette demokratik açılım...)

Neyse; bugün "seçim barajı" ile ilgili düşüncelerimi bir kez daha dile getirmek istiyorum. Zira öyle sanıyorum ki; yakın bir gelecekte bu konu gene gündemimizin başına geçecek.

X         X         X         X         X         X        

Demokrasinin; "olmazsa olmaz" 5 kuralı olduğunu defalarca ve defalarca yazdım. Bunlardan biri "oyunun kurallarının bozulmaması" yani iktidara gelenlerin hangi kurallarla iktidara gelirse; aynı kurallarla iktidardan gitmeyi kabul etmeleridir. Ancak burada "kuralların değiştirilmemesi"; demokratik olarak bir "açılım" ya da "genişlemeyi" değil "daralmayı" ifade eder. Örneğin; bir siyasal parti iktidara gelirken "baraj olmayan" bir seçim yasasıyla iktidara geldikten sonra seçim yasasına bir baraj koyarsa; bu tavır "demokrasi dışı" bir tavırdır. Ancak bir iktidar seçim barajı olan bir yasayla iktidara gelir ve seçim barajını kaldırırsa; bu açılım "demokratik" bir açılımdır ve demokrasinin temel kurallarıyla çelişmez. Bu arada yeri gelmişken; demokrasinin diğer dört olmazsa olmaz kuralını bir kez daha anımsayalım. Bunlardan birincisi; "samimi ve dürüst seçimler"di. İkinci kural "bu seçimlerde birden fazla ve farklı görüşler dile getiren aday" olması; üçüncü kural "bu seçimlerin önceden belirlenen düzenli aralıklarla yapılması" ve nihayet dördüncü kural "çoğunluk karşısındaki azınlığın devletin koruyucu kanatları altında yaşayabilmesi ve iktidara aday olabilmesi"dir.

X         x          x          x          x          x         

Türkiye'de 12 Eylül'ün getirdiği seçim yasası uyarınca yüzde 10'luk bir "ülke barajı" var. Bu barajı getiren 12 Eylül yönetiminin görünürdeki gerekçesi; böyle bir baraj sayesinde küçük partilerin saf dışı olmaları ve böylece istikrarlı hükümetler kurulmasının mümkün olması. Burada; "istikrarlı hükümet" derken kastedilen şey "koalisyonlara" gereksinim duyulmaması oluyor.

O günlerin; yıldızı parlatılan yöneticilerinin birinin ifadesiyle "bize iki buçuk parti yeterdi." Bu kadar çok partiye ne gerek vardı? Ve yapılan düzenlemeyi bu mantık içinde savundu. Bugün Türkiye'de 50 küsur parti olduğunu düşündüğümüz zaman; bu parlak (!) teorisyenlerin ne derece parlak olduğu da anlaşılıyor.

Yüzde 10'luk bir seçim barajı çok yüksek bir barajdı. Fakat kimilerinin; hâlâ özlemle (!) anımsadıkları ve "çok demokrat" (!) buldukları Turgut Özal; bu ülke barajına ilaveten bir de "seçim çevresi barajı" ya da "bölge barajı" getirmişti ki; bu sayede oyların yüzde 30'unun altında başarı sağlayan bir siyasal parti; TBMM'de tek başına çoğunluğu sağlayabilecekti. Demokrat olmanın bambaşka kriterleri vardır. Şort ve hırkayla askeri kıta teftiş ederseniz "demokrat" değil; (bence) "gülünç" olursunuz.

Zaten bu türden düzenlemeler hiçbir şeye çare olmuyor. İktidarda olmanın "nimetlerinden" sonuna kadar yararlanan ANAP şimdi nerede? Birtakım birleşmelerle nefes almaya çalışıyor. 12 Eylül'ün gölgesi ve sıkıyönetimlere dayanarak elde olunan parıltılı ikbalin yerini müthiş bir hayal kırıklığı aldı. Öyle sanıyorum ki; Turgut Özal vefat etmeseydi de fazla bir değişiklik olmazdı.

1987 referandumu öncesinde "ANAP'tan hesap soracağım" diye meydanlara çıkan ve benim gibi "safları" kandırarak "kıl payı" kazanan Sayın Süleyman Demirel'in; "devlet zirvesinde kavga olmaz" diyerek

Özal'a "payanda olması" gerçekleşmese, bu kadar da dayanamazlardı. (Sayın Demirel'in; şimdi kimleri ve nasıl desteklediğini gördüğüm zaman hayretler içinde kalıyorum...)

Bizler; Demirel'i "demokrat" oldu zannetmiştik. "İnsanlar 50'sinden sonra değişmezler" diyenler (maalesef) haklı çıktılar...

X         x          x          x          x          x          x

Türk siyasal yaşamında "başa güreşen" tüm siyasal partiler; iktidara geldikleri takdirde seçim barajını indireceklerini söylemelerine karşın; bu konuda hiçbir girişim yapılmadı. Zira "başa güreşen" bu partiler böylesi bir barajın kendi işlerine yarayacağının hesabı içindeler.

Aslında böyle davranmakla "ayaklarına kurşun sıkıyorlar." Çünkü bir siyasal parti için en "arzulanacak şey"; o ülkede demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesidir. Eğer demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işlemezse; bu durumda insanlar demokrasi dışı arayışlara girerler.

Siyasal yaşamda "tek parti" hükümetleri elbette özlenebilecek bir şeydir. Ama koalisyonların da kendince faydaları vardır. Hem seçmenden gelebilecek aşırı taleplere karşı bir "savunma mekanizması" oluşur hem de bir "protokol çerçevesinde" işler. Ayrıca; koalisyonların ekonomik gelişmeye engel olduğu iddiası da kocaman bir yalandır. Bu konuda çok sayıda örnek verilebilir.

Kendi adıma ben her türlü baraja karşıyım. Zira bir seçim sistemi; toplumdaki tüm eğilimleri parlamentoya taşıyabilmelidir. Ancak eğer bir baraj olacaksa; bu baraj yüzde 5'i geçmemelidir. Böyle bir baraj hem Saadet Partisi'ne hem de BDP'ye Meclis yolunu açar ki; bu partilerin TBMM'de yer alması hepimizin lehinedir...

 

Bugün

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara