Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Selin düşündürdükleri

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-15 04:45:00

Selin düşündürdükleri
Günlerden beri yağmur ve sellerle yaşadık. Halkımızın ruhunda bir korku yaratıldı.
Ve bu korku nedeniyle; sanıyorum daha bir süre sel ve yağmurla yaşamayı sürdüreceğiz.

Abartıldığı kadar olmasa da; bu selin getirdiği tüm olumsuzluklar unutuldu ve konu bir siyaset tartışmasına dönüştürüldü. "Sen kusurlusun", "Hayır sen kusurlusun" gibisinden bir kayıkçı kavgası acılı ailelerin acılarını artırdı. Oysaki herkesin bir ölçüde kusuru vardı. Galiba; en doğru sözü "Hepimizin kusuru var" diyen Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş söyledi.

Şakayla abartılarak anlatılan bir fıkra vardır. Hz. İsa zamanında; bir kadın zina suçlamasıyla yargılanır ve taşlanarak öldürülmesine karar verilir. Kent meydanında suçlu kadın taşlanırken; Hz. İsa tesadüfen oradan geçer ve bu taşlamayı görür. Kadını kurtarmak ister ve "Bu kadını taşlayanlar kendi yaşamlarını gözden geçirsinler. Ve yaşamları boyunca; hiç günah işlememiş olduklarını düşünüyorlarsa taşlasınlar. Eğer kendi günahları da varsa ellerindeki taşı yere bıraksınlar."

Hz. İsa'nın bu sözleri üzerine; taşlayanlardan önemli bir bölümü ellerindeki taşı bırakır. Bir bölümü tereddüt halindeyken; arkadan büyük bir taş atılır ve zina işleyen kadının kafasına gelir. Hz. İsa geri döner ve gördüğü manzaraya müthiş şaşırarak "insaf artık anne..." der.

Bazı siyasetçilerimiz gerçekten insaf etmeli.

X x x

Bu olayları televizyonlardan izlerken; çok etkilendiğim bazı şeyler oldu. Bunları sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki; başta küçük bir kızın sele kapılması olmak üzere yitirdiğimiz her insan için yürekten üzüldüm ve hepsine rahmet diliyorum. Elbette geride kalanlara da sabır ve metanet temenni ediyorum. Fakat bu insanların acıları üzerinden siyaset yapmak isteyenleri görünce de midem bulanıyor. Evet, bu olayların sorumluları saptanabilirse; elbette ağır biçimde cezalandırılmalı; en ağır biçimde cezalandırılmalı. Fakat sorumluları kim belirleyecek ve nasıl belirleyecek? Bu arada bir "sorumlu"; belediye başkanları için idam cezasının geri getirilmesini istemiş. Eğer şaka yapmıyorsa; gerçekten "zibidilik." Eğer şaka olarak söylüyorsa ağır bir şaka...

Hiçbir suç; idam cezasını yani "adam öldürmeyi" akla getirmemeli.

Türk ceza sistemi; "intikamcılıktan" bugünkü noktasına geç geldi.

Zaten bence ağırlaştırılmış müebbet hapis idam cezasından daha hafif bir ceza değil.

X x x

Üzerinde çok durulmasına ve gerek yazılı medya gerek görüntülü medya tarafından ayrıntılarıyla ele alınmasına neden olan iki olayda; ciddi bir "haksızlık" görüyorum.

Bunlardan birincisi; sulara kapılan eşyaları toplayarak evlerine götürmek isteyen "garibanlara" duyulan tepki ve bu insanların vicdanlarına mahkûm edilmesi.

Türkçe'de; "lodosçuluk" denilen bir kavram vardır. Şimdilerde denizler kirlendiği için ve artık denizlerimizde; eskisi gibi "tahta gövdeli" takalar ve yük taşınan sandallar kullanılmadığı için; bu kavramın "kıymet-i harbiyesi" kalmadı. Zira artık lodos hiçbir şey getirmiyor.

Eskiden; güçlü bir lodos estiği zaman; Sirkeci'den Bakırköy'e kadar tüm Marmara sahili boyunca deniz kıyılara birtakım atıklar getirirdi. Bu atıklar çoğu kez tahta parçaları olurdu ama kimi zaman tahta parçalarından daha değerli şeyler de gelirdi. Başta kimi meyve ve sebzeler olmak üzere...

Bu bölgelerde ya da yakın bölgelerde yaşayan "garibanlar"; lodos fırtınaları sonrasında kıyılara koşarlardı. En azından yakacak olarak kullanılmak üzere tahta parçaları toplarlardı. Topladıkları "ganimeti" yüklenir ve yaşadıkları yerlere götürürlerdi. O günlerin fukara Türkiye'sinde; bu tahtaların da çok değeri olabilirdi. Ve işte; yapılan bu işe "lodosçuluk" denirdi. Hiç kimse bu lodosçulara; "Vay efendim batan gemilerin artıklarını toplayan vicdansızlar" suçlamalarını

yapmazdı. Kökeni yani nereden geldiklerini ve nasıl geldiklerini düşünmeden; denizin kıyılara taşıdığı malları toplarlar ve götürürlerdi.

Son sel felaketinde de benzer şeyler yaşandı. Akıntıya kapılıp önlerine gelen; ya da önlerinden geçen "sahibi belirsiz" malları toplayıp götürmek isteyen kimi garibanlar; bizim gazete de dahil olmak üzere en ağır biçimde mahkum edildiler. Oysaki yaptıkları şey lodosçuluktan başka bir şey değildi.

Kendi adıma; ben böyle bir şeyi aklıma bile getirmem. Başkalarının acıları üzerinden rant sağlamayı ayıp sayarım. Zaten ben "acaba neden ve nasıl buraya düştü?"; diyerek antika ya da ikinci el mal da almam. Ama zaten telef olmuş malları toplayanları suçlamanın da haksızlık olduğunu düşünüyorum.

X x x

Bir diğer haksızlık; kadın işçileri penceresiz yük kamyonetiyle taşırken ölmelerinden sorumlu tutulan şoföre ve mal sahibine yapılıyor. Eğer anlatılan doğruysa; ilk aşamada ayaklarını ıslatmamak için bir karışlık suya girmeyen işçiler; ardından dev akıntı gelince canlarını kurtaramamışlar. Çok yazık...

Böyle bir doğal afet dünyanın en organize ülkelerinde bile olsa benzer acılar yaşanırdı. Doğayla oyun olmuyor...

 

Bugün


 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara