Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Şeriat tehlikesi

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-03 03:35:00

Şeriat tehlikesi
 
Çocuk yaşlarımdaydım.

Bir gün; babamın kitaplığını karıştırırken İran'da ilkokullarda okutulan bir "alfabe" elime geçti. Tabii bunun İran'da okutulan bir alfabe olduğunu daha sonra öğrenmiştim. Bu arada şunu dile getirmekten de kendimi alamıyorum. Yıllarca kullandığım "alfabe" sözcüğü yerine "abece" sözcüğünü kullanmak hiç içimden geçmiyor. Öğretmen arkadaşlarım ki; çoğu bu konuda çok duyarlıdırlar bağışlasınlar.

Bizim ilkokulda okuma-yazmayı söktüğümüz alfabe kitabı; herhalde Türk Alfabesi'ne geçildiği dönemde hazırlanmış ve basılmıştı. Gerek kadın, gerek erkek ve gerekse diğer çizimleri; son derece ilkeldi ve o günlerimizin bile çok gerisindeydi. Fakat İran Alfabesi bambaşka idi. Beni en çok şaşırtan görünüm de; kadınlarının tümünün "eşarplı" olmaları; erkeklerin ise takım elbiseli ve kravatlı olmaları olmuştu.

Düşünün ki; o dönemlerde İran'la ilgili gördüğümüz tüm fotoğraflarda; İran'ın modern bir yüzü karşımıza çıkardı. Zaten bu konudaki en büyük merakımız; Şah Rıza Pehlevi'nin çocuğunun olmaması ve İran'ın veliahtsız kalırsa ne olacağı idi. Tabii kadınların İran'la ilgili sıkıntısı da; Şah'ın Prenses Süreyya'yı bu nedenle boşayıp boşamayacağı idi! Sonunda Şah Süreyya'yı boşadı ve Farah Diba ile evlendi.

Oğlu da oldu ama "şah bir yana taht bir yana..." Alfabede görünen kadınların neden başörtülü olduğunu rahmetli babama sorduğumda; İran'da İslamiyet'in gündelik yaşamdaki etkisinin Türkiye'den çok daha fazla olduğunu ve eğer alfabe böyle basılmamış olsaydı; din adamlarının bunu engelleyebilme olasılığının olduğunu söylemişti. İran'la ilgili fotoğrafları kafamda canlandırınca; bu açıklamaya epey şaşırmıştım.

Fakat daha sonraki yıllarda; şah dönemi İran'ının yapısını biraz araştırınca olayları daha iyi anlamıştım. Örneğin; o dönemde İran parlamentosunda bir tasarının yasalaşması için parlamento içindeki din adamlarından oluşan bir heyetin de onaylaması gerektiğini çok sonraları öğrenmiştim. O parlamentonun ne derece demokratik seçimlerle oluştuğu tartışılırken; bir de din adamları heyetinin olması; işi anladığımız biçimiyle demokrasiden iyice uzaklaştırıyordu.

Ama gerçek buydu.

 X x x

O dönemde şah; "akdevrim" adını verdiği bir (sözde) devrim yapıyor ve kısa sürede gerçekleştirdiği bir toprak reformu sonrasında; İran halkının çoğunluğunun yaşadığı kırsal kesimde; sağlık ocağı okul vb. gibi kurumlar açılıyordu. Günahı söyleyenlerin boynuna; aslında "devrim" diye kendi mülkiyetindeki toprakları satıyor ve büyük kâr sağlıyormuş. Ama dünya kimselere kalmıyor...

Bizim gazetelere pek yansımadı ama kulağımıza geldiğine göre o günlerde Fransa'ya resmi bir ziyaret yapan Şah'a bir televizyon söyleşisinde spiker ilginç bir soru sormuş. "Sizin yapmakta olduğunuz devrim aşamasında örnek aldığınız herhangi bir lider var mı?"

Şah bu soruyu "hayır yok" diye yanıtlamış. Bu kez spiker "Sizin bu devriminizde; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü örnek aldığınızı söylüyorlar. Doğru mu" diye sormuş. Şah'ın verdiğini duyduğumuz yanıtı çok ilginç. "Hayır" demiş "Mustafa Kemal din duyguları zayıf bir insandı. Biz samimi Müslümanlarız..."

Tabii o dönemde; Paris büyükelçiliğimizde kıyamet kopmuş. Bir bomba atsalar ancak bu kadar gürültü çıkarırmış. Ve elbette yalanlamalar ve "çeviri hataları yapılmış" gerekçeleri açıklanmış. Bizde de bu "nahoş" durumun pek üstüne gidilmedi. Olay kapatıldı.

Fakat "mollaların" devirdiği laik İran Şahı işte bu kadar ve böyle! Laik bir devlet adamı idi...

O günlerin İran'ının iyi bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira İran'da Şah ve ailesinin kaçması ve ardından Ayetullah Humeyni'nin İran'a gelerek İran İslam Cumhuriyeti'ne giden sürecin başlaması; bizim laik arkadaşlarımızdan çok önemli bir bölümünün "kâbusudur" ve samimi olarak benzer şeylerin Türkiye'de de olabileceğinden endişe ederler.

Oysaki İran ve Türkiye bu bakımdan birbirine hiç benzemezler. Yukarıdan beri sıraladığım özelliklerden hiçbiri Türkiye'de yoktur. Bunların yanı sıra; Türkiye'de yaygın olan İslami mezheplerin yapısı İran'a hiç benzemez. Ne Sünni Hanefi mezhepte ne de Alevilik'te; İran'da görülen "din hiyerarşisi" yoktur. Yani ne bizdeki Alevi dedeleri Caferi anlamda din adamı sayılırlar; ne Sünni Hanefi mezhepte "din adamı" olarak isimlendirilebilecek bir sınıf vardır. Cemaatin önüne kim geçerse ve namazı kıldırırsa "iman" odur. Din alanında; yetkin ve sözü dinlenir kimi uzmanlar vardır ama bunlar; İran'da görüldüğü üzere "bir din hiyerarşisi" oluşturmazlar.

Sadece İslami bilgileri olan ve sözü dinlenen "Hocalar"dır. Büyük saygı görürler...

 x x x

Yukarıda da vurguladığım gibi; Türkiye'de kendini "çağdaş" ve "laik" tanımlayan yurttaşların önemli bir bölümü; İran'da gerçekleşenlerin bir gün Türkiye'de de gerçekleşebileceğinden endişe ediyorlar. İran'daki "mollalar rejiminden" kaçanlar da; bu korkuyu tahrik ediyorlar. "Bizim yaşadıklarımızdan ders çıkarmıyor musunuz?" diyorlar.

Doğrusunu isterseniz; şu anda İran'da hüküm süren insanlara hiçbir sempati beslemiyorum. Fakat şah zamanında; petrol zengini İran'daki gelirler arasındaki uçurum; sanıyorum "İslam devrimini" (!) tetikledi.

Atalarımız ne demiş?..

"son pişmanlık fayda etmez..."

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara