Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Dolar

37,9821

Euro

41,1631

Altın

3.767,34

Bist

9.659,48

Siyasette en yetkili kurum

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-01 10:02:00

Siyasette en yetkili kurum
Geçenlerde bir panelde; konuşmalar sonrasında sıra "soru-cevap"a gelince; dinleyicilerden biri ilginç bir soru yöneltti.

"Bir ülkede siyaset alanında en yetkili kurum ya da kurul nedir" diye özetleyebileceğimiz bu soru; o ülkenin yönetilme biçimine göre değişiyor.

Ama eğer o ülke demokrasiyle yönetiliyorsa ya da demokrasiyle yönetildiği iddia ediliyorsa; en yetkili kurumun halkın özgür oylarıyla belirlenen parlamento olduğuna kuşku duyulmaması gerekir. Bunun aksini düşünmek bile mümkün değildir.

Evet bunun aksini düşünmek bile mümkün değildir ama Türkiyemiz için bu yanıtı vermek pek de kolay değil. Siyaset kurumu yani siyasal partiler dışında; "yargı" da kendini yetkili görüyor "TSK" da. Eski düzenlemeler olsa; üniversiteler de kendini yetkili görürdü ama 2547 sayılı yasadan sonra üniversitelerin de üniversite öğrencilerinin de yetkisi falan kalmadı gibi görünüyor.

Bu arada; bazı sendikalar da kendilerini yürütmenin üzerinde yetkili görüyorlar, kimi meslek kuruluşları da...

Neyse bu türden "halüsinasyonların" fazla bir "kıymet-i harbiyesi" olmayacağı günlerin hayali içinde; bugün ele almak istediğim "parlamento" konusuna geçelim...

x x x

Bir demokraside en yüksek karar makamının halkın özgür iradesiyle belirlediği parlamento olduğuna kuşku duyulmaması gerekir. Ancak bir parlamentonun üyelerinin halk tarafından seçilmesi ne denli önemliyse; o seçilecek üyelerin "belirlenmesi" de en az halkın seçimi kadar önemlidir. Eğer adayların belirlenmesi ufak bir azınlığın hatta bir kişinin yetkisine bırakılmışsa; demokratik bir parlamentodan söz etmek mümkün değildir.

Türkiye'mizdeki "kadrolu Atatürk düşmanları" ve solcu eskisi "çakma liberaller"; cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki TBMM'nin halkı temsil etmediğini; zira adayların belirlenmesinin demokratik olmadığını; biraz da haklı olarak iddia ederler.

Gerçekten biraz haklıdırlar. Zira o dönemlerde uygulanan ve yaşanan demokrasi; günümüz demokrasisinin biraz gerisinde idi. Savaştan çıkan ve nitelikli kadrolarını cephelerde bırakan fukara Türkiye; günümüz dünyasında uygulanan demokrasiyi uygulayamazdı. Fakat o günlerin dünyasında da yaşanan "uygulamalar"; o günlerin Türkiye'sinin çok ilerisinde değildi.

Fakat işin asıl üzücü yönü; "aday belirleme" konusunda Türkiye'nin günümüz uygulaması da o günlerin çok ilerisinde değil. Gene tüm yetki; birkaç partinin genel başkanı ve onların en yakınlarında. Fakat bizim kadrolu Atatürk düşmanları bunu görmez; Atatürk dönemini karalamayı marifet sayarlar.

x x x

Söz konusu panelde; tartışmaya yol açmamak için bu ayrıntılara girmedim. Sadece; siyasetteki en yetkili kurumun parlamento olması gerektiğini; zira parlamentonun "ulusal iradenin gerçekleştiği" en üst kurum olduğunu söyledim. Ayrıca Atatürk'ün TBMM'ye duyduğu büyük saygıyı vurgulayarak; bunun nedeninin ulusa ve ulus iradesine duyduğu saygı olduğunu TBMM'de yaptığı bir konuşma ve bazı özel konuşmaları çerçevesinde anlattım.

Gerçekten 12 Eylül'de; seçkin (!) örneklerini üzülerek gördüğümüz "sahte ve sözde" Atatürkçüler; iki cümleyle "TBMM'yi kapattım" ve "siyasal partileri kapattım" derken; Mustafa Kemal Osmanlı "Mebusan Meclisi"nin kapatılmaması için uğraşıyor ve kapatıldıktan sonra da; Anadolu'yu "harmanlarken" derhal seçimlerin yapılmasını istiyordu.

Zira eğer barış konferansına giden delegeler Mebusan Meclisi'nin denetimi dışında kalırlarsa; milletin denetiminin dışında kalacaklarını düşünüyordu.

TBMM Mustafa Kemal'in sonsuz saygı gösterdiği bir kurumdu. Zira TBMM "ulusal iradenin" gerçekleştiği bir kurum olarak "ulus" demekti.

Bunu birkaç örnekle açıklayayım.

x x x

İstanbul'un işgali üzerine; Ankara yollarına düşen Meclis'in açılmasının gecikmesi Mustafa Kemal'i "germektedir." Yakın arkadaşı Yunus Nadi Bey gerginleşmeye gerek olmadığını; her "kerametin" Meclis'ten beklenmemesi gerektiğini dile getirince; verdiği güzel bir yanıt vardır: (Dili biraz özleştirdim.)

"Ben; bilakis her kerameti Meclis'ten bekleyenlerdenim Nadi Bey. Bir devreye yetiştik ki; onda her iş meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet; ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel eğilimlerine tercüman olmakla elde edilir... Önce Meclis sonra ordu Nadi Bey. Orduyu yapacak olan millet ve onun adına Meclis'tir... Buna iki üç şahıs karar veremez..."

(Atatürk'ün bu sözlerini bir yazımda kullandığım için 12 Eylül döneminde hakkımda dava açılmıştı...)

x x x

4 Ekim 1922. İzmir kurtarıldıktan sonra; Mustafa Kemal ilk kez TBMM çatısı altındadır. Dakikalarca ayakta alkışlanır. Kürsüye çıkar: "...Milletin mukadderatını doğrudan doğruya üstlenerek; üzüntü yerine ümit; perişanlık yerine düzen; tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkartan Meclisimizin civanmert ve kahraman ordularının başında; bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirdiğimden dolayı; bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim..."

Bu satırları; günümüzde bazı "Atatürkçü geçinenler" okumalı...

Bugün

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara