Bunu dile getirenler yazan-çizenlerin bir bölümü; büyük bir sevinç içindeler. Bir demokrasinin sağlıklı bir biçimde işleyebilmesi için; o demokraside "sağ"ı temsil edenler olduğu gibi "sol"u temsil edenler olması gerektiğini unutuyorlar. Gerçekten (biraz abartılı bir benzetme olsa da) "demokrasi çift kanatlı bir kuştur. Bu kanatlardan biri eksik olursa o kuş uçamaz..."
Eğer günümüz Türkiye'sinde kısmen görüldüğü gibi; "sağın alternatifi gene sağ" olursa o ülkede demokrasi yaşayamaz. Türkiye'de "kısmen" dedim. Zira kimilerinin ileri sürdüğünün aksine; Türkiye'de solun bittiğine inanmıyorum ve CHP'nin (kimi ciddi sorunlarına karşın) hâlâ solda olduğuna inanıyorum.
Aslında bu konuyu bundan önce bu köşeye birkaç kez taşımıştım ama; öyle sanıyorum ki yeniden ele almamız gerekiyor. Zira Türkiye dışında ve özellikle solun geleneksel olarak çok güçlü olduğu Avrupa'nın kimi ülkelerinde; sol partilerin zaaf içinde olmaları üzerinde durulması gereken bir konu oluyor.
X x x
Bu konuyu ele aldığımız zaman ilk yapmamız gereken şey; elbette "sol"un tanımlanmasıdır.
Bu kavramın 1789 Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıktığı herkesçe bilinir. Devrim sürecinin başlangıcında toplanan "genel meclislerde"; soylular ve ruhbanlar kral 16. Louis'in karşısında sağda yer alırken; "düzenin değişmesinden yana olan" burjuvalar ya da yaygın adıyla "üçüncü sınıf" temsilcileri; kralın karşısında solda yer almışlardı. Ve o günden başlamak üzere; bir ülkede düzeni değiştirmek isteyenler "solcu" düzenin değişmemesini savunanlar "sağcı" olarak isimlendirilir.
Sağcılık ve solculuğu ekonomik olarak belirleyen bu tanımdan yola çıkarak; sadece "düzenin değişmesi" demek de yetmez. Düzenin "geniş kitlelerin lehine" değiştirilmesi gerekir. Zira bazen düzen değişir ama bir azınlığın lehine değişebilir.
Bu arada ekonomik sağcılık ve solculukla karıştırılan bir başka kavram daha vardır. Bu da toplumsal olarak sağcılıktır. Bir toplumda "dini duyarlılıkları fazla" olan insanlar ve toplumsal kurumların (örneğin aile vb.) değişmemesini isteyen insanlar da "sağcı" olarak isimlendirilir. Ve burada iş müthiş karışır. Zira değişimden yana olan pek çok insan toplumsal değişime karşı oldukları için "sağcı" olarak değerlendirilir. Ve çoğunlukla işin ekonomik boyutuna bakılmaz ve toplumsal olarak "muhafazakâr" (tutucu) olanlar sağcı olarak nitelendirilirler.
Bu durum sadece bizde değil dünyanın her yerinde böyledir.
X x x
Yıllarca önce; CHP "ortanın solu" sloganını ortaya attığı zaman belli çevrelerce müthiş eleştirilmişti. Hatta "ortanın solu/Moskova yolu" gibi sloganlar da atılmıştı. O dönemde; İsmet Paşa'nın ilginç bir saptaması olmuştu. "CHP kurulduğu günden itibaren ortanın solundadır" demişti. Ve en yetkili ağızdan; CHP'nin kurulduğu günden başlamak üzere "solcu" olduğunu (haklı olarak) duymuştuk.
Meşruti bir monarşiyi yıkarak; halk egemenliğine dayanan laik ve çağdaş bir cumhuriyeti kuran partinin; o ülkenin toplumsal düzeyini geniş kitleler lehine değiştirdiğinden kuşku duyulabilir mi?
Geçtiğimiz 2 yüzyılda; değişim talebi genellikle işçilerden geldiği için; sol ideoloji yaygın bir biçimde "işçi sınıfı ideolojisi" olarak değerlendirilmiştir. Fakat 21. yüzyılda; ne geçtiğimiz yüzyılların işçi sınıfı kaldı ne o yüzyılların koşulları. Ve bu nedenle sol siyasetler sadece iş-işçi ilişkilerinin, ücret ve statü mücadelelerinin üzerine çıktı ve kendine yeni alanlar üretti. Bunlar arasında; "kadın hakları", "bireysel özgürlükler" vb. gibi konumlar öne çıktı.
Türk solu da elbette aynı kaderi paylaşacaktır.
Ve bu arada çok ilginç bir gelişme yaşanmaktadır. Tartışmasız bir biçimde "sağ" bir düzen öneren "yenidünya düzeninin" önerdiği kimi kurumlar günümüz sol düşüncesinin de hedefleridir. Örneğin "yerel ağırlıklı demokrasi", "alt kimliklere ağırlık verilmesi" vb. gibi politikalar "yenidünya düzeninin" hedefleri arasında olduğu kadar günümüz sol hareketinin de hedefleri arasındadır.
Ve bu durum elbette kafaları karıştırmaktadır.
X x x
Günümüz Türkiye'sindeki sol harekete gelince gerek CHP gerekse CHP'nin solundaki parti ve örgütlerin; kendilerini ifade etmekte bir zaafları olduğu ve kitlesel tabandan ciddi bir biçimde yoksun bulundukları açıktır. Fakat bu durum; "sol öldü" ya da "sol ortadan kalktı" gibisinden değerlendirmelere zemin oluşturmamalıdır.
Sömürünün olduğu her yerde; sınıflar arasında uçurum açılan her düzende; etnik ayrımcılık yapılan ve cinsel baskı uygulanan her yerde "sol" vardır.
Eğer bugün ortaya çıkamıyorsa; yarın mutlaka ortaya çıkacaktır.
CHP dışındaki partilerin iç bünyeleri çok değiştiği için sağlıklı bir analiz yapamıyorum ama CHP'nin bünyesi basında da yer aldığı üzere tahlil edilebiliyor. Bence CHP şu anda kötü yönetiliyor olsa bile "tükenmemiştir" ve taşıdığı tarihsel miras tükenmesine engeldir. Bunun böyle bilinmesinde yarar vardır.
Bugün