Aklınıza gelen tüm olumsuzlukları buraya ekleyebilirsiniz. Evet, ?aydın? sıfatına layık olanlar ya da konumları buna uygun olanlar; biraz ?muhalif? olurlar, olumsuzlukları ?eleştirirler? ama bizimkiler işi iyice azıttılar.
Bundan birkaç yıl önce; bunların ?akıldanelerinden? biri; Türkler'in, insanlığın gelişiminde hiçbir katkısının olmadığını, hiçbir olumlu iş yapmadıklarını vb. vurgulayarak, öylesine bir ?küfürname? yazmıştı ki; ?pes...? demiştim.
?Madem bu toplumdan ve bu toplumun insanlarından, böylesine nefret ediyorsun, neden buralarda yaşıyorsun? Türkiye aleyhine böylesine inciler döktürdükten sonra, Avrupa'nın çoğu ülkesinde bir iş bulabilirsin...? Ama bir yere gitmedi ve kaleminden nefret kusmaya devam etti.
Bu da, psikolojik bir tatmin yolu galiba. Son zamanlarda vizyona giren, ?Güz Sancısı? filmi de, garip tartışmalara yol açtı. Filmi izlemedim ama izleyen arkadaşlarımdan dinlediğim kadarıyla, ?doğru? ve ?güzel? bir filmmiş. Filmi şimdiye dek izlememiş olmamın nedeni, sinema salonlarında sıkıntı duymam. Umarım yakında DVD'si çıkar ve ben de izlerim. 6/7 Eylül olaylarının, savunulacak hiçbir noktası yok. ?İngiliz oyunu? falan diyebiliriz ama; her neyin oyunu olursa olsun bu olay Cumhuriyet tarihimizin bir utanç sayfasıdır. Ve tanığı olduğum bu kepazeliği savunmak için, bir cümle bile yazmam.
Fakat bundan birkaç yıl önce; bu konuyla ilgili olarak, genç bir araştırmacının, Almanya'nın bir üniversitesinde, bir doktora tezi hazırladığını öğrenmiş ve Türkçe'de de yayınlanan bu tezi okumuştum. İyi bir araştırmaya benziyordu. Fakat bu olaydan önce, İstanbul seçmeninin üçte birinin, Hristiyan azınlıklardan oluştuğunu okuyunca çok şaşırmıştım.
Muhtemelen, Almanya'da doğmuş ve büyümüş bu araştırmacının, (şimdi İstanbul'da bir üniversitede ders veriyormuş), yapıyı tanımamasının yol açtığı bu hatayı, çok ?tipik? bulmuştum. ?Güz Sancısı? filmi dolayısıyla, basınımızda yer alan yayınlara, bu hanım araştırmacımız da, (doğal olarak) katılmış. Günlük bir gazetede yayınlanan söyleşisinde, ?400 kadına tecavüz edildi? diyor, hem de manşetten.
Oysaki kitabında, Balıklı Hastanesi başhekiminin ifadesiyle, ?60 kadına tecavüz edildiğini? yazıyor ve gene bir başka kişiye dayanarak; ?... çok sayıda kadının, bu durumu gizlemiş ve hastanede tedavi olmaktan kaçınabilmiş olabileceği de düşünülürse, tecavüz kurbanlarının sayısının gerçekte daha yüksek olduğu söylenebilir? diyordu. Doğrusu, bu ifade tarzına, hiçbir itirazım olamaz.
Gözü kararmış ve yönlendirilen vahşi bir ?güruhun?, çok kötülük yapabileceğinden kuşku duymam. Fakat aradan yıllar geçtikten sonra, ortada hiçbir yeni bulgu yokken, ?400 kadına tecavüz edildi? manşeti nereden çıkıyor? Bu rakamı, araştırmacının kulağına kim fısıldadı acaba? Aynı üniversitede ders veren, bir başka öğretim üyesi var.
Adımı vererek beni eleştirmekten pek haz alır ama ben bu hazzı almadığım için, adını vermiyorum. Zaten aslında ben, benimle ilgili kalem oynatanlara, genellikle hiç yanıt vermem. ?Başka kapıya...? derim ama yakın tarihimizle ilgili, yanlış şeyleri de düzeltmeyi, kendime bir borç bilirim. Zira; inanılmaz bir ?bilgi kirliliği? daha doğrusu ?bilgi kirletilmesi? yaşıyoruz. Eğer yapılan kirletmeler, (ama bilinçli, ama bilinçsiz) düzeltilmezse çok yanlış değerlendirmeler yapıldığına tanık oluyoruz. Bu arkadaş, ciddi bir aylık tarih dergisinde, Talat Paşa'yla ilgili bir makalesinde, şu satırlara yer veriyor:
?...Atatürk, öyle sanıyorum ki Talat Paşa'dan hiç hoşlanmazdı ve eşine de, belki eski ittihatçı olarak yüz vermemiş...? Yakın tarihimizin en önemli üç-beş kişisinden söz ederken, ?... öyle sanıyorum...? gibisinden yaklaşımlar yapılabilir, ifadeler kullanılabilir mi? Üstelik, ?bilinenlerin? tam tersi görüşler dile getirilirken. Talat Paşa ile Mustafa Kemal arasında, Selanik günlerinden kalan bir dostluk vardı.
Talat Paşa'nın eşiyle, yıllarca önce yapılan bir söyleşide dile getirdiğine göre; mütareke öncesindeki yıllarda, Mustafa Kemal İstanbul'a geldiğinde, Talat Paşa'nın evinde kalırmış. Hatta bir seferinde, arkadaşına armağan olarak, işlemeli güzel bir filinta getirmiş.
Şimdi hal böyleyken, ?Atatürk, sanıyorum ki Talat Paşa'dan hiç hoşlanmazdı?; demenin ne alemi var? Talat Paşa da, Mustafa Kemal Paşa da, çökmekte olan bir imparatorluğu ayakta tutabilmek için, her şeylerini ortaya koyan iki arkadaş idiler. Ve Talat Paşa'nın ömrü yetmese de; Mustafa Kemal, o imparatorluktan arta kalanları, bir ?ulus devlet? içinde yeniden toparlayabilmişti. Bunların, böyle bilinmesinde yarar var...
BUGÜN