Bu gece saat 12.00'de yeni bir yıla gireceğiz. Hem ülkemize hem de tüm insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu yaşa kadar çok "31 Aralık" yazısı yazdım. Tümünde geçmiş yılın sıkıntılarının geride kalmış olmasını temenni ettim ve geleceğe umutla baktım. Bu yıl da aynı duygular içindeyim. Her zaman vurguladığım üzere insanların ve toplumların hafızaları çok zayıf ve "seçici." Allah'tan seçici. Zira hafıza sıkıntıları ve üzüntüleri unutmaya eğilimli olduğu için geçmişi düşündüğümüz zaman ilk akla gelen şey olumlu ve güzel şeyler oluyor. Zaten bu nedenle geçmişte bir "altın dönem" olduğu zannedilir. İnsanlar hep güzel günlerini anımsar ve anlatırlar. Ama geçmişe böylesine özlem duyan insanlara "Hadi gel o günlere dönelim" dediğimiz zaman hiç kimse o günlere dönmek istemez.
x x x
Bugün Türkiye ne denli umut pompalanırsa pompalansın çok zor günlerden geçiyor. Fakat "karalar bağlamanın" sırası da değil. Zira çok daha kötülerini gördük ve yaşadık. Ancak bugünkü sorunlarımız da az değil.
Her şeyden önce ülke bütünlüğümüz ciddi bir tehdit altında ve bu konuda sorumluluk taşıyanlar; (bence) sorunu doğru teşhis edemiyorlar. Ve teşhis doğru olmayınca tedavi de mümkün olmuyor.
Türdeş (homojen) bir yapı içinde olmasalar ve bunun sonucu farklı beklenti ve mücadele yöntemleri içinde olsalar bile ülkemizdeki Kürt kökenli vatandaşlarımız bazı beklentiler içinde. Ama nasıl bir beklenti içindeler. Türkiye'de aklı başında olan hiç kimsenin; belirli bir etnik gruba bağımsızlık verilerek ülkenin parçalanmasına göz yumulacağını bekleyeceğini düşünemeyiz. Zaten bu kesimdeki farklı gruplar arasından en "keskin" olanları bile böyle bir talebi dile getirmedi.
Aynı biçimde belli bir "özerklik" de söz konusu olamaz. Zira çok uluslu bir imparatorluğun mirasını devralan Cumhuriyetimiz; çok "etnik bünyeli" bir devlet olarak tarih sahnesine çıkmış. Ve bu etnik gruplar uzun dönem bir arada yaşamanın getirdiği yapı içinde; (kimilerinin pek kızdığı deyimle) "etle-tırnak gibi" birbiriyle kaynaşmış.
Bugün Türkiye'de bir etnik grubun tümünün yaşadığı "özel" bir bölge olmadığı gibi; Kürt kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı sadece bir bölge de yoktur. Türkiye'nin her köşesinde Kürt kökenli vatandaşlarımız vardır ve çoğu zaman kız alıp vererek ciddi biçimde diğer etnik kökenli vatandaşlarımızla kaynaşmışlardır. Bu örneği çok sevdiğimden defalarca dile getirdim ama; bir kez daha vurgulamaktan kendimi alamıyorum. Sadece Pendik'ten Çekmece'ye kadar olan İstanbul metropolünde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın sayısı; Güneydoğu bölgemizde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızdan fazladır. Kürt kökenli vatandaşlarımızın İstanbul'un belirli bölgelerinde yoğunlaşmış olmalarına karşın bir sınır çizmek mümkün değildir.
Aynı durum Laz kökenli, Gürcü kökenli, Boşnak kökenli, Pomak kökenli vb. etnik gruplar için de söz konusudur. Örneğin Kırklareli'nin "Üsküp" kasabasında yaşayan Makedonya kökenli vatandaşlarımızın sayısı, farklı kökenli vatandaşlarımızdan çok daha azdır.
x x x
Türkiye'deki farklı kökenden gelen vatandaşlarımız arasında en kalabalık olanı Kürt kökenli vatandaşlarımızdır. Fakat bunlar da çok farklı beklentiler ve daha önemlisi çok farklı "duruşlar" ve "mücadele yöntemleri" içindedirler.
Hiç kimse PKK ve Öcalan'ın Türkiye'deki Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil ettiğini düşünmesin. Zaten Sayın Ahmet Türk'ün "sine-i millet"e dönme kararından vazgeçmelerini Öcalan'ın direktifiyle gerçekleştirdiklerini söylemesini, büyük bir hayret ve üzüntüyle karşılamıştım. Gene hep söylerim; "Şeyh uçmaz müritleri uçurur..."
Öcalan'ın ne gücü olacak ki 2 milyonun üzerinde oy alan bir partinin başkanı böyle konuşuyor?
Anlamak mümkün değil...
X x x
Farklı Kürt kökenli gruplar farklı mücadele yöntemlerini benimsemiş görünüyor. Fakat geçenlerde de yazdığım üzere bu türden sokak eylemlerine katılanları 3 grup içinde toparlamak mümkün.
Birinci grup içinde; toplumsal barıştan zarar görecek olanlar var.
Terörü ve PKK'nın varlığını bir "rant kapısı" olarak gören ve yaşayan insanlar; elbette "demokratik açılımı" baltalamak için ellerinden geleni yapacaklar.
İkinci grup "umutsuz gençler"den oluşuyor. Bunlar "eğitimsiz", "mesleksiz", "sermayesiz" ve fukara ailelerden geldikleri için herhangi bir gelecek beklentisi olmayan gençler. Çoğunun cebinde; bir paket sigara parası, bir çay parası bile yok. İsyan içindeler. Kime isyan edecekler? Karşılarına kim çıkarsa...
Üçüncü grup ise çocuklardan oluşuyor. Bunların ellerine üç-beş kuruş verildiği de söyleniyor ama verilmese de olur. Yaptıkları şeyin "oyun olduğunu" zannediyorlar. Oysaki öylesine tehlikeli bir oyunun içindeler ki o küçücük kafaları alamaz...
Ve güvenlik güçlerimizin eğitimsizliği ve yetersizliği bir başka sorun. Geçenlerde arkadaşlarına destek için Edirne'de imza toplamak isteyen 8-10 kişilik kızlı erkekli bir gruba saldıranları durduramayan polisleri izledim. Çocuklar yaralı, gözaltı yok...
X x x
Mutlu yıllar dilerim...
Bugün